Hatırlıyor musunuz?
21 Aralık 2017’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda üye 172 ülkenin katılımıyla, ABD'nin Kudüs kararını geri almasını öngören tasarı 128 ülkenin oyu ile kabul edilmişti.
Peki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda alınan karara rağmen ne oldu?
14 Mayıs 2018’de ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs’e taşıdı ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı. Hem de dünyanın gözü önünde ve kimseyi umursamadan…
Peki, 25 Mart 2019’da ne oldu?
1967'den bu yana İsrail tarafından işgal altında tutulan Suriye toprağı Golan Tepeleri’ni ABD Başkanı Donald Trump İsrail toprağı olarak kabul eden kararnameyi imzaladı.
Başka ne oldu?
Kararnameyi imzaladığı kalemi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya verip, kararnameyi basına gösterdikten sonra Netanyahu’ya vererek “Bunu İsrail halkına ver” dedi.
28/01/2020’de de, yani, bundan birkaç gün evvel ne oldu?
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile beraber ekranlara çıkıp “Yüzyılın Anlaşması” adı altında, görünürde barış planı ama hakikatte İsrail’e Filistin’i verme, işgal ettiği Filistin topraklarını İsrail toprağı olarak kabul ettirme planını açıkladı…
Bütün bunların (dahası da var elbette) üzerine “İsrail’in sonu ne zaman olacak” diye düşünürken, yaptıkları zulümlere rağmen tokat yememelerinin hikmetini ifade eden, Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur’da geçen şu mektubu hatırıma geldi:
Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde; hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.[1]
Üstad Hazretlerinin İhlâs Risalesinde geçen şu ifadeleri ile de muvaffakiyetin samimi bir niyet ve ihlâslı bir bağlılıkla mümkün olduğunu anlıyoruz.
“Kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.”[2]
Üstad Hazretlerinin bu ifadelerinde anladığımız kadarıyla: bâtıl da olsa dinlerine ve tahrif de olmuş olsa Tevrat’a olan inançları gereğince ve bu hislerine bağlılıkla ve samimiyetle ve de ihlâsla amel ettikleri için çabuk tokat yemiyorlar.
Yahudilerin bâtıl olan dinlerine ve tahrif olmuş Tevrat’a olan inançları ve aralarında olan samimi ittihad sağlam ki bütün bunlar olabiliyor.
Bir misal: İsrail’de Yahudilerin inancı gereği cumartesi günü çalışılmaz. 100 kadar Yahudi işçi cumartesi günü çalıştırılmaya mecbur edilince ortalık ayağa kaktı İsrail’de. Tepki olarak bir Bakanları istifa etti. Bakın, görüyor musunuz nasıl bağlılar inançlarına.
Yahudi milletinin inançlarına bağlılıklarını gösteren bu ve buna benzer misaller çoktur. Lakin son zamanlarda inançlarından uzaklaştıklarını ve yozlaşmaya başladıklarını gösteren bazı haberler okumaktayım. Bütün bunlar şayet doğru ise, bu, Siyonizm’in yıkılacağı anlamına gelir.
Okuduğum habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında üç ayrı dosya bulunuyor.
1-Bir internet sitesinde, ailesi lehine haberlere yer verilmesi karşılığında söz konusu şirkete 276 milyon dolar değerinde mali imtiyaz sağlamak.
2-2007 ile 2016 yılları arasında iş adamlarından "hediye" adı altında 283 bin dolar değerinde puro, şampanya, mücevher ve uçak bileti almak.
3- Netanyahu’nun "rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı ve görevini kötüye kullandığı" yönünde suçlamalar yer alıyor.[3]
Netanyahu hakkındaki bu iddialar doğru ise inançlarından uzaklaştıkları, yani yozlaşmaya başladıkları anlamına gelir ki bu da devletlerinin yıkılacağı anlamına gelir.
Diğer bir taraftan Netanyahu’nun bu iddialara karşı kendisini sorgulayan memurların da sorgulanmasını talep ederek, sürecin "kirli", hakkındaki suç dosyasının delillerinin "şüpheli"[4] olduğunu belirtmesi de adalet sisteminde işlemediği, yargının taraflı olduğu anlamına gelir ki bu da inançlarından uzaklaştıkları ve yozlaştıkları anlamına gelir.
Yani, bu haberi neresinden tutarsanız tutun Yahudi milletinin inançlarından uzaklaştığını, yozlaşmaya başladığını ve bunun neticesi olarak devletlerinin yıkılacağının emareleri ortaya çıkmaya başladığını söylersek hata etmemiş oluruz diye düşünüyorum.
Onlar bâtıl olan inançlarından yozlaşarak, dünyevîleşerek yıkılışlarının zeminini hazırlayadursunlar. Biz de kendimize bakalım ve bütün bu gelişmeler üzerine bizim üzerimize düşenleri hatırlayıp, tatbik etmeye bakalım.
Şimon Perez’e 1986 yılında Gazeteciler “Kur’ân-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” diye hatırlattıklarında? Perez şu cevabı veriyor: “Kur’ân’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin! O zaman düşünürüz.”[5]
Hadiste Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyuruyor: "Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları kırıp mahvedecekler. Öyle ki, Yahudilerden bir kimse bir ağaç veya bir taşın arkasına saklanacak olsa, o ağaç ve taş dile gelerek "Ey Müslüman, ey Allah'ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür," diyecek. Sadece Ğarkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.[6]
İsrail’i ortadan kaldıracak, Kur’ân’ın bahsettiği neslin yetişmesi ya da var olan neslin bu minvalde olgunlaşması için İslâm’ı hakkı ile yaşamamıza vesile olacak, içtimai hayatı şekillendiren yasa ve cezai müeyyidelerimizi İslâm’a göre şekillendirmeli, milletimizin hamurunda ve ruhunda olan, ama uyandırılmayı bekleyen ahlakî dirilişi meydana getirerek ahlaklı bireyler yetişmeli ve İttihad-ı İslâm’ı yani siyasi, askeri ve yönetim olarak İslâm birliğini teşkil ettiğimizde İsrail’in yıkılışına vesile olacak, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın Hadis-i Şeriflerine mazhar o mübarek kutlu nesil teşkil olunacaktır diye düşünüyorum.
Rabbim bizlere İslâmî hükümlere göre idare edilmeyi ve İttihad-ı İslâm’ın yeninden teşkil edilmesini nasip etsin. Âmin!
Selam ve dûa ile.
facebook.com/dedehalilibrahim