Mehmet Abidin Kartal’ın yazısı
Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımızı, sadece savaş ve hastalıklar değil, ekolojik ve ekonomik dengesizlikler, açlık, sefalet, felaket vuruyor… Bugün, yeni bir sıkıntı ile de karşı karşıyayız. O da sokak çocukları.
Açlığın, yokluğun, istismarın pençesinde yaşamaya çalışan körpecik insanlar. Onlara bir zamanlar "köprüaltı çocukları" deniliyordu, şimdi ise sokak çocukları diyoruz. Onlara işlek caddelerde mendil satarken ya da cam silerken, dilenirken, tiner ya da bali çekerken, özellikle akşamları gruplar halinde dolaşırken, bir bankamatikte, izbe bir yerde gruplar halinde yatarlarken, bir suç eylemine adı karışmışken rastlayabiliyoruz.
Çocukların sokağa itilmelerinin birçok sebepleri vardır. En büyük sebep erozyona uğrayan değer yargılarımız ve buna bağlı olarak parçalanmış aile yapıları. Sefalet ve yabancılaşmanın anaforunda debelenen bir sosyal ortam. Ayrıca 50'li yıllardan itibaren sanayileşme ve şehirleşmeyle beraber ortaya çıkan hızlı göç dalgası ve bunun getirdiği toplumsal değişim. Çözülmeyi de beraberinde getiren bu değişim, en çok aile yapısını ve o yapının içinde yer alan çocukları da etkiledi.
Bununla beraber sosyo-ekonomik sebepler, gelir dağılımını bozucu çarpık ekonomik uygulamalar, hızlı ve düzensiz kentleşme, aile içi şiddet, psikolojik baskı, baskıcı disiplin metotları, kötü muamele görme, ihmal, sevgisizlik, yanlış eğitim sistemi, aile tarafından zorla kötü şartlarda çalıştırılma ve kanunlarla korunma altına alınmamaları, ailenin bakabileceğinden fazla çocuğa sahip olması, çocukların akranlarıyla birlikte eğitim kurumlarından faydalanmaması, eğitim kurumlarındaki çocukların okul başarısının yukarıda sayılan olumsuz etkenler dolayısıyla olumsuz etkilenmesi ve öğretmenlerle çocuklar arasındaki olumsuz iletişim sayılabilir. Bu problemlere genel bir bakış açısı getirildiğinde kaynağın büyük oranda yoksulluk ve yetişkinlerin olumsuz tutumlarından kaynaklandığı görülmektedir. Aile ortamında ve eğitim kurumlarında yaşadığı olumsuz iletişim, çocuğun korunma beklentisi duyduğu yetişkinlere ilişkin güvenini kaybetmesine ve tamamen arkadaşlarına yönelerek bir yetişkinin yol göstericiliğinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu tür istismar durumlarıyla karşı karşıya kalan çocuklar kolaylıkla akran gruplarının etkisinde kalmakta ve sokak ortamı tüm tehlikelerine rağmen cazip bir hal almaktadır.
Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olacak işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamirciliğinde kullanılan madde, vs...) çalıştırılmaktadır.
Bu çocuklar para kazandığı için kendisini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarıda bırakmakta, akran gruplardan soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememekte, iş ortamında da uyum sağlayamayarak ayrılmakta, sokaktaki sınırsız ve sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal hayattan tamamen kopmakta ve bir süre sonra sokakta yaşamayı tercih eder hale gelmektedirler.
