Sevgili Pisikoluğum, sokaklarda huzurun olmadığı ve asık suratların çok olduğu, anarşinin köşe başlarını tuttuğu yıllarda, tek avuntu, nefes alma aracı, okuduğumuz kitaplardı. Zamanla, romanlar ve değişik eserler, ruhumuzdaki kasırgaları dindiremez olmuştu. Düştüğümüz gençlik bunalımlarından, elinde senin kitapların olan mütebessim üniversiteli ağabeyler, önce yüreklerini sonra dershanelerin kapısını açarak, senin Kur'an’dan çıkardığın reçetelerden bizlere, “Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak” diyorsunuz.
Gerçek reçete olan bu hakikatleri okuyarak, müspet yaklaşımları ile, Risale-i nurların terapi alanına gönül rızası ile girmemizi sağladılar. İlk zamanlar ağır gelen dili, bizim dinlenmeyen, anlamak için çaba sarfedilmeyen dilimize, tercuman olmuştu. Bir pisikoloğa gitmeden daha fazlasını, daha da rahatlatanını senin eserlerinde bulduk. “Hakiki bir müslüman, samimi bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir.” Reçeten, bizleri o anarşi ortamına bulaştırmadı ve tüm bunların büyük bir oyun ve tuzak olduğunu ta o zamanlar anlamamıza vesile olmuştu.
Sevgili Pisikoluğum, reçetelerin, gördüğümüz haksızlıklardan dolayı, bizde oluşan öfkeyi, kırıp dökme arzusunu, iç âlemimizden söküp attı. Gençliğin, özellikle uzaklaştırıldığı İffetin, en büyük güzellik ve yakışıklılık olduğu düşüncesini sağladı. Meşru dairedeki hayatın ebedi lezzetlere dönüşeceği kanaatini verdi. Elimize kitabı her alışımızda otomatikman terapi ve huzur seansı başlıyordu. Aklı beynamazlıktan kurtarıp, tefekkürle akla ibadet yaptırdın. Aklın ibadeti ise, bizi gerçek ibadete sevk etti; secdeden lezzet almayı sağladı. Kadere rıza göstermekle, başa gelen musibetlerden değil, isyanın bize uhrevi zarar vereceğini gösterdin. Suratı dökük havanın, azılı kış günlerinin ve hadiselerin duygularımızı kaskatı ettiği günlerde okumayı akıl ettiğimiz anlar, o baş döndüren edebiyatın, hayrette bırakan tespitlerin ruhumuza ılık ılık akıp, içimizi ısıttı. Erzurum’un donduran kışında baharları yaşattın. O hakikatler, aklımızda olunca, buzda kayıp düşmelerimize bile hep gülüp geçtik.
Halen en sıkıntılı halimizde, kitabı elimize alıp, rastgele açtığımızda, tamda o an ki halet-i ruhiyemize göre tevafuk edip, uygun reçete karşımıza çıkıyor. Sevgili Pisikoluğum, senin bu tedavin sadece bizi değil, en dahi pisikoluğlarda bile oluşacak düşünce arızalarını, tedavi edecek değerde. Onların bile rahatlıkla hastalarına tavsiye edebileceği tedavi yöntemi. Risale-i nurlardaki her hakikat, yatalak ruhu, perişan kalbi, kısa devre yapmış aklı, elmas ve şefkatli eliyle anında tesir ederek, kana ve cana karışan bir ilaç oldu.
Bizleri en tembel yönümüz olan düşünmeye sevk ettin. Tanımadığımız birinden gelen güzel bir hediye ve güzel bir yiyeceği, gönderenin kim olduğunu merak etme ve onun kim olduğunu öğrenmemiz ise, teşekkürü gerektirdiği gibi, işte senin reçetelerini okumak, bize sunulan tüm nimetlerin sahibini yaratıcısını düşünmeği sağladı ve teşekkürsüzlük ne çirkin bir şey olduğunu hatırlattı. Bu asil düşünceler ise, bizi severek kulluk yapmaya yöneltti buda bize hayatta huzur sağladı. Sevgili Pisikoluğum, İnsanlara Allah’ı (c.c.) en akıllıca sevmeği ve yürekleri Peygamber (a.s.v.) sevdalısı ettin. Bizlere sünnet-i seniyeye ittibâ’ın, her türlü cerahatlerden kurtuluş olacağı düşüncesini sağladın.
Muhterem Pisikoluğum, bize güneşin batışındaki denize bıraktığı parıltılara, dalgalara, rüzgâra değil, onlardaki hakikatlere; arkasındaki büyük sanatkâra bakmayı sağladın.
Senin reçeteni soğuklarda okudular, akıllarına hesap günü gelince kor düştü içlerine ısındılar.
Senin reçeteni açken okudular, tok iken ya Allah’ı unutursak korkusu sardı içlerini.
Senin reçeteni zindanlarda ve mahkemelerde müdafaa olarak okudular, hakikat tohumlarını küfrün inadına beyinlere ekmiş oldular.
Senin reçetene sadık olanlar, Akıl cüzdanları külliyatla dolu olanlar, iman hakikatlerini yaşayarak her hâdisâtın tazyikâtından kendilerini ve ihtiyaç sahiplerini kurtardılar.
Senin reçeten, acılarla kıvrananlara, sancının ağrıların tank paletleri gibi ezmesinde “Hastalık bu hiç aldatmaz bir nâsihatçı ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şikâyet değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.” Manevi deva oldu, acizlikten büyük kudret sahibine, şifa veren ele yaklaştırdı.
İhtilalın dipçikleri kafalara, sırtlara inerken, reçeten imdada yetişti: “Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır.” Dedin. Hesap soracak Allah’ı hatırlattı, nefret etmediler. İçlerinde Mevla sevgisi olunca hiç acı çekmediler ve vakurdular.
Seni tek odalı, yer minderli toprak damlı, saraylarda okudular, köşk oldu, hayaller semadaki koca yıldız saraylarına sakin oldu.
Biz, seni sokağa çıkma yasaklarında okuduk, tefekkürümüz inadına özgür oldu. Hayalimiz kâinatı dolaşırken, Allah’ın (c.c.) yasaklarına uymamız gerektiğini bize düşündürdün.
Şükür ve ihlâsa, her şeyden fazla ihtiyaç sahibi olduğumuzu, bize çokça hatırlattın.
Senin reçeten ile kulluğun yasaklandığı, namazından dolayı sıkıntı yaşatılan iş yerleri, devlet kurumları, bahane olmadı, namaz hassasiyetini devam ettirip, kılınan namazdan sonra işe daha fazla asılıp, daha çalışkan olmayı sağladı.
Bizlere aklımızda, kalbimizde ve tüm duygularımızda mıntıka temizliğinin gereğini; dilin inkâr bakterilerinden, kulağın gıybet kirinden uzak olma hassasiyetini hatırlattın.
Hep kusur arayan, bulunca da hayâsızca zevk alan nefsimizin tepesine vurdun: “Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayınız; hiddet yerinde hürmet ediniz. Îtiraz yerinde yardım ediniz.” Tam da günümüzde uyulması gereken bir tavsiye. Kusur aradıkça kusurlarımız çoğaldı.