Yaşar Beçene, on yıla yakındır dergilerde şiiriyle okurun karşısına çıkıyordu. Şair, halk şiirinden uzak durmamakla birlikte daha çok modern şiirin unsurlarına bağlı şiirler yazıyor ve yer yer serbest şiir geleneğiyle de karşımıza çıkıyordu. Bu yönüyle Yunus’tan Karac’oğlan’a; Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a uzanan kadim geleneği işaretliyor.
Beçene, kitabına Şeyh Galib’in “Onlar ki kelama can verirler” sözüyle giriş yaparak Divan edebiyatı geleneğine de göz kırpıyor. Şiirde kullandığı kimi kelimelerle, soyutlamalı söyleyişlerle bunu destekliyor.
Dört bölüme ayrılan ‘Benden Çok Uzakta’ kitabında elli altı şiire yer verilmiş. Zambak Yayınları Kültür Kitapları Serisi’nden okura sunulan kitabın kapağı maviliği ile şiirin içeriğine de gönderme yapıyor.
Şair Beçene, dizeleri arasında beslenme kaynaklarını imlemektedir. Bediüzzaman Said Nursi, F. Gülen, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Ziya Osman Saba Sezai Karakoç gibi fikir, sanat şahsiyetlerinden köklü bir etkileşim yaşadığını şiirlerindeki muhteva ve forma bakarak söyleyebiliriz. Örneğin Lem’a Evleri, Çam Dağında Bir Adam şiirleri Bediüzzaman çevresinde işlenmiş şiirler.
Yaşar Beçene, Yağmur ve Türk Edebiyatı Dergilerinde boy gösteriyor. Kitapta şiirlerini ithaf ettiği isimlerden şairin bağlı olduğu edebî muhit anlaşılmaktadır. Şiir ithaf edilen isimler şöyle: Hasan Ahmet Gökçe, Nihat Dağlı, M. Hacı Kerimli, Hasan Çağlayan.
Şiir yolunda ısrarla ilerleyen Beçene, gelecek yüzyılda adından söz edilen bir şair olacaktır. Hem de nesil kurucu bir şair…
Şair Yaşar Beçene ile tatlı bir söyleşi yaptık. Şairin zihin dünyasını anlamak için söyleşi iyi bir başlangıç olacaktır.
1. Çamlıca’da Ömür, Lem’a Evleri, Çam Dağında Bir Adam gibi şiirler doğrudan Risale-i Nurları hatırlatıyor. Bu eserlerden beslenmeniz nasıl oldu?
Asrın bu eşsiz kitaplarıyla ilk defa 1984 yılında tanışmak nasip olmuştu. O zaman henüz on dört yaşında bir çocuktum. İlk okuduğum risale, Tabiat Risalesi’nin küçük cep boy kitapçığı idi. Daha sonra bunu diğer cep kitapları ve sonra o eski kırmızı kaplı büyük boy risaleler izledi. Tabi o yıllarda eserler biraz da sakıncalı olarak görülmekteydi. Zira darbe sonrasının yani on iki eylülün tüm etkisi devam etmekteydi. Bu nedenle o dönemde bu kitapları okumak biraz da cesaret istiyordu dersem abarttığımı düşünmeyin. Belki biraz da bu yasaklılık hali risaleleri benim gibiler için gizemli ve esrarlı hale getirmekteydi. Bu durum da o yıllarda çocuk kalbimi daha bir başka eserlere bağlamış olabilir. Düzenli bir okuma yaptığımı söyleyemem. Fakat okumalarım o gün bu gündür devam etmekte. Özellikle ihtiyaç duyduğum kısımlarını evire çevire okumaya ve nasiplenmeye, istifade etmeye çalışırım..
2. Şiirlerinizi hem halk, hem modern geleneğe bağlı yazıyorsunuz. Yunus Emre’den Günümüz Modern söylemine uzanan bir çizgi var sizin şiirlerinizde. Bu bağı biraz izah eder misiniz?
