‘Gül’ ve ‘Sevgili’ denilince aklınıza ilk gelen şey nedir? Kimine göre eşi, kimine göre arkadaşı.. Kimine göre de başka güzellikler. ‘Sevgili’ kelimesi bana Resul-i Ekrem (asm) Efendimizi hatırlatıyor. İlk aklıma gelen kişi O oluyor.
Sonra düşünüyorum, insan sevdiği için neler yapmaz ki diye. Bakıyorum, yapmamışım, yapmamışız. Sevdik demişiz demesine de, sevdiğine yâr olmasını bilememişiz. Yürek yaralı, bahtımız karalı, ruhumuz daralı, gönlümüz sevdalı kalmışız O’ndan yoksun ve kimsesiz.
…
Bir tarafta, gözümüze perde çekmiş, kendine kul etmiş iktidarsız, ihtiyarsız dünya.. Diğer tarafta “Vallahi bir elime ay’ı, diğer elime güneşi verseniz ben davamdan vazgeçmem!” diyen sen varsın!.. Senin davanın yücelik ve kudsiyetini izah etmeye kelimeler kifayetsiz, kalemler rütbesiz, sayfalar nasipsiz.. Nasıl anlatsın bu dil, nasıl methedeyim seni Yâ Resûlallah!..
…
Sana muasır olamamaklığımızın verdiği gafleti yaşadığımız şu zamanda, senden cismen uzakta olmak seni anlatmama mani oluyor. Sevgili denince karşılıklı olaydı keşke; yâr denince gönülden geleydi keşke. Gerçek sevdiklerinden olmaktır niyetim, Seni canımdan çok sevmektir dileğim, aynıyla mukabele et, sen de bizi seven ol Yâ Resûlallah!..
…
Dilim dönmüyor ki seni anlatayım. Senin güzelliğini herkese duyurayım. İşte benim sevdiğimdir, sevgilimdir, diyerek gözyaşlarıyla sulanayım. Gözyaşlarım yetersiz kalır, sana nasıl yolalayım Yâ Resûlallah!..
…
Ebûbekir.. Sıddîk.. Senin sevdiğin.. Şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmişti senin risaletini. "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı" demiştin ya o Sıddîk-ı Ekber’e.. "O, ne iyi arkadaştı" sana... Taşla yaralanmıştınız ya. Sizi görmeden kendine gelemedi. Öyle kötü muamele görmüştü ki, komadaydı. Bir gün kadar hiç uyanmadan, gözlerini açmadan yatmış idi. Uyandığında ilk sorduğu “Resûlullah nasıldır” olmuştu. “Boş ver sen onu, sonra bakarız” dediler de “Yok!” dedi. “Resûlullah nasıldır” diye üstelemişti. Duramadı yerinde. Bir koluna anası, bir koluna arkadaşı girdiler ve Resûlullah’ı, seni görmeye geldiler, zar zor yürüyerek. Sevdiğini, seni görünce yâ Resûlallah, boynuna sarıldı ya!.. Öncelik Senindi, Resûlullah’ın idi çünkü. Davası hak idi, yanındakiler de ancak bu kadar vefalı olmalıydı...
Kendime baktım Ey Allah’ın Resûlü. Ben de vefalılardan olmak istiyorum. Rabbime niyazımdır, bizleri de o Sıddîk sevgililerinin arasına kabul eder misin Yâ Resûlallah?
…
Bir Ömer istemiştin.. Sana Hattab’ın oğlu Ömer’i vermişti, Cenab-ı Allah. O da “Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah'ın habîbi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'a ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım” demişti ya.. Ben de bunu öylece diyebilmeyi çok isterdim, Yâ Resûlallah!.. Demeye yüzüm yok fakat, gözüm sende, senin sevginde; sana nasıl sevgili olayım Yâ Resûlallah!..
…
Cenab-ı Mevlâ buyuruyor:
“Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger. De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin!”.. Sana itaatkâr olamamaklığım yaradır yüreğimde. Yaralı bir gönülle kapındayım, sana nasıl uyayım da Rabbimin sevgisini kazanayım, Yâ Resûlallah!..
…
Bir keresinde, Ensar ile Muhacirin paylaşamadığı Selman (R.A.) için her iki grup da “Bizdendir” demişlerdi de, Sen Ey Allah’ın Elçisi ve Resûlü “Selman bizdendir” buymuştun ya.. Ümmetinin en fakiri, senin sevginin en zengini, sizden olan bir Selman da ben olayım Yâ Resûlallah!..
…
Sevdiği için özel bir şey yapmak adettendir. Bu Sevgililer Gününde yalnız ve yalnız senin için bir Fatiha okuyacağım ve salât-ü selâm getireceğim ki sevdiğimiz bilinsin.
Siz de okuyun, derim. Sizin sevginiz de bilinir..
Kimin sevgisi daha mukaddes, bilemezsin ki!..