Bismillahirrahmanirrahim
İblis’in en mühim bir desisesi, kendini, kendine tâbi olanlara inkâr ettirmektir. Şu zamanda, hususan maddiyyunların felsefeleriyle zihni bulananlar bu bedihî meselede tereddüt gösterdikleri için, şeytanın bu desisesine karşı bir iki söz söyleyeceğiz. Şöyle ki:
İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervâh-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervâh-ı habise dahi bulunduğu, o kat’iyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerîr insanların aynı olacaktılar.
Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar. Hattâ bu şiddetli münasebete binaendir ki, bir mezheb-i bâtıl hükmetmiş ki, “İnsan suretindeki gayet şerîr ervâh-ı habise, öldükten sonra şeytan olur.”
Malûmdur ki, âlâ birşey bozulsa, ednâ birşeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur.
Öyle de, mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur.
Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, adeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat’î bir delili, insî şeytanın vücududur. (Lem'alar, On Üçüncü Lem'a)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âdetullah : Allah’ın kâinatta uyguladığı kanun ve prensipler
âlâ : en üstün
bedihî : açık, aşikâr
bilmüşahede : gözle görerek
binaen : dayanarak
ceset : vücud, beden
cinnî : cin taifesinden olan
desise : hile, aldatma
ednâ : en aşağı
ervâh-ı habise : kötü ruhlar
evâmir-i İlâhiye : Allah’ın emirleri
haşarat : zehirli böcekler
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın gözettiği fayda ve gaye
hikmet-i Rabbâniye : Allah’ın her şeyi bir fayda ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yaratması
hususan : özellikle
hükmetme : iddia etme
İblis : Şeytan
insî : insan türünden olan
itaat etme : emre uyma
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’iyet : kesinlik
kavânin : kanunlar
maddî : maddeyle alâkalı
maddiyyun : maddeciler, materyalistler
mahlûkat : varlıklar
malûm : bilinen
meşiet-i Sübhâniye : her türlü kusur ve noksandan uzak olan Cenâb-ı Hakkın zâtına has muradı ve dilemesi
mezheb-i bâtıl : hak olmayan mezheb
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve haket
mühim : önemli
mükerrem : şerefli, hürmet edilen
münasebet : bağlantı, ilgi
münkir : inanmayan, inkar eden
mürâat etmek : uymak, uygulamak
müteaffin : kokuşmuş
sair : diğer
siper : arkasına saklanılacak şey
suret : biçim, görünüş
şeriat-ı fıtriye-i kübrâ : kâinatın yaratılışından beri işleyen İlâhî kanun
şerîr : şerli, kötülük yapan
tâbi : bağlı
telezzüz eden : lezzet alan
tereddüt : şüphe
tesis edilen : kurulan, yerleştirilen
zırh : savaş sırasında giyilen çelik elbise
ziyade : çok, fazla