Siyasetin çirkin yüzü

Hüseyin YILMAZ

İnandıklarımı söyleme ihtiyacı, zihnimi muhasaraya teşebbüs eden evhãm bulutlarını kuvvetli çöl rüzgârları gibi, def’aten dağıtıyor. Aksi takdirde yazı yazmak, düşündüklerimi ifâde etme imkânı kalmaz... Zirã, okuyucu,  en ufak vesileleri de büyük bahanelere çevirmek ve taarruza geçmek için, elde yalın kılıç hazır bekliyor, çoğu zaman. Maksadı, yanlışınızı tashih değil, kellenizi gövdenizden ayırmak. Umûmiyetle bu temiz ölüme rãzısınız ama, onunla da iktifã etmiyor; hıncını yatıştırmak için kellenizi mızrağa geçirip teşhir ederken, leşinizi de itlerin önüne atıyor. Arkanızda sahnelenen, her ölünün hakkı olan dinî bir merasim değil, denîce bir tertib...

Ne yapalım, irfãn kıtlığının zelil ettiği insanımıza yine de hitab etmeye, el uzatmaya mecburuz. Yazarın kaderi, çoğu zaman, muasırlarınca anlaşılmamak; sadece yazarın değil, düşünen herkesin... Kardeşlerimizden düşünce tashihi ve yol gösterme maksadı taşıyan irfãn dolu yorumlar yerine, niyet okuyan, mahkûm ve tahkir eden yorum ismi takınmış tükürükler geliyor diye, susalım mı? Hayır!.. Susmayacağız, susamayız... Bir kaç adım önde yürümek, Mûsa olmak demektir... Arz’ı Mev’ud’a götürmek istediklerinizin her türlü naz ve niyãzı gibi, tahkir ve itirazlarını da göğüslemeye mecbursunuz; mecburuz... Son nefesimize kadar, hak ve hakikat taharrisi için yürümekte devam edeceğiz; durmak, düşmek demektir. Düşmemek için de yürüyeceğiz...

Bu girizgâhın sebebi, kalemin ucundan dökülmeyi bekleyen satırlara bir hüsn-ü kabûl hazırlamaktı... Mümkün mü, bilemem...

Mahallî seçimlere on gün kala siyãsî arenã tam bir mezbeleliğe dönmüş vaziyette... Haysiyet ve şerefini düşünen, urbasında mukaddesãttan nişãn taşıyanların bu arenãda yeri yok, olmamalı.  Haber saatlerinde ekranlardan odalarımıza, oradan da zihin ve gönlümüze kerãhet selleri boşanıyor... Küfür ve hakâretlerin gırla gittiği, ahlâksızlığın bütün ar damarlarını çatlattığı bir cedelleşme bu. Ne oluyoruz? Meğerse beyler, milletin teveccühüne liyakatlerini isbat için boğazlaşıp küfrediyorlarmış... Bediüzzaman’dan bir kaç hakikat zihnimi şimşek parıltılarıyla aydınlatıp geçiyor: “Menfaat üzerine dönen siyãset canavardır.” (Mektubat; 456 ) “Siyãset, efkârın ãleminde bir şeytandır; istiãze edilmeli...” (Sözler; 658)

Bu arenãdaki boğuşmaların en elimi, AK Parti ile Saãdet Partisi arasında cereyan edeni... Bir babanın çocukları gibi, uzun yıllar aynı sofradan beslenip, aynı kaynaktan hararetini gideren kardeşler arası küçük bir niza değil bu; ölüm kalım savaşı... Ãdem’in çocukları bir daha birbirilerinin varlıklarından rahatsızlar, Habil ile Kabil’in kavgası ibret dersi telkin etmemiş, adetã menfiyi teşvik eden bir rehber olmuş... Niçin? Değer mi?..

Şu denî dünya, bu kadar haysiyetsizliğe değer mi; üçbeş yıllık dünyevî saltanat için bunca ahlâksızlık irtikãb edilebilir mi? Maksad, Allâh rızâsı için millete hizmetse, bu kavgada Allah’ın rızâsı yok, olamaz... Maksad, bütünüyle dünyevî bir menfaat ve siyãsî bir hırsın tatminiyse, mukaddesãttan işaret taşıyan urbalarınızı sırtınızdan sıyırıp bu pis arenâya çıplak buyurunuz. O zaman, diğerleri gibi, tam serbest ve hür olursunuz: Bütün işretler serbest, bütün ahlâksızlıklar mübah, bütün küfürler emre hazır nãrã... Keyfinizce boğuşunuz, yahût hayãsızca...

Ama çehrenizi, sünnete muvafık bıyıklar süsleyecekse; simãnızı, her şeye rağmen bütünüyle terketmeyip zayıf düşmüş uhrevî bir ışıltı aydınlatacaksa, daha müeddeb olmaya mecbursunuz. Sadece ikiz kardeşinize karşı değil, hasımlarınıza karşı da edebinizi muhafaza etmelisiniz... Üstãd haklı, millet bütün sınıf ve şuubatıyla yüzde altmış yetmiş mütedeyyinleşmedikçe, dindar yaftası taşıyanlar, siyãset aranãsına bu kadar fütursuzca atlamamalı...

Sonra bu yersiz kavgada, amme menfaati de yok... Saãdet Partisi’ni bir çok yerde teşvik eden veya müsamaha ile karşılayan CHP ve MHP’nin müteharriki Saãdet muhabbeti değil, AK Parti adavetidir. Ama Saãdet bunu görmezlikten geliyor... Bu iki parti birbirilerine amansızca kılıç çekip, tãkattan düşürerek hasımlarının ekmeğine yağ süreceklerine, akıl ve insaf düsturları içinde işbirliğine gitmeliler. İkisinin boğuşmaları üçüncüye galibiyet sağlıyorsa, bu vebali taşımamaları iktizâ eder... Ama bunun alâmetleri görünmüyor. Bu zor işi gerçekleştirmek, bütünüyle vatandaşın ferasetine kalmış gibi. Yazık!...

Bediüzzaman’ın sesi kulaklarımda çınlamaya devam ediyor: “Birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler...” (Mektubat;259) Doğrudur Üstãd’ım, üstelik bugün bu derse, herkesten çok, şãkirdlerinin ihtiyacı var... Emvãttan himmet beklenilmez, ama sen ölü değilsin, tasarrufun devam ediyor; müjde sana ãit ve himmet bekliyoruz...

yilmaz@hyilmaz.net

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.