Şöhret sizce de bela mıdır? Bela ise bu bela Nurcularda da var mıdır? Bir çok insan şöhret olmak için nelerini vermez. Bu asır şöhret düşkünlüğünün zirvede olduğu bir asır. İnsanlar şöhret olacağım diye her şeyi yapabiliyor. İşte Michael Jackson en son ve en çarpıcı örnek.
“Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır” (Mesnevi-i Nuriye Sh. 71) diyor Bediüzzaman hazretleri, şöhreti riyakarlıkla aynı kefeye koyuyor. “İnsanı insanlara abd ve köle yapar” diyerek de bu belanın insanı nasıl bir duruma düşürdüğünü veciz bir ifade ile dile getiriyor.
Şöhretin insanı köle haline düşürmesine rağmen insanların bu belaya isteyerek girmesi bu meselenin dikkatle incelenmesini gerektiriyor. İnsan aklı ile köleliğe razı olmaz. O nedenle bu belaya duyguları ile bulaşıyor demektir.
Bediüzzaman Hazretleri bu mesele ile ilgili dersinde Müslümanlar için çok büyük tehlikeler olduğunu ifade ediyor, önce bu beladan kurtulmaya davet ediyor. Tesirli ifadelerle kurtulmaları için de nasihatte bulunuyor. Ama, sonuçta Üstad gerçekçi bir insan bu kadar önemli bir meselede duygusal davranmaz. O biliyor ki, bir çok Müslüman hatta bir çok talebesi şöhret belasına bulaşacaktır.
Bunun için de birinci desise-i şeytaniye bahsinde bu meseleyi işlerken önce zihinleri hazırlamakla işe başlıyor. “Hubb-u cah hissi eğer susturulmazsa ve izale edilmezse, yüzünü başka cihete çevirmek lâzımdır.” (Mektubat sh. 402)
Madem şöhret arzusu engellenemiyor. O zaman bu duygudan istifade etmek gerekir. “Nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, "Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme." Yani, "Fıtratını değiştir" gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz"; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.” (Mektubat sh. 38) kaidesine göre olaya yaklaşıyor. Kainatta cari olan İlahi kanunlara muvafık hareket edilmesi gerekiyor ki netice alınsın. O nedenle konu ile ilgili verilen misal özellikle “dine hizmet edeceğim” diye şöhret belasına yakalananlara kurtarıcı bir simit gibidir.
Hücumat-ı sitte adlı eserin birinci desisesi bu meseleye tahsis edilmiştir. Ve “Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından ehl-i ilhâdın istifade etmek ihtimalidir.” Sözü bu meselenin ciddiyetini ifade ediyor. Hiçbir şeyden korkmayan Üstad bu tehlikeden korktuğunu ifade ediyor.
Misalde mekan olarak Ayasofya seçilmiştir. Camidir ama tarihi bir camidir. Hem Kiliseden dönüştürülmüş bir camidir. İki tür insanın uğrak yeridir. Yani, verilecek misale uygun bir durumdadır. Müslümanlar İlahi bir emre uymak için camiyi doldurmaktadırlar. Ancak, tarihi özelliği ve kiliseden gelme mazisi olması hasebiyle de Müslüman olmayan Avrupalılar tarafından sürekli gezilen bir özelliği vardır. Ve her zaman kapıda sofada bir çok serseri ve turist olacaktır.
Caminin şöhreti uluslar arası bir özelliğe sahiptir. Gerek İslam dünyası, gerekse Avrupa bu camiyi iyi tanımaktadır. İnsanlık yanında haklı bir şöhrete sahiptir. Böyle bir camide yapılacak bir hareket bütün insanlığın dikkatini çekmeye yetecektir. Bu konumu da misal için önemlidir.
Misaldeki şahıs fıtri bir kabiliyete sahiptir. Sesi güzel bir insandır. Bu insan bu sesi ile şöhret olması mümkündür. Ve şöhret duygusunu bastıramamaktadır. Öyle ise bu sesi mutlaka kullanacaktır. Ya bir şarkı çığırmak suretiyle, Avrupa dan ziyarete gelen, dışarıda dolaşan serserileri, başıboş, hayasız, keyfe düşkün insanları mutlu edecek Veya bir aşir okumak suretiyle cami içine girmiş ve İlahi emri yerine getirmeye çalışan muttaki Müslümanları memnun edecektir.
Yani aşir okumak ona çok büyük hayır ve hasene kazandırmakla birlikte oradaki Müslümanların teveccühüne mazhar edecektir. Hem şöhreti elde etmiş olacak hem de hayırlı bir hizmet yapmış olacağından Allah’ın rızasına da nail olma şansını yakalamış olacaktır.
Aksi takdirde üç beş kendini bilmezi memnun edecek ve onların nazarında bir miktar dünyevi ve geçici bir şöhreti elde etmiş olacaktır.
Verilen misalin ana çerçevesi budur. Şimdi bu dersi şöhret düşkünü olanlar okuduğunda mutlaka kendilerine çıkaracakları bir ders vardır. Özellikle şöhret olma arzusu ile yanıp tutuşanlara önemli bir derstir. Her insan elde etmiş olduğu şöhreti bu şekilde lehine çevirebilir. Üstadın dersinde “şöhret düşkünü olma yoksa cehenneme gidersin” gibi bir yaklaşım yoktur.
Üstadın yaklaşımı gayet açıktır ve nettir. Şöhret olmaya kabiliyetin var ise ve bunu bastıramıyorsan yapılacak en güzel şey bu kabiliyetin yönünü hayırlı işlere çevirmektir.
Aslında buna en güzel örneği de Yusuf İslam (Cat Stevens) teşkil etmektedir. Bir Michael Jackson’a bakalım bir de Yusuf İslam’a sizce hangisi daha şöhretli. Veya şöyle söyleyelim sizce hangisinin şöhreti daha kalıcı ve daha fazla imrenilecek bir şöhrettir?