Yusuf Tosun’un sevgili diyarından mektuplar üst başlığı ile yayınladığı “AŞK POSTASI” adlı kitabı Bengisu Yayınları tarafından okuyucu ile buluşturuldu. Kişisel hac vazifesinden yola çıkarak kaleme alınan bu mektuplar aynı zamanda milyonlarca müslümanın hislerine de tercüman oluyor. Toplam 19 mektuptan oluşan “Aşk Postası” kitabı; Mekke, Medine ve Cidde hac seferi izlenimlerini de yansıtıyor. Kendine has şiirsel üslubu ile deneme formatında yazılan bu mektuplar okunduğunda damakta hoş bir tat bırakıyor. Mustafa Oral
1-Hac, ruhu yaratan, bir anlamda asıl “ruh eşi” olan Allah’a bir yolculuk. Siz bu yolculuktan En Sevgilinin diyarından sözler taşıyan “Aşk” mektupları ile döndünüz. Genelde hac yolculuklarının ardından “hatırat, seyahat, deneme ve günlük” türünde ürünler yayımlanır. Sizinkisi biraz mektup tadında olmuş. Bu, bir ilk herhâlde.
1-İşin doğrusu benim de yapmış olduğum taramalarda hac izlenimlerinin mektup tarzında yazıldığı bir ilk çalışma “Aşk Postası”. Bu tarzın okuyucu açısından daha rahat bir okuma sağlayacağını ve izlenimlerimi daha samimi anlatacağımı düşündüm. Çünkü mektubun böyle samimi bir yüzü var. Ve bir kişiye yazıyor olmanızın içinde taşıdığı mahremiyeti ve dahi masumiyeti de okuyucu ile paylaşıyorsunuz. Bu durum yazıya ayrı bir ruh katıyor. Yazı olarak farklı türler de kullanmak mümkün. Şu ana kadar yazılanlar hatırat, seyahat notları, deneme, günlük, makale, araştırma, akademik yazılar… şeklinde olmuştur. Oysa hikâye, roman tarzında ya da tiyatro türünde pek bir esere rastlamadım. Evet, bir ilk olarak mektup tarzını denemeye çalıştım. Ne kadar başarılı oldum? Elbette ki bunun takdiri okuyucuya ait.
2-Bizde çoğu kere hacının kutsal topraklardan getirdiği şeylerle ilgilenilir? Biz tersten soralım. Hacca giderken yanınızda ne götürdünüz?
2- Aslında hacca giderken yanınızda götürdükleriniz, dönüşte getireceklerinize bir rehber oluşturur. Hac öncesi en önemli husus sanırım ruhen hazırlıklı olmaktır. Yapacağınız seyahatin, ziyaretin, hicretin maksadını iyi kavramak gerekir. Çünkü hac, deyim yerindeyse dünyada insana sunulan bir temyiz fırsatıdır. Yani bir yeniden doğuş gerçekleştirme imkânı sunuluyor size. Hayata sıfırlanmış vaziyette başlama fırsatı veriliyor. Burada hac bilinci önemli. Kalbi bir bilinç tabii ki. Dünyevi bütün şeylerden sıyrılarak ona doğru gitmek önemli. Zaten ihrama bürünmek de bu durumun sembolik bir göstergesi değil mi?
3-Haccın manasına, hikmetine, felsefesine ve ruhaniyatına tam olarak nüfuz edebilmek için İstanbul’dan ayrılmadan önce neler yaptınız?
3- Öncelikle konu ile ilgili hem haccın fıkhi boyutunu hem de felsefesini anlatan eserler okumaya çalıştım. Hac hatıraları en çok etkilendiğim eserler oldu. Çünkü bir nevi canlı tanıkları dinlerken yaşıyor gibi oluyorsunuz. Ve tabi en önemlisi haccın veda faslının insan üzerinde derin etkileri oluyor. Dünyadaki her şeyle vedalaşıyorsunuz. Arkadaşlarınızla, dostlarınızla, akrabalarınızla, çocuklarınızla, malınızla, makamınızla… vedalaşırken duygu dolu sahneler yaşıyorsunuz. “Gitmek var, dönmek var”, diyorsunuz. Adeta bir ölüm vedası gibi oluyor ve bunu canlı canlı kendiniz yapıyorsunuz. Tabi bütün bu yaşananlar da manen sizi oralara hazırlamış oluyor.
Bu veda veya hacca hazırlık kişiden kişiye farklılık arz edebilir. Çünkü yaratılan sayısınca yaratana giden yollar misali, her müminin de kalbi O’na farklı farklı akabilir. En güzel dua kendi kelimelerinle yaptığın duadır. Hacca en güzel hazırlık da; rutin işlemlerin dışında içinden geldiğince kendini O’na teslim etmendir.
