Bir başka ifadeyle; bir insanın ne kadar mükemmel olduğu, nasıl anlaşılır?
Her hesabın bir sağlaması olduğu gibi, her eserin de bir değerlendirme şekli vardır.
Meselâ:
1.) Bir televizyon cihazının mükemmel olması için, görüntüsünün çok-çok net ve renklerinin de çok canlı, sesinin ise tabii olması lazımdır, değil mi?
Çünkü televizyonun üretiliş maksadı, Tv. yayınlarını bizlere net göstermektir.
Televizyon ne kadar güzel gösterir ise, işte o kadar mükemmeldir…
Eğer bu özellikler bir televizyonda yok ise, isterse kasası ceviz kaplama, sedef, gümüş ya da altın olsun, hattâ camı kristal bile olsa, o cihazın ‘televizyon’ olma vasfı kalmaz. O artık ya bir antikadır, ya da bir süs eşyasıdır. Yani başka bir şeydir, televizyon değil…
2.) Bir cep telefonu düşününüz:
Eğer sizi dostlarınızla görüştürme özelliğini kaybetti ise, üzerindeki artı özellikler, ona ‘cep telefonu’ vasfını asla veremez. İsterse saati olsun, M.P. düzeneği olsun, kamerası olsun, hattâ isterse radyosu ve televizyonu olsun.
O artık ‘cep telefonu’ değildir. Başka artı özellikleri bile ona ‘cep telefonu’ vasfını veremez. Yani o artık, üretim maksadının dışında bir şeydir…
3.) Bir tank, ağır bir savaş silahıdır.
Çok değerli olması nedeniyle de, maksadına uygun olarak kullanılması zorunludur.
Üretiliş veya sahip oluş maksadının dışında kullanılması, asla müsamaha ile karşılanmaz. Mutlaka cezalandırılır. Çünkü üretiliş maksadına göre kullanılırsa mükemmeldir…
Meselâ: Kendisine tank zimmetlenen bir askerin, o tank ile sigara alışverişine çıktığı, tavşan veya kuş avına çıktığı veya içinde kuş beslemede kullandığı tespit edilse, o askerin göreceği cezayı bir düşününüz. Çünkü tank üretiliş maksadı dışı kullanılmaktadır…
•Örneklerde görüldüğü gibi, herhangi bir cihazın ne kadar mükemmel olduğu, o cihazın üretiliş ve var ediliş maksadına uygunluk kabiliyeti ve nispeti kadardır.
Diğer artı değerler, o cihazın mükemmelliğini koruyamadığı gibi, o cihazın adını ve vasfını bile koruyamaz…
*******
Bu girizgâhtan sonra gelelim insana:
• İNSAN, NİÇİN VAR EDİLMİŞTİR? Yani bu Dünyaya niçin gönderilmiştir?...
Bu sorunun cevabını en doğru bir biçimde belirleyebilirsek, hangi insanın daha MÜKEMMEL olduğunu da, çok doğru anlamış oluruz.
Herhangi bir cihazın niçin üretildiği, o cihazı üreten firmanın gönderdiği kullanma kılavuzunda belirtildiği gibi, insanı yaratan yüce Allah da, insanın niçin yaratıldığını, gönderdiği Mukaddes Kitabında, açık-seçik beyan etmiştir.
Nasıl hareket edeceği, nasıl davranacağı, nasıl giyineceği, kazandıklarını kimlerle paylaşacağı, kimi örnek alacağı, nasıl dua edeceği, ne zamanlarda oruç tutacağı, nasıl namaz kılacağı, kimleri seveceği, kimlerden ve nelerden sakınacağı belirtilmiştir.
Madem gerçek böyledir:
•İnsanın mükemmelliği de, kullanma kılavuzu kabilinde olan, Kur’ân-ı Kerimde ferman edilen tariflere ve emirlere uygunluğu nispetinde olmalıdır…
Bunların dışındaki hareket, davranış ve kabiliyetler ise öncelikli vazifelerini yerine getirdiği takdirde artı değer hükmüne geçer.
Aksi halde, ‘yaratılış gayesinin dışında kullanılan bir eser’ durumuna düşer.
•Ne kadar güzel futbol oynuyor olsa da, ne kadar hızlı koşuyor olsa da, ne kadar zengin olsa da, akademik kariyeri ne kadar yüksek olsa da, yine de eksiktir.
Ana görevini yerine getirmedikten sonra, ağzıyla kuş tutmasının bile yüce Yaratıcı nazarında hiç bir değeri yoktur. Çünkü; ne için yarattıysa, insanı öyle görmek ister…
Ana görevlerini aksatmadan başardığı tüm artı değerler, alkışlamaya değer olabilir…
*******
Bir padişah, halkının içindeki kabiliyetli insanları belirlemek için bir yarışma düzenlemiş. Herkes padişahın ve jürinin huzurunda marifetlerini sergiliyor ve çil-çil altınları kazanıyormuş. Nihayet bir vatandaş, hiç kimsenin başaramadığı bir gösteriyi sergilemiş.
Masanın üzerine bir dikiş iğnesini saplıyor. Yarışmacı eline aldığı makara ipliğini, iki metre uzaktan atarak, o iğnenin deliğinden geçiriyormuş…
Padişahın huzuruna geldiğinde, altınları almadan önce padişah o adama bir soru sormuş.
-“Bunu başarabilmek için kaç yıl uğraştın?”
-“Yirmi küsur yıl hiç usanmadan uğraştım ve bunu başardım padişahım.” Demiş adam.
Padişah jürinin puanı doğrultusunda, adama 20 altın vermiş ve ardından ferman etmiş:
-“Tiz yirmi adet kızılcık sopası getürülsün. Bu adam her sopayla her gün olmak üzere, 20 gün dövülsün…”
Herkes hayretler içindeyken, padişaha bunun sebebini sormuşlar:
-“Ülkemin yararına harcaması gerekirken, kıymetli ömrünün 20 küsur yılını, hiç kimsenin işine yaramayacak olan bir şeye harcadığı için, o suçludur!” Buyurmuş.
*******
Bu hikâye ne demek istediğimizi anlatıyor aslında. Ben yine de bir nebze açıklayayım:
Yüce Allah Kur’ân-ı Keriminde “Ben insanları ve cinleri, ancak beni tanısınlar ve bana İBADET etsinler diye yarattım…” diye ferman buyuruyor. (51. Sûre, 56. Âyet.)
O’nu c.c. nasıl tanıyacağımızı ve nasıl kulluk edeceğimizi de açık-seçik tarif ediyor.
Neticede de, bize verilen ömür dakikalarının tek tek hesabını soracağını ve zerre miktarını bile ihmal etmeyeceğini ihtar ediyor. (99.Sûre, 7-8. Âyetler.)
•Gerçekler böyle olduğuna göre; en mükemmel insan, Kur’ân-ı Kerimde anlatılan ve Hz. Muhammed s.a.v. tarafından açıklanan ‘yaratılış gayesine’ en uygun hareket eden kimse olmalıdır, değil mi?...
Hiç kimse başkalarına değil, dönüp de kendisine bir baksın.
•Acaba biz ne kadar ‘mükemmel’ insanlarız?...
MoralHaber