Sevgi, tutku ve benlik arasında

"Onsuz yaşayamam artık, onsuz nefes bile alamıyorum, onu görmeden yapamam”

Banu Yaşar'ın Yazısı

İlk seans ve ilk cümleler her zaman için en önemli ipuçlarını sunar terapiste. Nereden başlayacağını bilmeyen insan, genelde en sondan başlar. İlk söylenen cümleler, aslında kişinin geldiği son noktalardır. Çıkışın kapalı göründüğü, duyguların doruğa vurduğu yerlerdir son noktalar… Hayatın tamamı yaşadığın olay gibi görünür gözüne… Bir toz bulutunun içindeymiş gibi çevrende olup biteni göremezsin. Bütün duyguların tek bir olaya kilitlendiği için, baktığın her yerde onu görürsün. Her şey sana onu hatırlatır, dinlediğin her şeyde bir çözüm yolu ararsın. Bu hal seni daha da gömer içindeki dehlizlere, aklının kuyularına mantığının kovasını daldıramazsın artık. Sadece olsun istersin, iyi ya da kötü fark etmez sadece olsun dersin…

İkili ilişkilerde yaşanan duygusallık bazen öyle boyutlara ulaşır ki, taraflar adeta birbirleri olmadan nefes alamaz hale gelirler. Sevgi, sahip olmak ya da olmamak ikileminde gidip gelir. Ya benimsin, ya toprağın, tarzındaki söylemlerin temelinde de bu mantık yatar. “Ya bana ait olmalısın ya da hiç olma daha iyi” şeklindeki bir düşünce tarzı bencil sevmelere götürür insanı… Sevdiği insanı hayatın amacı haline koyan insan, sevdiğine de haksızlık eder. Onu kendi gerçekliğinden çıkarıp, kocaman çerçevelere yerleştirmeye çalışır. Her hareketini kusursuz olarak algılar. Denenmemiş ve yaşanmamış her şey mükemmel göründüğü için, hayatın içine girilip, aynı evi paylaşmaya başlayınca hayat arkadaşımızın aslında bizim tanıdığımızdan ne kadar farklı olduğunu anlarız. Değişen o değildir, değişen sadece onu koyduğumuz çerçevenin gerçek dışılığıdır. Gerçek sevgi karşımızdakini kendi gerçeğiyle kabullenmektir. Onu imkânsız bir mükemmelliğin içinde boğmak değildir. Gerçek sevgi karşımızdakine kendi olma alanı tanımaktır. Kendi olabilen insan daha kolay değişir, gereksiz savunmalara girmez.

Sevgiye ve karşındakine yüklediğin anlam aslında senin kendi ihtiyaçlarındır. Kendini zayıf ve değersiz hisseden insan, eşinin kendisinde var olmayan değeri ona hissettirmesini bekler. Aslında ve özünde kimse kimseyi, ne değerli hissettirebilir ne de değersizleştirebilir. Tabi sen izin vermediğin sürece…

Erkek kadın arasında yaşanan duygusallığa yüklenen gerçek dışı anlamlar, kişileri yıprattığı gibi ilişkiyi de yıpratır. Düşüncelerimiz ve olaylara kattığımız yorumlarımız, ne hissedeceğimizi de belirler. Düşünceler duyguları tetikler. Duygularda davranışlara yön verir. “İnsanı üzen olaylar değil, olaylara getirdiğimiz yorumlardır” diyor bir düşünür… ‘Onsuz yaşayamam’ da bir yorum aslında, hem de insanı tarifsiz sıkıntılara sokan bir yorum… İnsan kendine zulmediyor aslında, hayatı kendine koyduğu anlamsız sınırlarla daraltıyor. Nefes alamaz hale geliyor ya da aldığı nefesi karşısındaki insanın suretinde arıyor. Asıl sahibinden istenmeyen şefkat, yanlış yerlerde aranıyor. Sevenler bir sürü sancılı yorgunlukla beraber, “neden beni istediğim gibi sevmedin diye” birbirlerini suçlamaya başlıyorlar.

Oysa ki, insan sevdiğiyle büyür ve olgunlaşır, hatalarımızla öğreniriz, eksikliklerimizle birbirimizi tamamlarız. Karşımızdakini zaaflarıyla ve korkularıyla kabul ettikçe, korkularından ağladığına şahit oldukça ve onu kendi gerçeğiyle gördükçe, aslında daha da çok severiz.

Hayatta her şeye bir vazifeli gözüyle baktığımızda, her ilişki ve her arkadaşlığın bir görevi olduğunu ve yine her şeye bir ömür biçildiği gibi, ilişkilere bir ömür verildiğini fark ederiz. Her süreç ve her olay görevini tamamlar ve geriye bize öğrettikleri kalır. Bu öğrettiklerinden ancak kendi kabımız nispetince doldururuz. İki kişilik bir süreçte, birlikte aynı kabı doldurmaya çalışırken, aynı zamanda kabın kendi tarafımıza bakan yerlerini de tamir etmeye çalışırız. Biz olmanın içinde sağlıklı bir ben olmaya çalışırız. Birlikteliğin kalitesinde ‘biz’ olmak ne kadar önemliyse, biz içinde ben olarak varlık hissedebilmek de en az o kadar önemlidir. Farklılıklara takılıp, karşımızdakini kendimize benzetme çabaları ilişkiyi sağlıksız zeminlere taşır. Kişiliklerdeki farklılıklardan ziyade, amaçlardaki benzerliklere yoğunlaşmak ilişkiyi daha da güçlendirir. Sağlıklı evliliklerde bu dengenin kurulması oldukça önemlidir. Birlikte bir imtihan sürecini sürdürürken kendi imtihanını da yaşamak emek istediği kadar, basiret de ister.

Hayatta her şey istediğimiz gibi olsun isteriz, kendi görebildiklerimizde mutluluğun bizi beklediğini düşünürüz. Ama Kaderin Sahibi, her zaman, bize bizim istediğimiz gibi yardım etmeyebilir. Bir annenin şefkatinden dolayı çocuğuna “hayır” demesi gibi, gerçekleşmeyen olaylarda da bir tür korunma vardır aslında… Bizi bizden daha iyi bilen, çizdiği yolun virajlarını ve engebelerini çok uzaklardan gören, tabiî ki biz istesek de kendimizi uçurumdan atmamıza izin vermeyecektir.

İnsan, gerçekleşmeyen her arzusunda, Kâinatın Sahibine bir rıza ve sabır borçludur.
Yeni Asya

Aile Haberleri