4-“Aşk Postası”nı okurken, haccın aslında “düşünüp, taşınma, kendini bilme ve bulma, kendine yeni bir dünya kurma, kişinin kendi Medine’sini inşası, kendi kalbine miraç ve ruh hicreti…”, olduğunu hissettik. Doğru mu hissetmişiz?
4- Hac, bir iç hesaplaşmadır aslında. Kendi dünyanızı yeniden gözden geçiriyor ve gerçeklerle yüzleştiriyorsunuz. Tek kişilik bu tiyatroda sahne sizin. Bu durumda iç dünyanız haliyle ön plana çıkıyor. Ve sıfırdan inşa etmeye çalışıyorsunuz. Olması gereken bir hissediş…
5-İhram giymek nasıl bir duygu?
5- İhram; “akl”ın “aşk”a dönüştüğü, bedenin ruha terfi ettiği, dünyalık olan her şeyin geride kaldığı ayırım çizgisidir. Hem bedenen, hem de ruhen dünyalık neyiniz varsa buralarda bırakıp yola çıkma niyetiyle ihrama giriyorsunuz. İki parça bez. Ya da iki parçalı kefen… İnsan hiç kendi elleriyle kendini kefenler mi demeyin? Bu bir ölüm ve yeniden diriliş provası aslında. Bu duygu zaten her şeyi ifadeye yetiyor. Bir anda dünyanız ters düz oluyor ve bütün ezberiniz bozuluyor haliyle.
Eskiler ihram yerine gelip ihrama girdiklerinde, bir güzel tıraş olurlarmış. Tabi o zaman haberleşme çok zor olduğundan tüylerinin bir miktarını yanına alıp, ilk mektupla ailelerine gönderirlermiş. Böylece hacının vücudundan bir parçanın mektupla evine ulaşması, hacının da salimen evine geleceğine alamet sayılırmış.
6-Kabe’yi ve Ravza’yı gördüğünüzde nasıl bir duyguya kapıldınız?
6-Hacdan önce bir umre nasip olmuştu. İşin doğrusu bu durumun heyecanımı azaltacağını düşünüyordum ama tam tersine yeni ve farklı bir heyecan yaşadım. Hakikaten farklı bir ruh haline bürünüyorsunuz ve o atmosferin cazibesine kapılıyorsunuz. Bu durumu yaşamayıncaya kadar bu tür cümleleri sıradan buluyordum. Bu ilk görüşleri ve atmosferini yaşayınca söz bitiyor.
7-Kitapta “şeytan taşlamak” ile “yazmak” arasında bir bağ kuruyorsunuz gibi geldi bize. Gerçekten de öyle mi? Yazmak şeytana karşı ayağa kalkmak, kıyama durmak mı?
7- Tabi sadece yazmak şeytana karşı ayağa kalkmak olmamakla birlikte en önemli yollardan biri. Enteresan bir bağ, yazarken böyle bir şey düşünmedim doğrusu. Ama tespit ilginç geldi bana. Evet, yazmak bir tür başkaldırıdır şeytan ve dostlarına karşı.
8-Kitapta “bir yazar haccı nasıl yaşar ve yazar?” sorusuna güzel ve güncel bir cevap buluyoruz. Hacda o kadar yoğunluk içinde “yaşar”ken “yazmak” zor olsa gerek.
8- Yazmak, benim için bir iç döküş, muhasebe, gözlem, fotoğraf çekme, kayıt altına alma ve sistemli bir düşünüş… Yazarken aynı zamanda yaşıyorsunuz da… Bir ibadet bilinciyle yazıyor olmanız da ayrı bir tat bırakıyor içinize. Bu nedenle yazarken zorlanmanın ötesinde büyük bir zevk alıyorsunuz. Tabi bu yazışı sadece fiziki yazış olarak da değerlendirmemek lazım. Gözlemleriniz, belleğinize kaydettiğiniz fotoğraflar yazmanın en önemli parçası…
9-“Kul yazar” olarak hacda sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
9-Kefenine bürünmüş her hacı adayının kendi sahne dekoru yanında, ortak mekân ve dekorlar da vardır. Kendine özel mekân iki, üç, beş ve çok yıldızlı otellerdir. Hilton, Zemzem Tower, Ecyad, Merve, Şişe, Aziziye, Mesfele… gibi birçok yıldızlı mekan ve otellerde rolünü icra edenlerin yanı sıra; Beytullah’ın hemen yanı başında açık alanda, köprü altlarında, caddede, sokakta ihramı yorgan, terliği yastık olarak kullanan, ama gözlerini göğe diktikleri zaman çok yıldız gören “çok yıldızlı” mekânlarda özel sahne alanı oluşturanlar da aynı rolü oynamaktadırlar. En çok da bu çok yıldızlı, çoğu Endonezya, Malezya, Afrika… kökenli aktör ve aktrisleri kıskandım bu oyun boyunca. En çok onların o zor fiziki şartlara rağmen ortaya koydukları oyunu ve gösterdikleri olağan üstü çabaya gıpta ettim. Atom karıncalar gibi Kâbe’yi tavaflarına hayran kaldım. O kadar sıcak, o kadar samimi o kadar içten insanlar ki…
10- “Aşk Postası”nda Ali Şeriati’den Rasim Özdenören’e, İbn-i Teymiye’den İbn-i Rüşd’e, Malcolm X’den Faulkner’a uzanan geniş bir atıf dünyası var. Bütün bu “uç”ları bir kitapta toplamak zor olmadı mı?