Yahya Kemal’in ‘kökü geçmişte atiyim’ ifadesini bilmeyen yoktur. Geçmişin o duru dupduru kaynaklarından beslenmeyi çok önemsemekteyim. Zira benden önce ne söylendiğini çok iyi bilmeliyim. Bilmeden önüme bakabilmem ve yeni bir şeyler ortaya koyabilmem mümkün değil. O yürekten kopup gelen geçmiş zaman şiirlerini her zaman bir yudum su içer gibi içtim. Gönlümüzün en güzide yerlerinde sakladığımız bizi kendimize getiren, rahatlatan ve bizi ‘biz’ yapan şiirlerden beslenmemek olmazdı zaten. Şeyh Galip ‘Onlar ki kelama can verirler’ der. Belki biraz sloganik olacak ama her şey kelam için..Kalemle ve kelamla gönüllerde ve kalplerde makes bulabilmek için. Bu nedenle ‘yerimde saymak’ beni hep rahatsız etmiştir. Bir şeyler yapmak, yeni bir şeyler ortaya koymak bana tarifi imkânsız haz(lar) verir. Burada geçmiş ve çağdaş şairlerden beslenmeler yapınca sizin dediğiniz gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu durum tesadüfen de değil. Bunu iradî olarak yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Yaşanılan çağın hususlarını dikkate almak gerekir. Aslında her dem yeni şeyler söylemek lazım. Bu nedenle her şair öncelikle kendi çağının şairi olmalıdır. Gerisi sonra gelir..
3. Ölçülü söylemeye dikkat ediyorsunuz. Çoğu şiiriniz ölçülü, ölçülü olmayanlarda da formal anlamda bir ölçü var. Ölçülü söyleme konusunda ne düşünüyorsunuz?
İçinde yaşadığımız şu yorgun dünya ve onun içinde bulunduğu muhteşem düzen belirli bir mizan ve ölçü içerisindedir. Tamamen ölçü(ler)den oluşan bir dış dünyamız var. En basitinden gündelik bir kıyafet giyecek olsak bile bir düzen ve bir ölçü içerisinde hareket etmeye çalışırız. İnsanın bir de hüzünleri, sevinçleri taşıyan bir iç dünyası vardır. Bunlarda bile bir ölçü olması gerekir. Bu nedenle şiirde de -serbest tarzda olsa bile- gerçekten belirli ölçülerle hareket etmek gerekir. En azından ben öyle yapmaya çalışmaktayım. Tabi bunda ne kadar başarılı olabildim bilemem. Bunu da sevgili okurların değerli takdirlerine bırakıyorum..
4. “Şiir en soylu çiçeğidir bahçemizin.” Cümlesi kitabın arka kapağında dikkat çekiyor. Şiirle nasıl bir bahçe kurmayı hayal ediyorsunuz? Yeni, yepyeni bir nesil kurmak mı istiyorsunuz? Fikret, Nazım, Hasan Hüseyin, A. Arif şiirleri bir nesil yetiştirdi. Akif, N. Fazıl, S. Karakoç da bir nesil yetiştirdi. Siz şiirde böyle ideal bir dünya/nesil oluşturmayı hayal ediyor musunuz?
İnsan ruhu daima güzel şeyler görmek ve güzel şeyler duymak istiyor. Bu durum bende de fazlasıyla olacak ki çiçeklerden bir bahçe kurmak isterim. Bilirsiniz çiçekler baharın habercileridir. Onları sevmeyen yoktur. Ve daima ruhumuzun da tazelenmesine vesiledirler. Üstadın ifadesini dönüştürerek söyleyecek olursak; göz, güzeli görmeli ki daima güzel düşünsün. Güzel düşünsün ki hayatın lezzetine varsın ve yaşadıkları daha anlamlı hale gelsin. İnsanın bir gayesi olmalı şiirin de. Öylesine söylenmiş sözler rüzgârın önünde savrulan yapraklar gibidir. Batı şiirlerini sıkarsanız damla damla İncil damladığını görürsünüz. Bu nedenle bir Müslümanın şiirleri de kendi inanç ikliminden hoş kokular ve rayihalar yaymalıdır. Lalesi, Gül’ü ve nadide çiçekleri olmayan bahçelerin çöllerden ne farkı kalır. Geleceğin altın nesillerinin yetişmesini kim(ler) istemez?.Bu yolda şiirlerimizin en ufak bir katkısı olacaksa bundan çok mutlu olurum.
5. Yağmur Dergisi Yayın Kurulu’nda yer alıyorsunuz. Yağmur Dergisi çevresinde ve diğer dergilerden takip ettiğiniz, önemsediğiniz şair, öykücü, denemeci, romancı var mı? Usta bellediğiniz şairlerinizi açar mısınız?