Toplumsal şartların bir sonucu olarak sokaklara düşen bu çocuklara önceleri Kemalettin Tuğcu'nun romanlarında rastlardık. Masum tiplerdi oradakiler. Ancak son yıllarda öyle bir noktaya geldi ki bu olgu, hem sokaklar kendilerini tehdit etmeye başladı, hem de kendileri toplumu tehdit etmeye başladı. Tehlikelerin başında cinsel istismar geliyor. Bu tür bir mağduriyete uğramayan yok gibi. Tecavüze uğruyorlar, kızlar fuhşa teşvik ediliyorlar. Suça itiliyorlar, gaspa yöneliyorlar, hırsızlık yaptırılıyorlar. Bıçaklanıyorlar, dövülüyorlar, mafya tarafından kurye olarak kullanılıyorlar, çocuk ticaretine ve organ nakline malzeme oluyorlar. Hatta organları alındıktan sonra öldürülme tehlikesi ile de karşı karşıyalar. Özellikle erkekler, mutlaka uyuşturucu ile tanışıyorlar. Gruplar halinde sokaklarda, sur diplerinde, terk edilmiş binalarda yaşıyorlar, tiner ve bali çekiyorlar. Bunla da kalmayıp, bali ve tinerden sonra gelsin yatıştırıcı haplar, daha sonra da esrar ve eroin. Ayrıca sağlık ve temizlik şartlarından yoksun kalıyorlar.
Sokağın efendileri artık sokak çocukları. Karanlık basıp caddeler ıssızlaşınca onlar sahipleniyorlar sokağı. Önceden sokağın sahipsizliğinden ürperirdik, şimdi sokağın efendilerinden korkuyoruz.
Sayıları arttıkça sokaklara sığmayan çocukların kendi aralarında çeteleşmeye başlaması ve şehirlerin sokaklarını "kurtarılmış bölge" olarak paylaşması ise gelecek açısından daha büyük ve organize bir tehlike oluşturuyor. Bu yolla yer altı dünyasına tetikçi yetiştiren tabii bir ortam meydana gelirken, kendi aralarındaki kıyasıya mücadele de acımasız sokak kavgalarına ve cinayetlere kadar varabiliyor
UNICEF Ankara Proje Koordinatörü Lila Pieters, Türkiye’nin sokakta yaşayan veya çalışan çocuklara yönelik probleme çözüm bulması gerektiğini söylüyordu.
Pieters, çözüm bulunmaması halinde Brezilya’ya benzeme riski olduğuna dikkati çekerek, “Brezilya’da şu anda hiç kontrol yok ve şehri bu çeteler ele geçirmiş durumda.” Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklara Yönelik Antalya Hizmet Modeli Planlama ve Koordinasyon Çalıştayı’na katılan Lila Pieters, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklarla ilgili problem yaşayan ülkelerin ortak noktasının ‘yoksulluk’ olduğunu, Türkiye’deki çocukların yüzde 34’ünün fakir olduğunu, ailelerin çocuklarına yeterli bakım sağlayamadığını, eğitim ve sevgi veremediğini söylüyordu. Türkiye’nin sokakta yaşayan veya çalışan çocuklara yönelik probleme çözüm bulunmaması halinde Brezilya’ya benzeme riski olduğuna dikkati çeken Pieters, şöyle konuşuyordu “Brezilya’da her şey sokak çocukları problemi ile başladı. Önce şehirde sadece sokak çocukları boy gösteriyordu. Sonra kontrol edilememiş bir şekilde çeteleşmeler başladı. Brezilya’da şu anda hiç kontrol yok ve şehri bu çeteler ele geçirmiş durumda. Çeteler kontrol ediyor şehri.’’
Latin Amerika ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye'de bu mesele, o ülkelerdeki boyutta olmasa da büyümeye açık bir toplumsal yara olarak karşımızda duruyor. Eğer şimdiden el atmazsak, yarın altından zor kalkılır ciddi bir sosyal sıkıntı ile karşı karşıya kalabiliriz.
Çocuklar bir milletin geleceğinin güvencesidir. Onlara ne verilirse onun karşılığı da görülecektir. Olumlu çocuk yetiştirmenin ilk şartı, olumlu anne ve baba olmaktır. İyi eğitilmiş ve topluma kazandırılmış bir genç hem ailesi, hem de toplum için bir servettir
Çözüm, sokaktaki çocuklarımızı bir servet haline getirmek. Ama nasıl?
Burada T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önemli işler düşmektedir.
