Siyasi ve sosyal anlamda sağcılık ve solculuk herkesin bildiği kavramlar. İç dünyamızdaki sağ ve sol yanları da bir derece hissedebiliyoruz. Kur’an’da; sağcılık ve solculuk ise, amel defteri kendisine sağ tarafından veya sol tarafından verilenler olarak tarif edilir. Aslında iç dünyamızda hissettiğimizle Kur’an’daki tarif bir bakıma özdeşleşir. Bu nedenle gerçek anlamda sağcı mı ya da solcu mu olduğumuzu bilmek için illa da hesap gününü beklememiz gerekmez. Kendimizi biraz ölçüp tartsak bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu aslında önümüze açılmış olan iki yoldur.
Sağ yolda iyilikler, güzellikler, tatlılıklar, akla gelen bütün pozitif şeyler mevcut ve sonu da iki dünya saadetine çıkar. Arkasında büyük destekler olduğunu da unutmamak lazım. Sol yolda kötülükler, acılar ve çirkinlikler gibi ne kadar mutsuzluk ve azap veren şeyler varsa hepsi mevcut, sonu da ebedî azap ve cehennem hapsine çıkar.
Sol yol kolaydır. Kötü davranmak için zahmet çekmek gerekmez. Bunu bize, nefsimizin istekleri, şeytanın hevesimizi okşayan cazip teklif ve teşvikleri çok kolaylaştırır. Hele bir de etrafımızda bizi gören kimsecikler yoksa değmeyin keyfimize.
Ortada bir suç olduğunda, bir tarafımız incindiğinde ya da rahatımızı bozan bir hususla karşılaştığımızda hep bir suçlu arar, öncelikle de başkaların suçlarız. Sol yanımız bize hep kendimizi yani nefsimizi temize çıkarmayı öğütler.
Bize zor gelen her şey stres kaynağıdır ve bir suçlu aramayı gerektirir: “Bunu kim icat etti? Bu kuralları da kim çıkardı? Bunca merasim niye?” Gibi çoğaltabileceğimiz bir çok sualin cevabını karşılayacak suçluları, âfâkı dolaşır hep başka yerlerde arar dururuz. Bunu içimizde yani nefsimizde aramak hiç aklımıza gelmez.
Âfâkî olarak kainatı dolaşmak ve her meseleyi tartışmak çok hoşumuza gider. Âfâkî tefekkür dipsiz bir kuyu, sınırı ve derinliği belirsiz bir okyanus. Bu konuda ne söz biter, ne de kavga. Aç gözlü insanı boğar ve boşlukta bırakır. Bu andan sonra, ne bir nefes alacak hava, ne de vuracak bir sahil vardır. Bir bakıma varlık âlemi, insanın kör nefsinde kaybolur gider.
Asıl olan enfüsî yani iç tefekkürdür. Bu insanı, dünyanın dedikodularından, hayhuyundan, gereksizce koparılmış birçok fırtınalarından salim olan bir köşeye çeker, durultur, iç dünyasına döndürür, kendini dinlemesine ve sorgulamasına vesile olur. Bu da kendini bilme ve tanıma yolculuğundan başka bir şey değildir.
Günülük hayatta insanların görmediği ortamlarda boş ver hiç önemli değil dediğimiz, bu nedenle de belki aşırıvereceğimiz, fırsatını bulsak birilerini boğuvereceğimiz, nefsimizin arzuları için dünyayı bile harap edebileceğimiz, sıralamasız, beklemesiz ve merasimsiz her şeye anında sahip olmayı isteyeceğimiz çok anlarımız olmuştur. Bütün bunlar, bizim solculuğumuzun, sol yanımızın ve sol yolun yolcusu olma eğiliminde olduğumuzun göstergeleridir.
Bu sol yanımızı dizginleyemezsek, sabır, şükür, ilim ve hikmet yolu olan sağ yola yönümüzü çeviremezsek, şikayetçi olduğumuz icatların asıl icatçısının kendimiz olduğu ortaya çıkmaz mı?