Dergiler eli kalem tutanlar için önemli bir okul vazifesi görmektedir. Yağmur Dergisi de bizim için öyle oldu. Ben yazdım oldu al sen de yayımla mantığı ile şiir ve yazı(lar) yazma dönemi bence sona ermiştir. Hâlâ birçok yerde eleştiri süzgecinden geçirilmeyen, damıtılmayan, fazlası alınmayan şiirler yayımlanmakta. 2004 yılından beri Yağmur Dergisi Yayın Kurulu’ndayım. Ben bunu bir lütuf olarak görmekteyim. Kurul, gerçekten hassasiyetleri olan, şiir ve yazıları edebi kıriterler doğrultusunda eleştiri süzgecinden geçiren önemli bir vazife ifa ediyor.
Benden Çok Uzakta şiirleri, bu heyetin kamçısını yemiş beğenisini kazanmış şiirlerden oluşturulmuştur. Elbette her edebi derginin bir de kendi edebi muhiti vardır. Bu nedenle ben de öncelikle Yağmur ve Türk Edebiyatı Dergisi’ndeki şair ve yazarları daha sonra diğerlerini takip etmeye çalışmaktayım. Her ne kadar iradi bir görmezlik olsa da eleştiri yiyen şiirlerin daha fazla kalıcılığı olduğunu düşünmekteyim. Bu bağlamda öncelikle Yağmur Dergisi’nde şiir ve yazıları yayımlanan her arkadaşı önemsiyor ve yakinen takip ediyorum.
Bugün şiirde Hasan Çağlayan, Ahmet Doğru, Ali Osman Dönmez, Ali Osman Kurun, Kalender Yıldız, Mehmet Aycı, Bülent Gündoğan, Ziyapaşa Akyürek’i yakinen takip etmekteyim. Öyküde Osman Alagöz, Şemsettin Yapar, Ali Şanverdi hikâyelerini okumaktan bir başka zevk alırım. Denemede Nihat Dağlı ve yine şair dostum Hasan Çağlayan’ın denemeleri ruhumu harekete geçirir. Romancı olarak ‘Müstear Yaşamak’ romanının yazarı Hüdayi Can’ın çalışmalarını söyleyebilirim.
Yağmur Dergisi’nde şiirleri, öyküleri ve denemeleri yayımlanan arkadaşların çok yakın bir gelecekte herkesin beğenisini kazanacağını düşünmekteyim ve öyle de oluyor. Ustalığa gelince; benim bir şairi usta olarak görmem bir şey ifade etmez. Herkes kendi rüştünü zaten bir şekilde ispat etmeye çalışıyor. Yağmur Dergisi dışından da takip etmeye çalıştığım birçok isim zikredilebilir. Özellikle şu an Hilmi Yavuz, Sezai Karakoç, Bahaeddin Karakoç, Can Bahadır Yüce, Nurullah Genç, Cahit Koytak ilk aklıma gelen isimler..Edepli yazılar ve şiirler yazan bütün şair ve yazarlar baş tacım(ız)dır..
6. Şiiri nasıl, hangi ortamda, hangi ruh haliyle yazıyorsunuz. Mahreminize girmeye çalışıyorum ama gençlerin de bu sırları bilmeleri gerekiyor. Böylece sizi takip eden genç şairlere de söylemek istediklerinizi söyleme imkânı doğuyor size. Gençlere de söyleyecekleriniz vardır sanırım?
Belli bir disiplin gerekmekle birlikte şiirlerimi hemen hemen her ortamda yazabilmekteyim. Bu, uykunuzun bölündüğü gecenin her hangi bir vaktinde ya da içerisinde bereketin gizlendiği gündüzün asude her hangi bir deminde olabilmektedir. Bu nedenle şair her daim pusuya yatmalıdır. Zira ilham pusuya yatana gelir. Ve devamı da şairin estetik anlayışına, el emeği göz nuru çalışmasına bağlıdır. Her sanat dalında olduğu gibi şiirin de evreleri vardır. Şairin bunun farkında olarak durumunu ve duruşunu belirlemesi gerekir. Şiir taslağı çalışabilen genç arkadaşlar şiir yazmadan önce ulaşabildikleri tüm şiir kitaplarını eşeleyerek okumalıdır. Özellikle de yazdıklarını eleştirmeye açık olmalıdırlar. Gerisi çalışma ve Allah’ın bir lütfu olacaktır.
7. Sizi anlatan kelimeleri söyler misiniz?
‘Benden Çok Uzakta..’
8. Söyleşi için teşekkür eder, şiir yolunda daha birçok kitabınızla buluşmayı dilerim.