Her şeyden önce "sokağın cazibesi ortadan kaldırılmalı" diyen uzmanların atılması gereken adımlara ilişkin görüşleri şöyle:
» İlkokul çağına gelmiş çocukların ilk öğretime başlamaları sağlanmalı, eğitimi yarıda bırakanlara tekrar imkân verilmeli
» Çocukların ailelerinin bulunduğu yerlere Toplum Merkezleri açılmalı
» Sokağı cazip hale getiren göç olgusu ortadan kaldırılmalı
» Sosyal güvenlik sistemi tekrar elden geçirilerek aileleri mağdur etmeyecek bir çatı oluşturulmalı.
» Ergen işsizliğini ortadan kaldıran imkanlar oluşturulmalı.
» Tiner, bally gibi uçucu maddelerin satışı kontrol altına alınmalı.
» Çalışan çocukları topluma kazandırmaya yönelik örneğin spor gibi faaliyetler desteklenmeli.
» Çocuklara tütün ve alkol satışı yasaklanmalı, bu alandaki denetim artırılmalı.
» Okul yakınlarındaki istihbarat çalışmalarına ağırlık verilmeli.
» Sokak çocuklarını tanımlayabilmek ve tanıtmak kadar onların tıbbi, sosyal ve mesleki rehabilitasyonu sağlanmalı.
» Mümkünse her ilde veya belli bölgelerde madde kullananlara yönelik bir hastane kurulmalı.
Bu adımlara ek olarak her belediye kendi sınırları içinde yaşayan çocuklara sahip çıkıp, onlara sevgi ve şefkatle yaklaşarak onları topluma kazandırabilir. Bunun için belediye gelirlerinin bir kısmını bu çocukların topluma kazandırılmasına ayırabilir. Buna İstanbul pilot bölge seçilerek başlanabilir. 23 Haziranda İstanbul’da Büyükşehir belediye başkanlığı seçimi yapılacak. Adayların programlarına sokak çocukları için yapacaklarını gündeme getirmelerini bekleriz.
Kalıcı çözüm, Sağlam aile yapısını öngören, toplumsal dayanışmadan uzak olmayan, gelir dağılımı uçurumuna yol açmayan, insan merkezli bir toplum meydana getirmek olmalıdır.
Kâinatın efendisi efendimizi dinleyelim (sav)
"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz."
"İyilik etmeleri için çocuklarınıza yardımcı olun. Her anne ve baba çocuklarının itaatsizliğine engel olabilir."
"Çocuklarının kendilerine itaatsizlik etmesine neden olan anne ve babaya Allah lânet etsin."
"Çocuklarınızı iyi eğitin ki yüce Allah sizleri affetsin."
"Çocukları sevin, onlara karşı şefkatli olun, onlara verdiğiniz sözü harfiyen yerine getirin; çünkü çocuklar, sizin onlara rızk verdiğinizi sanırlar."
"Çocuklarınız ağladığında onları dövmeyin; çünkü ilk dört aydaki ağlamaları 'lâ ilâhe illallah' zikridir, ikinci dört aydaki ağlamaları Peygamber'e (sav) 'salâvattır', üçüncü dört aydaki ağlamaları ise anne ve baba hakkında duadır."
Resul-i Ekrem (sav) bir gün şöyle buyurdu:
"Yazıklar olsun ahır zaman babalarına!"
Bunun üzerine ashap sordu: "Yoksa müşrik mi olacaklar?" Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:
"Hayır, Müslüman kalacaklar; ama çocuklarına dini öğretmeyecek ve hatta çocukları dini öğrenmek istediklerinde onlara engel olacak ve onları dünya malı kazanmaya sevk edeceklerdir. İşte ben böyle babalardan uzağım; onlar da benden uzaktırlar."
Hazreti Ali efendimiz "Çocuğun kalbi ekilmemiş tarlaya benzer; ne eksen tutar." Sözünü de unutmayalım. Tarlaya imanı, doğruyu, güzel ahlakı ekelim.