Ağabeylerin hicreti ve Risale-i Nurların resmi özgürlüğü
Gitmek gerekir bazen, hiç arkaya bakmadan; kalınca ağırlık artar düşer insan! Kâinat bile gitmekle ayakta duruyor… Güneş giderken sobasını yakıyor; bizi ısıtmak için. Çiçek dalın ucundan meyveye gidiyor yerinden ayrılmadan. Akıl başta iken hayal gidiyor en uzak mesafelere bir adım uzaklık gibi… Gitmek yaşamaktır, var olmaktır… Tertemiz ve ulvi bir davanın bol mahsulü olsun diye, bir hedefe kilitlenip gitmek güzeldir, netice verir…
Dağların en nurlusu ve Hira Mağarası, asırların en güzeli, yılların muştulayanı ve günlerin en şaşaalısında bir yıldırım düşmüştü Efendimizin yüreğindeki kozaya, çatlaması için, filiz vermesi için. Beşerin fıtratındaki güzelliklerin ortaya çıkması çepe çevre kuşatıldığımız, Rahmet’e her an minnettarlığın besmele ile yaşanması ve hatırlanması için…
Kur’an hakikatlerini omuzlayan ve sera vazifesi gören ilk Müslümanlara; hakikatlerin Medine topraklarında kök salması, oradan dünyayı aydınlatması için hicret gerekiyordu… Efendimizin, kutsi davayı haşerat-ı muzırradan uzaklaştırıp, güvenli topraklarda ilk dönemi geçirmeliydi. Bu ise gelecekteki Âlem-i İslam’a gerekli ve kaderi İlahi öyle murat etmişti. Korkarak değil, yılarak hiç değil, sade ve sadece en güzel bir yol arkadaşı ile İslam’ın mukadderatı için. Cesaretin en büyüğü bulunan Efendimiz (sav) en sadık yol arkadaşı ile, asıl gitmenin cesaret istediği bir anda ve gelecek için hicret… Evet, gitmenin cesaret istediği dönemde emre itaat edip, İslam’ın geleceğine hicret edilmişti, Ensar ve Mücahit kardeşliğine hicret edilmişti. Karanlıkları yırtıp, ışığı hâkim kılmak için hicret edilmişti.
Sevgili psikoloğum, bazen kalınması gereken yerde kalmakta hicrettir. Rahata huzura gitmek yerine, hizmet için çilelere kalmak gitmenin başka şeklidir. "Ben Mekke ve Medine'de olsam yine buraya gelirdim; çünkü burası Âlem-i İslam'ın anahtar merkezidir. Buranın düzelmesi Âlem-i İslam'ın düzelmesine vesile olacak." dediniz ve kaldınız. Kalplerin yeisten kurtulmasına ve dağınık düşüncelerin toparlanmasına büyük emeğiniz oldu. Çilelere hicret ettiniz; ehli iman muzdarip olmasın diye. Çok sevdiğiniz Peygamberi hicretle de örnek aldınız, rahatta kalmayarak.
