Doç. Dr. Koray Karabekiroğlu, üniversite sınavının ruh sağlığı üzerine etkileri hakkında yaptığı açıklamada, “Belki de ergenlerin önemli bir kısmı için, özellikle de lise son döneminde hayatın ‘en önemli gündem’ maddesi olarak üniversite giriş sınavı görülmektedir. Üniversiteye girmek sadece bir meslek edinmek için ilk adım atmak değil, aynı zamanda ‘büyümek’, ‘bağımsızlaşmaktır’ çoğu zaman. Bazen ‘kendini ispatlamaktır’ üniversiteyi kazanmak. ‘Bak kazanamadı’ dedirtmemek, kendine güveni perçinlemek için bir fırsattır. Artık belli başlı noktalara odaklanılmıştır. Zamanın büyük bölümü ders çalışarak geçer. Hobilere, zevklere kalan vakit daralır” dedi.
“YA KAZANAMAZSAM”
‘Ya kazanamazsam’ kaygısının genci ve ebeveynini sarmaya başladığını ifade eden Karabekiroğlu, “Bazen heyecanın yerini telaş ve korku alır. Uyku ve iştah kaçabilir. Okunanlar anlaşılmaz gelmeye başlayıverir. Başkalarının ne yaptığı, deneme sınavından kaç puan aldığı, kaçıncı olduğu önemli bir merak konusudur. Sokakta, evde herkes sınavı, nasıl çalıştığını sorar. Tek gündem bu olunca sanki hayat durmuş ve yaşamın merkezine sınav oturmuştur. Hal böyle olunca ‘sınavı kazanamazsan da sorun değil, dünyanın sonu değil ya!’ sözleri hiç bir anlam ifade etmemeye başlar. Anneyi, babayı, komşuyu susturmanın yolu sınavı kazanmaktan geçer. Bazen de genç yapamadığını, yeterince puan alamayacağını hisseder, kaçmaya başlar.
Eleştiriler, ‘sen bu kafayla gidersen kazanamazsınlar’ gençte kendine güveni iyice sarsar ve dersten, çalışmaktan iyiden iyiye uzaklaşır. Bazı gençler bu kendine güvensizliği aşmak için daha çok çalışır, ama aşırı yorgunluk ve yanlış bir teknikle yine olumlu sonuç alamaz, kendine güveni daha da sarsılır. Kendine sınavı kazanmaktan başka yol tanımadıkça da sıkışır kalır. Bazen bu durum ‘öğrenilmiş çaresizlik’ duygusuyla genci depresyona iter. Depresyon da, bilinç dışı bir kurtulma yoludur” diye konuştu.
“ANNE VE BABALARIN ŞU NOKTALARA DİKKAT ETMESİ YERİNDE OLACAKTIR”
Üniversite sınavı hakkında anne ve babalara bazı önerilerde bulunan Karabekiroğlu, "Üniversite sınavı sadece 3 saat 15 dakika değildir. Bu bir süreçtir. Birkaç yıl öncesinden düzenli bir motivasyon, artan bir tempo ve kişiye uygun belirlenmiş hedefler doğrultusunda hazırlanılır. Sınav hazırlığı bir ekip çalışmasıdır. Öğretmenler, aile, psikolojik danışma, rehber vs, bilinçli bir ekip ruhu içinde aynı dille, aynı hevesle çocuğun destekçileridirler. Sınav sistemi ile boğuşmak, eleştirmek bir yarar sağlamaz.
Hele Türkiye gibi hemen her yıl sistemin değiştiği bir ülkede değişimlere adaptasyonu en kısa sürede sağlayanlar hayatta kalır. Bu nedenle yeni sistemin mantığını ve esaslarını kavramak, doğru stratejiler belirlemek gerekir. Daha fazla puan getiren, gencin daha başarılı olduğu alanlara yatırım yapılmalı, zayıf taraflar ayrıca desteklenmelidir. Bu süreçte aile içinde duygusal zorluklar, maddi-manevi stres faktörleri olabildiğince kontrol altına alınmalıdır.
Gerekli olursa her bir sorun için ayrı ayrı destek alınabilir. Streslerin birikimi zorlanmayı arttırır, aile içi stres de bileşik kaplar gibi tüm bireyleri az ya da çok etkiler. Gencin kendi isteklerini ortaya çıkarması için yardım etmek gerekir. Ona seçtiği alanın, ya da tercih edeceği mesleğin kendisi için olabildiğince en uygun seçeneklerden biri olduğuna ikna olma, inanma fırsatı sağlanmalıdır.
Bu da birlikte her bir boyut (örneğin, o mesleğin geleceği, gence uygunluğu, gencin istemesi, mali durumu vs.) ayrı ayrı puanlanarak en yüksek puan elde eden meslek alanı tercih edilebilir. İyi beslenme, doğru uyku düzeni, doğru zaman kullanımı gibi pek çok faktör için profesyonel destek gerekebilir. Her şeye rağmen işler yolunda gitmezse uygulanacak B planının olması, alternatiflerin üretilebilme esnekliği kaygıların azalması ve gerçekçi yaklaşım için oldukça yararlı olacaktır" şeklinde konuştu.