Bilim adamları, kimilerinin sivrisineklerce ''tercih edilmesinin'', kimilerininse ''tercih edilmemesinin'' ardında yatan nedenin, vücut kokularındaki farkta yattığını, sivrisineklere dirençli olanların terlerindeki şekerimsi koku bileşiminin daha yüksek düzeyde olduğunu keşfettiler.
''Ketonlar'' olarak bilinen bu bileşimlerin sivrisinekleri savdığını belirleyen bilim adamları, vücudunda bu maddenin çok olduğu insanların sivrisinek ısırıklarına daha az maruz kaldıklarını söylediler.
Rothamsted araştırma kuruluşundan Dr. James Logan, sivrisineklerin insanları belirlemelerine yardım eden, farklı kimyasalları ve işaretleri ayırtetme yeteneğine sahip olduklarını bildirdi.
Logan, bir kişide bu ketonların yüksek yoğunlukta bulunmasının, sivrisineklerin, hedeflerindekinin insana benzemediğini düşünmelerine yol açtığını ve böylece bu kişileri sivrisinekler için daha az çekici kıldığını kaydetti.
İskoçya Aberdeen Üniversitesi'nden meslektaşlarıyla birlikte çalışan Logan, sivrisineklere dirençli gönüllü deneklerin vücut kokularıyla sinekleri çeken insanların kokularını karşılaştırdı.
Sivrisinekleri kovmada etkili 5 tür keton belirleyen Logan ve arkadaşları, bu maddeleri normalde sivrisineklere çekici gelen denekler üzerine sıktılar ve sivrisineklerin bu kişilere artık yaklaşmadıklarını gördüler.
Bilim adamları şimdi, bu bulgunun ışığında yeni bir sivrisinek kovucu geliştirmek için kolları sıvadılar.
Yeryüzünde 3 bin 500'den fazla sivrisinek türü bulunuyor ancak bunlardan çok azı insan bedeninden besleniyor. Sivrisinekler nektardan beslenseler de dişiler, yumurta geliştirmeye yarayan protein ve enerji sağlayan kandan da yararlanıyor.
Haber7
Risale-i Nur'dan...
"Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübînin düsturlarını gayet güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçla icmâl edip derc eder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaçla amel etse, o Kitab-ı Mübînin düsturlarını bilmeyerek imtisal eder. Meselâ, hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar, durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harp gibi maharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen bu mahlûka bu san'atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san'atını kim öğretmiş? Ve nerede öğrenmiş? Ben, yani bu biçare Said, itiraf ediyorum ki, eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım, bu san'atı, bu kerrüfer harbini ve su çıkarmak hizmetini, çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim. (Lemalar, On Yedinci Lema)"