Sizler baktınız, ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Risale-i Nur şakirtleri tarafından sorulan suale cevaptır.
 
Sual: Geçen sene sizden sormuştuk ki, elli gündür merak edip dünya cereyanlarına bakmadınız ve sormadınız, o zaman bize bir cevap verdiniz. Gerçi o cevap hakikattir ve kâfidir; fakat Risale-i Nur'un intişarı ve hizmeti ve âlem-i İslamiyetin menfaati noktasında bir derece bakmanız lazım iken, şimdi, on üç ay oluyor, aynı hal devam ediyor. Merak edip hiç sormuyorsunuz.
 
Elcevap: "İnsan şüphesiz ki çok zalimdir." (İbrahim Sûresi: 14:34.)  ayetine en âzam bir tarzda şimdiki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acip zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zalim olur, meyletse "Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateşi size de dokunur." (Hûd Sûresi: 11:113.)  ayetine mazhar olur.
 
Evet, hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan, dünyada emsali vuku bulmayan gaddarâne bir zulüm hesabına olduğuna kat'î bir delil şudur ki: Bin masum çoluk çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebitleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar masumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idâme ve sulhu reddetmektir.

İşte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikate ve hukuka muvafık gelmeyen boğuşmalardan, elbette âlem-i İslam ve Kur'an teberrî eder.

Yardımcılıklarına tenezzül edip tezellül etmez. Çünkü onlarda öyle dehşetli bir firavunluk, bir hodgâmlık hükmediyor; değil Kur'an'a, İslama yardım, belki kendine tabi ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zalimlerin kılıçlarına dayanmak, hakkaniyet-i Kur'aniye elbette tenezzül etmez. Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlık-ı Kâinatın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur'an'a farz ve vaciptir. Gerçi zındıka ve dinsizlik o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş.
 
Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır. Risale-i Nur şakirtlerinin vazifeleri İmân olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay, belki on üç sene dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim? (Kastamonu Lahikası sh. 161)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ŞÂKİRT : Talebe, yardımcı.
KÂFİ : Yeterli.
İNTİŞAR : Yayılmak, dağılmak; üremek.
ÂLEM-İ İSLÂMİYET : İslâm dünyası.
MENFAAT : Fayda.
LÂZIM : Lüzumlu, gerekli.
ÂZAM : En büyük.
TARZ : Usul, şekil, üslûb.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
CEREYÂN : Akım, hareket; bir fikir etrâfında toplanıp faaliyette bulunma.
MÜTEESSİRÂNE : Üzüntü duyarak. Hissiyâtına dokunarak
MÜCADELE : Çekişme, uğraşma, savaşma.
ACİB : Hayret veren. Şaşılacak şey.
CÂİZ : Geçerli,kabul edilir.
RIZA : Razı oluş. Memnunluk, hoşluk.
MEYLETMEK : Bir tarafa doğru eğilmek. Bir tarafa yönelmek. * Sevgisini vermek, eğilmek. Gönül vermek.
ASABİYET-İ MİLLİYE : Irçılık damarı.
MENFAAT-İ CİNSİYE : Kendi şahsî ve akrabalık menfaatı.
ENÂNİYET : Benlik, gurur.
GADDARÂNE : Zâlimcesine, hiddet ederek.
KAT'Î : Mutlak. şüphesiz. Tereddütsüz.
MÂSUM : Günâhı, kötülüğü olmayan, suçsuz.
BAHANE : Yalandan özür.
MAHVETMEK : Harab etmek. Yıkmak. Ortadan kaldırmak.
TABAKAT-I BEŞER : İnsan tabakaları, sosyal tabakalar, sınıflar.
BURJUVA : Servet ve mal birikimi yapanlar; zenginler sınıfı.
MÜSTEBİD : Diktatör, zulüm ve baskı yapan. Başkasının hukukunu elinden alan.
BOLŞEVİKLİK : (Bolşevizm) Rusya'da kanlı komünizm ihtilalini yapan ve bütün hür dünya milletlerinin de aynı ihtilal metotlarıyla komünizmin hâkimiyeti altına gireceğini savunan Marksist Leninist siyasî görüş.
MÜFRİT : İfrat eden, aşırıya giden
ANARŞİST : hiçbir kayıt ve kural tanımayan, düzene düşman; yıkıcı; terörist.
HEDER : Boş yere, faydasız.
HARBÎ : Savaşı.
İDÂME : Devam ettirmek.
SULH : Barış.
KÁNUN-U ADÂLET : Adâlet kanunu.
MUVÂFIK : Uygun olan, uyan, kabullenen.
TEBERRÎ : Arınma, uzaklaşma, temiz olma.

Risale-i Nur Haberleri