23 Mayıs 2021 saat 17’de, Skype kanalında “Metinler Üzerine” başlığı altında yapılan programda, edebiyat duayeni sayın Hilmi Yavuz Beyefendi’nin Yahya Kemal’in aşağıdaki şiirinden hareketle bir yorum ve değerlendirmeler zincirini dinledik. Hilmi Yavuz Beyefendi, Tanpınar’ın bu şiir ile ilgili değerlendirmesini yorumladı. Tanpınar şiirde anlatılan vakanın Osmanlı ve Türk kadınının realitesine uymadığını söylüyordu. Buna çeşitli önemli tarihçilerin kadının burada anlatıldığı kadar hür, serbest ve azade olup olmadığı konusunda fikirler nakledildi ama bunların hiçbiri de Tanpınar’ın dediği gibi kadının bir hapishane kaydı altına alındığı gibi içtimai muhitin olmadığını beyan ettiler. Hilmi Hocam da bunları nakletti.
Program her ne kadar Yahya Kemal’in şiiri üzerine inşa edilmiş gibi görünse de şiirin muhtevası ve imaj dünyası üzerinde durulmadı. Konu tarih ve şiir ilişkisi üzerine gitti geldi.
Yahya Kemal neredeyse bütün şiirlerinde tarihimizi ve atalarımızı, vakaları benzeri olmayan bir tasarım ve tanzim ile verir. Yanlış olan tarihin normatifliği ile şiirin kurmaca ve hür bir dünya olduğunu ve bir şairin hiçbir zaman tarihin değişmez realitelerine uygun düşünmesi gerekmediği konusudur. Sanat felsefesinde din, sanat, mitoloji, tasavvuf ile edebiyat özellikle şiir arasında mesafe ilkesi, oran ve orantının esas alınması gerektiğini vurgulayalım.
Bir metin tarihi bir olayı anlatıyorsa onun sanat ve estetik kuramlara göre hareket etmesi gerekmez. Çünkü mesela Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinde, bir büyük tarihi ve dini mekanda camide yaşananları zaman ötesi bir tasarımla anlatması hiçbir tarihin normatif eleştirisine neden olamaz. Çünkü o şairin muhayyilesinin icad ettiği bir tarihi ve dini ortamdır, milletin anonim hayatıdır. Orada tarih ve diğer adeseler susar. Herşey sanatçının bahse getirmiş olduğu bakış açısı ile şekillenir. Bir metinde sadece din anlatılıyorsa orada sanat susar o artık bir dini metindir ama onda orantı olarak din ve tarih nisbetlerine riayet edilmesi gerekir. Metin din ağırlıklı bir halde anlatılırsa orda sanat sadece suskun bir seyircidir.
Yahya Kemal’de tarih bir yücelik ve ihtişamın anlatımıdır çünkü Yahya Kemal öyle bir atmosferde anlatır ki neredeyse milletine olan sevgiden dolayı inşallah yanlış olmaz fantastik bir havaya sokar edebi metni. Atik Valideden İnen Sokakta, Selimname’de o tarihin sadece hayretinden bir kenardan bakacağı olayları anlatır. Onu bir milletin tarihindeki tarihin cansız ve şekli anlatımı ilgilendirmez. Batı sanatının felsefesinde temaların oranları mesafeleri tartışılmıştır. Tanpınar’ın Huzur romanı bir edebi metindir orada anlatılanları tarihi bir bakışla yorumlamak ne derece doğru olur. Türk romanında birçok metnin siyasi bir metin olduğunu onlara roman demenin bile yerinde olmayacağını Fethi Naci anlatır. Bu doğru bir tesbittir, sanat sanatı anlatmalıdır, içinde din olabilir ama oranı iyi ayarlanmalıdır. Bir Ezan-ı Muhammedi şiiri tamamen muhayyilenin kurguladığı harika bir dünyadır, orda tarih bir kenarda oturur.
Şiirin imaj dünyasına ve anlatımına hiç temas edilmedi ama şiir bir portre şiirdir. Ve Yahya Kemal zerre kadar bir dini ve ahlaki perspektifle yaklaşmaz ama imajın demonik ve bunun içinde apokaliptik estetik güzelliği hayran edici bir boyuttadır. Yahya Kemal bambaşka bir dünya ve insan portresi ortaya çıkarmıştır. Böyle asil ve ölçülü bir anlatım şairin ne kadar estetik ve yerli yerindelik bilincine göre hareket ettiğini gösterir. Yahya Kemal’de yüceleştirmek esastır, bozgunda fetih rüyasını gören adamdır. Adeta onun şiiri bir gündüz düşüdür, olanı değil olması lazım geleni anlatır. Rüya zihnin başka dünyalara açılımıdır ama gündüz düşü şairin kendi kurguladığı ve tasarladığı dünyadır.
Mahurdan Gazel
Gördüm ol meh dûşuna bir şâl atup lâhûrdan
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan
Nerdübanlar bûsiş-î nermîn-i dâmânıyle mest
İndi bin işveyle bir kâşâne-î fağfûrdan
Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye
Geçti sandım mâh-ı nev âyîne-î billûrdan
Halk-ı Sa’dâbâd iki sâhil boyunca fevc fevc
Va’de-î teşrîfine alkış tutarken dûrdan
Cedvel-i Sîm’in kenârından bu âvâzın Kemâl
Koptu bir fevvâre-î zerrin gibi mâhûrdan
Bu kadar yüksek bir estetik dekor ve yerli yerindelik ile anlatımı hiçbir şairin zamanın olup olmadığı da müphem bakış açıları ile anlatamaz. Yahya Kemal yüce düşünceli ve herşeyi yüce ortamlarda anlatan insandır. O İstanbul’a hep yüksek ve yüce mekanlardan bakar. İşte tarihe de öyle, Kant’ın Bavyera ormanında gördüğü yüce tabiatı Yahya Kemal Türk şiirine ve tarihine uygulamıştır. İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar’ı anlatır. Tarih bu tasarıma ne söylesin?
Bu şiirdeki imajların tasarımı ve biçimlendirilip ifade edilmesi bir büyük sanat felsefesi dökümüdür. Zerre kadar geleneksel hayata aykırı bir şey yoktur, asalet ve necabeti ile bir ihtişam ve büyük bir milletin hayatına ışık tutmaktır. Herşeyin kırılıp döküldüğü estetik yapının dejenere edildiği bir tarihi dilimde Yahya Kemal böyle görür. O çözülmelerin ve ruh burkulmalarının bulunduğu bir ortamda bir natüralist gibi bakamaz. Bu Yahya Kemal’e buhtandır. O bütün şiirlerinde bir mücevher okyanusunda yaşar ve atalarını ve olayları öyle görür. Akıncılar şiirindeki tarih tamamen Yahya Kemal’in kurguladığı fantastik bir tarihtir. Ne kadar orijinal ve harikadır.
Hocamız sayın Hilmi Yavuz’un konuşmasında şiir-tarih ilişkisini irdelemesi, Tanpınar’ı haklı olarak eleştirmesi bir büyük bakış açısıdır, kendisine hürmetlerimizi sunar, ömrünün uzun ve varlığının bize bir kültürel ve sanatsal destek olmasını isteriz. Programa ve yapımcılarına teşekkür ederiz.