Hadiselerin tazyikatı, güncelliğin baskısı, bilgi obeziteliği; zihinleri zorluyor, aklı akıldan ediyor, kalbi karartıyor. Salim düşünce, salim fikir, salim his, salim bir hal nasıl olur bu keşmekeş girdapta.
Lükslüğün, rahatın, zevkin hükümranlığında fikir söylesen kim dinler, söz üretsen kim duyar, düşünce örsen kim görür? Sanallık varken gerçeklik ne işe yarar? Avunmak, ayartılmak, uyutulmak; karşıtlıkla gerilmek, tarafgirlikle keskinleşmek… Sadece siyasiler yapmıyor bunu, siyasallaşan her grup kendi alt grubunu böyle sanallaştırıyor.
Oysa hakikat, sükûtun mahremiyetinde kendini gösterir. Arama zahmeti ister, zevki çiğnemeyi bekler, iltifata iltifat etmez. Marjinal aşırılıklar hakikati örtmekten başka ne yapar? Kim tarif edecek ahmaklığı?
Kuvvetli esen dünyalaşma rüzgârı muhkem kalelere sığınmayı gerektirir. Çadırların, kartondan kulübelerin işe yaramadığını gördük, görüyoruz.
Çöl fırtınalarında istikameti bulmak ve o yönde ilerlemek; sağlam kafa, muhkem kalp, dirayetli bir dimağla mümkün. Gruplaşılacaksa, cemiyetleşecekse bunda gruplaşmalı ve cemiyetleşmeli.
Benim çadırıma gelin kurutulun hazırcılığı neye çare oldu, neye cevap verdi? Yaşantımız ortada! Çadırdan medeniyete giden yol yok çağıranlarda.
Gündem rüzgârlarında kapılmış ekseriyeti elinden tutacak; yeni söylemler, yeni eylemler; öncelikle sahici, samimi olmalı değil midir?
Dünyalaşma tufanı dünyayı sarsa da umut yelkeni esmiyor değil. Umut var istiklal var, istiklal var istikbal var.
Çok amel, çok fiil değil; samimi ihlas çok fırtınaları çok zaman dindirmiştir. Pusula, deniz feneri; akıl rehberi, kalp yareni önemlidir elbet.
Gündeme soğuk, hadiseler mesafeli, zevke iltifattan beri; dünyadan kopmadan, dünyalılara bir şeyler anlatmak; denir ya kıldan ince kılıçtan keskin bir yol; işte öyle bir yol!
O yolda olmak güzel, sonuç gözetmeden o yolda yarenlerle yürümek güzel, yarenlerle ebediyet sinemalarında seyredilecek manzaralar yaşamak güzel.