Akıl, vicdan, insâfa başvurun, sorun; gidin:
İnanmam ki kuyuya taş atan bir delidir…
Memlekete verilen zarârı hesâb edin!
Kaç senede telâfî edilecek kim bilir?
İttihâd-ı İslâm’ın önüne bir set oldu;
Bu vebâli yüklenen altında ezilmez mi?
Çiçeklenen ümîdler daha açmadan soldu.
Kaybolan o yıllara insan hiç üzülmez mi?
İşin maddî ciheti belki bir gün düzelir;
Kuşkuyla bakar artık her cemâate millet…
O kadar fecî oldu halkta yaptığı te’sîr:
Gel de farkını anlat, gel de sözünü dinlet!
Niyet hâlis olsa da “nûr”, “ topuz”da yerleşmez!
Üstâd’ı “tek taraf”lı kabûl etmek câiz mi?
İmân – Kur’ân hizmeti siyâsetle birleşmez;
Yoksa, en âlâsını yapmaktan O âciz mi?
Bilmeyen kendisini hür ve bağımsız sanır:
Ecnebî elindedir ucu şu siyâsetin;
Her şeyi kendisine âlet eder, kullanır.
Tanımaz mukaddesi: ne îmân bilir, ne dîn!
Değişmez kàidedir: Yüce olan maksada
Vâsıtalar da öyle meşrû olmak gerektir!
Yolu hak, yordamı hak, niyet boşa çıksa da
Hâkim – mahkûm farketmez: başarmışsın demektir…
Dâvâmıza bir leke gelmesin diye gayret:
Şahsî çıkarımız yok; meşrebimiz de belli…
Bu hayıflanmamıza demeyin sakın gıybet;
Ayrıdır gözümüzde elbette hizmet ehli…
Musîbet umûmîdir: herkesi etkiliyor.
Diyemeyiz: “Bana ne!”; aynı gemideyiz biz…
Sığınalım Allâh’a, görelim O ne diyor?
Ne gelir elden başka? O’na mütevekkiliz…
Sığınalım Allâh’a
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.