Sevgili Psikoloğum, devletin nurlara sahip çıkması arzunuz, keramet oldu ve devlet sahip çıktı. Önce ağabeyler sahip çıktı her dönemin çalkantılarına rağmen sadakatte geri adım atmadılar… Şimdi ağabeyler seviniyor, gerçek nur talebeleri seviniyor. Nurlar yepyeni bir iklim yaşamaya başlıyor… Üzülenler var, kahırlananlar var; düğün bayram yapılması gerekirken… Ağabeylerin hicreti de: Yarım asırdan fazladır, sizden gördükleri şekilde ve size teşekkür olacak mahiyette, hep tahrip edilmemiş kitaba ve senin arzu duyduğun hizmet metotlarına hicret ettiler; kolayına, rahatına kaçmadan… Rahmetli Mustafa Sungur ve tüm ağabeyler, ayrıca sadık talebelerin, bulundukları yerde, hep Risale-i Nurlara, uhuvvete, ihlasa sadakate hicret edişleri sonunda meyvesini verdi; devlet sahip çıktı. “Memleket kültürü için önemi haiz” diyerek karar alınması sağlandı… Hüsnü Bayram, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Mehmet Fırıncı, Abdülkadir Badıllı ağabeyler gibi diğer kahraman ağabeylerin Sungur Ağabeyden sonra aynı şekilde gayretleri Nurların Resmi Gazeteye hak ettiği şekilde girmesini sağladı. Evet, her bir nur talebesi, Risale-i Nurların özünün korunmasına, hizmet düsturlarına riayet etmesi, günümüzün gayret ve sebat hicreti oldu… Zaten nurlara hicretin yanında, bu sadakat hicretini bozmadan dünyaya dağılan nur talebeleri, gittikleri yerlerden neticeyi aldılar; iman kurtararak… Başka amaçlar için gidenleri ise zaten bünye kabul etmedi… Kalmakta direnenler, kendi amaçları uğruna kalmış oldular…
Sevgili psikoloğum, sevinçliyiz içimizde burukluk olmasına rağmen. Hizmette tatlı bir yarış olmalıydı; kalite de yarış, etkili olabilme de yarış… Hem vicdanen huzurlu olunur, hem de Kur'an hakikatlerinin etkisini daha da arttırır... Sürekli problem çıkarmak, muhalif olmak için pürüz çıkarmak, pek sağlıklı değil. Sadece aykırı davranmak ve her seferinde muhalifliğe hicret etmek, ağabeyleri, sadık nur talebelerini üzdü…
Büyük davanın büyük rüyası olan devletin sahiplenmesi, gönlü sadece hizmette olanları sevindirmiştir... Ha bu arada; devlet engel olacak düşüncesine sahip olanlar ise bilmeliler ki: En ağır şartlarda engel tanımamış iman hakikatleri, bundan sonra zaten zincirlere vurulamaz... Zira nura kelepçe takılamaz, hele hele çarmıha hiç çekilemez. Hissiyatı ve iyi niyeti çarmıha çekilmiş olanlar, ancak öyle zannedebilirler... Sürekli mızmızcılık, sürekli muhalif olmak nereye kadar? Bir seferde sevinçlere ortak olunabilse ve beraber bayram yapabilsek… İnşallah bu da geçer ama oyunlar bitmez başka dert başlar…
Sevgili Psikoloğum, ruhumuzu yine yatırmışız kırmızı kitabın tüy gibi yumuşak koltuğuna seans pozisyonunda sizi dinliyoruz... Kırk yerden değil, kırklarca yerden yaralıyız… Ama şunu çok iyi biliyoruz: Sizdeki manevi yara bereler, ruhunuza, duygularınıza vurulan darbeler bizim sıkıntılarımızı küçültüyor, utancından yerin dibine giriyor… Dertleri, dert edinen dava adamının terapisi, ancak ruha müspet dokunuşlar bırakıyor, ayağa kalkmasını sağlıyor...
Sevgili Psikoloğum, dava adamı, milletinin menfaatini düşünür, zaaflarına kurban etmez. Dava adamı, milletini elin art niyetlisinden gözü gibi sakınır, bilir ki güçlü devlet, güçlü milletle olur. Mevlasızla kopmayan irtibat düşünen, hazreti Kur’an ile ve en büyük müfessir olan Peygamber (asm) ile iman hakikatleri ile ve arkadaşları ile irtibatını sağlam tutar… Kusurları bile olsa, iman hizmetinde ahengi bozmamak için, dişini sıkar, iradesini hizmet düsturlarına teslim eder. Sadakatinin palazlanmasına özen göstererek, şahsi hesaplarının zafiyet göstermesini tercih eder. Evet, okudukça ve anlamaya gayret ettikçe, büyük talebelerine baktıkça bunu anlıyoruz… Bilmem ki doğru anlamış mıyız?
Okumakla anlayış devreye girince, her devrin farklı bile olsa fırtınalarına ancak uhuvvet zırhı ve ifrat derecesinde ehli imana olan sevgi olabileceğini anlamamızı sağlıyorsunuz... Hücumların ardı arkası hiç kesilmiyor ki… Siz nefes aldıkça ağır imtihanlarınız devam ettiği gibi; bizde de devam ediyor… Dileğimiz, hep beraber sadakate hicret etmek…