10- Kâbe, aşkın merkezi… Bütün insanlığın ortak paydası… Her gelenin kendinden bir şeyler bulduğu bir mekân… Dünyada böyle bir şey başka yerde yok. Hal böyle olunca çok zengin bir sosyal ortamla karşı karşıya kalıyorsunuz. Mümkün olduğunca kendi gözlemlerimin dışında dünyanın değişik yerlerinden gelip buraları ziyaret eden Müslüman aydınların da bu konudaki gözlemlerini yansıtmaya çalıştım. Hac öncesi ve sonrası zevkle yaptığım okumalar bu yönüyle ayrı bir tat oldu bu kutsal sefere…
11-Hacca gitmeden önceki hal ile gittikten sonraki hal arasında nasıl bir fark var? Hep anlatıldığı gibi insan için gerçekten de hac bir “milat, mevlit, kilometrenin sıfırlanması ve yeni bir hayata başlangıç” mı?
11- Olması gereken bu. Çünkü büyük bir fırsat yakalıyorsunuz. Yüce peygamberin buyruğu mebrur (kabul olunmuş) bir haccın günahları sıfırlayacağını müjdeliyor. Birçok insanda bu durumu görmek mümkün. Ama Mevlana’nın tabiriyle merkep Kâbe’nin etrafını tavaf etmekle hacı olmaz. Mesela sadece turistik bir seyahat değildir.
12-“Aşk Postası”, “haccın mahiyetini, hikmetini ve ahengini üst bir dil ile” anlatan bir hac kılavuzu hükmünde. Bu minvalde kitapta belirtilen hususlara ilave olarak hacca niyetli yazarlara ve okurlara ne tavsiye edersiniz…
12- Öncelikle haccın fıkhi boyutunun anlatıldığı kitapların yanı sıra felsefesinin, şuurunun anlatıldığı eserleri okumakta fayda var. Bir ön bilgilenme ve bakış açısının yapılacak kutsal seferin daha faydalı olmasına katkı sağlayacağı muhakkak. Bunun yanı sıra özellikle bu özel anı yazı ile kalıcılaştıracaklara acizane tavsiyem de; öykü, tiyatro veya roman formatında bir hac kitabının yazılması… ve bu anlamda sinemaya uyarlanması… Ne kadar mümkün bilemiyorum. Yazının bütün sınırlarının zorlanması gerektiğini düşünüyorum.
13-Son olarak; Hac’dan yurduna dönenlere neler söylemek istersiniz?
13-Aslında asıl Hac da; fıkhi olarak gerekli ritüelleri yapıp yurduna döndükten sonra başlıyor. Deyim yerindeyse; hızlandırılmış bir eğitime tabi tutuluyor, yoğun bir temrinde bulunuyor, uluslar arası ilahi bir kongre gerçekleştiriyor, kıyamet provasında bulunuyorsunuz bu kısa süre zarfında. Şimdi sıra bütün bunlara fiili olarak hayatında uygulamada…
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir tablo görmek mümkün değil. Milyonlarca insan, aynı vakitte, aynı hareketleri yapıyorlar. Müthiş bir olay ve kelebek etkisiyle katlanarak dalga dalga yayılan olağanüstü bir sinerji… Ve bu durum, yılda bir defa tekrarlanıyor.
Sonuçta hızlandırılmış sıkı bir eğitime tabi tutuluyorsunuz. Şimdi sıra, usulüne uygun tatbikatta… Açılan bu yeni sayfaya özenle kuracağın cümleler asıl Haccının mebrur (kabul olmuş) olup olmayacağını ortaya koyacaktır. Çünkü yeniden doğmuş ve hayata sıfırdan başlıyorsun.
Milli Gazete