Siyasi Şia’nın kökenleri geç döneme rastlar. Elbette önce de Hazreti Ali (R.A.) taraftarlığı anlamında Şiilik vardı. Ama kurumsal değildi ve mezhep haline gelmemişti. Aynen Cahız’ın Osmancılığı (R.A.) gibiydi. Bu sahabe arasındaki ihtilafın tabii bir sonucuydu. Lakin bir mezhep bir ekol haline gelmesi zamanla hasıl olmuştur. Bir cereyan ve bir akım olması ile müesses bir mezhep haline gelmesi farklıdır ve zamanla oluşmuştur. Şia bugünkü haliyle aslında uydurulmuş ve üretilmiştir. Ali Şeriati'nin Safevi Şiası kitabı ve ondan daha köklü ve derin bir biçimde Ahmet el Katip'nin Şia ile Şura arasındaki münasebeti ela alan “Şia Siyasal Düşüncesinin Gelişimi” kitabı siyasi Şia’yı hedef alan ve tashihe yönelik tarihi kitaplardan bazılarıdır.
Günümüzde ‘et teşeyyü es siyasi’ tabiri çerçevesinde siyasal Şiilik yeniden nüksetmiş ve güncelleşmiştir. 'İn udtum üdna' sırrıyla mukabelesi de güncelleşmiştir. Siyasi Şiilik üzerinden İslam dünyası Şia’nın av sahası haline gelmiştir. Adalet duygusunu körelten bu tarafgirlik son Suriye olaylarıyla birlikte gerçek yüzünü iyice göstermeye başlamıştır. Filistin meselesi gibi meseleleri sahiplenmek üzerinden Sünnilere kur ve kompliman yapmaya günümüzde siyasi Şiilik denmektedir. Bu yöntem ve yolla siyasi Şia yeniden saltanatını tahkim etmenin yollarını aramaktadır. Birçok kitabında temas ettiği cihetle Iraklı Şii tarihçi Ali Verdi'ye göre, mevcut Şia anlayışı kimi tarihi terakümatın bir ürünüdür. Siyasi heveskarlar ve maceraperestlerle birlikte işbirlikçi bazı Şii ulemanın marifetidir. Safeviler yok olmaya yüz tutmuş kimi Büveyhi veya Fatimi adetlerini güncellemiş ve yeniden ihya etmişlerdir. Lakin Şia’nın mevcut yapısının oluşmasında üç dönem ve üç önemli şahsiyet tebarüz etmiş ve etkili olmuştur. Bunlar sırasıyla Necmettin Tusi, Ali Kerki ve Humeyni’dir. Bunlar siyasi Şiililik akımının ve çizgisinin tarihi mimarlarıdır. Bundan dolayı mevcut Şia’nın oluşumu sadece ve sadece 500 veya 600 yıl geçmişe dayanmaktadır. Bu zevat ‘muhteriüşşia’ yani ‘Şia’nın kurucuları’ olarak anılmaktadırlar. Mevcut Şiilik siyasi amaçlar ve çıkarlar uğruna uydurulmuş revizyonist bir anlayıştır. Kerbela ile ilgili etkinlikler ve tatbir denilen dövünmeler Büveyhiler döneminde başlamış ve Kaçarlar döneminde İran’a intikal etmiştir (1).
Ezana üçüncü şehadet (eşhedu enne aliyyen veliyullah) eklemek üçüncü hicri asırda benimsenmişse de bu bidata karşı çıkan mutedil Şiilerin hassasiyeti sayesinde bu bidat kökleşmeden ve yerleşmeden bertaraf edilmiştir. Şah İsmail ise hiç kimsenin itirazını kale almadan bu bidatı zorla yerleştirmiştir. Böylece siyasi gayeler ve saltanatı uğruna Müslümanları iltiyam etmeyecek bir şekilde yeniden iki kanada ve kampa ayırmıştır.
Şah İsmail’in şeyhlikten şahlığa adım atmasından sonra İran İslam dünyasının diğer bölgelerinden koparılmış ve İslam coğrafyası içinde kalıcı bir duvar ve engel olarak dikilmiştir. Sarp bir engel ve geçit haline gelmiştir. İsna Aşeriyye mezhebi adına İran yeniden fethedilmiştir. Kimileri buna Şii Reconquista diyorlar. Bu konuda ‘bir fazilet’ varsa bu da Ali Kerki’ye aittir. Şah İsmail’in 38 yaşında vefatından sonra yerine oğlu Tahmasıp geçmiş lakin Tahmasıp yöntem olarak babasının yolundan ayrılmış ve İran’ı Şiileştirmek için Cebel-i Amil’den Şii ulemaya başvurmuş ve bu misyonu onlara yüklemiştir. Ya da Şii ulema arasında işbirlikçilere dayanmıştır. Şia içinde revizyonist dönemlerden birisi Tahmasıp ve Ali Kerki döneminde yaşanmıştır. Araç atların önüne geçirilmiştir. Adeta Mehdi’yi bekleme yerine hazırlık esas hale gelmiş ve hazırlık babından Safavi devleti meşrulaştırılmıştır. Tahmasıp babasından farklı olarak güçler ayrımına gitmiş ve dini alanı ulemaya terk etmiştir.
Tahmasıp, Cebel-i Amil (Baalbek) doğumlu Ali Kerki’yi Necef’den getirmiş ve İran’da şaşaa ile karşılamıştır. Tahmasıp, Ali Kerki’nin gelişinden sonra bir ferman yayınlamış ve fermanında Ali Kerki’yi ‘naibu’l imam ve sahibu’z zaman (Mehdi naibi) ilan etmiştir. Astığı astık kestiği kestiktir. Ya da atadığı atadık azlettiği de azlettiktir. Yine Ali Verdi’nin deyimiyle, Ali Kerki, Safeviler dönemindeki ilk saltanat vaizlerinden birisidir. Tahmasıp döneminde Ali Kerki fiili olarak yönetimin başı olmuştur. Hace Nasirüddin Tusi’den sonra Ali Kerki’nin konumuna gelebilen tarihte başka bir örnek yoktur. Son asırda bunun istisnası Humeyni’dir. Cafer Subhani gibilerin de deyimiyle Ayetullah Humeyni asrımızda siyasal İslam’ın mimarıdır. Ali Kerki, ‘Caferi mezhebin nişanlarını i'la edecek, yükseltecek ve sahih din olan İsna Aşeriliği ise yayacaktır (2)’.
Şah İsmail, Şiiliği yeniden üretmesiyle birlikte şeyhlikten şahlığa terfi ederken Kerki de ‘naibu’l imam/Mehdi vekili’ olmuştur. Humeyni’nin devrimiyle birlikte de yine Humeyni hem ‘naibu’l imam’ olmuş hem de fakihlikten taçsız şahlığa yükselmiştir. Cameran’daki Hüseyniye’de halkın karşısına çıkmasını ve buradaki tevazusunu misal getirenlere Birinci Şah Abbas’ın da İsfehan’dan Meşhed’e yalın ayak yürüdüğünü misal getirebiliriz. Tevazu ve saygı delil ise Birinci Şah Abbas da haleflerinden geri değildir.
Ali Kerki’nin Şah’ın hizmetine girmesine sıcak gözle bakmayanlar da vardı. Bunlardan birisi Şii ulemasından ve Ali Kerki’nin akranlarından olan İbrahim Katifi’dir. Onun erken dönem velayet-i fakih anlayışına ilk muhalefet edenlerden birisi İbrahim Katifi olmuştur. Bu anlamda Ayetullah Şeriatmedari veya Muntezari veya Muhammed Hüseyin Fadlallah gibileriyle karşılaştırılabilir ve onların selefleri olarak da anılabilir. Katifi, Kerki’nin Tahsmasıp’dan atiye, ihsan ve hediye almasını ayıplamış ve kendisi böyle bir teklifi geri çevirmiş ve terslemiştir. Bu meseleden dolayı Kerki ile Katifi arasında yazışmalar ve reddiyeler suretiyle restleşmeler yaşanmış ve kaleme alınmıştır. Katifi, Safevileri zalimler olarak görmüş ve Mehdi’nin zuhurundan önce gelecek yönetimlerin zulümden hali olmayacağını ve onlara destek vermenin zulüm kapsamına gireceğini öngörmüş ve savunmuştur. Ali Kerki ise Hazreti Hasan’ın Hazreti Muaviye’den hediye aldığını nazara vererek şöyle söylemiştir: ”Ne Tahmasıp Muaviye’den daha kötü ne de sen İmam Hasan makamında ve mertebesindesin!” Lakin Kerki tamamen meşrulaştırıcı bir mekanizmaya dönüşmüş ve Safeviler ihdas ettikleri her dini yeniliği onaylamıştır. Şia’yı Safevilerin kriterlerine uydurmuştur.
Cibt ve tağuta lanete cevaz veren Ali Kerki bu kavramlarla Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’i kastedenlere de onların lanet etme imkanı tanımış ve bahşetmiştir! Kölelerin veya tebanın sultanlara secde etmesine ve Kerbela toprağına secde edilmesine ilk cevaz veren ve bu bidatı uyduran da yine Ali Kerki’dir. Sultanlara secde edilmesi veya reverans yapılması Ekber Şah döneminde de uydurulmuş lakin İmam Rabbani şecaat ve salabetiyle bu bidata karşı çıkmıştır(3).
İbrahim Katifi de İmam Rabbani gibi yapmış ama onun gibi çizgisi galip olamamıştır. ‘Pozitif intizar’ doktrini altında Humeyni’den yüz yıllarca önce Kerki de gaybubet döneminde cuma namazının kılınmasına müsaade etmiştir. Bundan dolayı Ali Kerki ‘ muhteri’s şia/ Şia’nın kurucusu, müessisi’ olarak anılmıştır.
Katifi ile Kerki arasındaki kavga siyasilerin desteğiyle Kerki lehine sonuçlanmıştır. Böylece siyasi Şia tarihte bir kez daha merkezi hale gelmiş ve canlanmıştır. Ali Kerki karşısında İbrahim Katifi’nin yenilmesi gibi, Muntazari ve Şeriatmedari gibilerin çizgisi de hattı da İmam (Humeyni) karşısında yenilmiş ve siyasi Şia her iki halde de galebe çalmıştır. Sadece İran’da iktidarı ele geçirmekle kalmamış aynı zamanda Sünni dünyada mezhebi ve siyasi çalkantılara ve bitmez savaşlara neden olmuştur. 1979 yılından beri İslam dünyasının çalkalanmasının temel nedenlerinden birisi siyasal Şia anlayışına dayalı İran devrimidir.
1-Dr. Ali Verdi, Lemahat İctimaiyye mine’l Irak el hadis, s: 59
2- a.g.e. s: 61
3-İmam Rabbani tevhid eriydi! | Dünya Bizim www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=4026