Onur Çoban'ın haberi
Ellerinde küçük kaplarla yemek sırasına geçip sıcak etli pilavdan pay kapma yarışındalar. Ateşler yakılıyor, büyük kazanlar kaynıyor. Sıcak yemeğin kokusu bütün kampı kuşatıyor.
Heyecanlanıyorlar çünkü akşam yemeğinde bir an olsun yarını düşünmeden karınlarını doyuracaklar. Yemekler dağıtılmaya başlıyor... Sırayla yettiği kadar herkese veriliyor. Minikler, aldıkları yemeği hızlıca çadırlarına götürme telaşında. Küçük ayakları birbirine dolanıyor, sendeliyorlar ama yıkılmak yok... Yemeği annelerine ulaştırıyorlar. Sonra hızlıca geri dönüp 'belki bir tabak daha alabilirim' düşüncesiyle yine sıranın sonuna geçiyorlar. Küçük bir tabağın içindeki pirinç tanelerine ve birkaç parça ete bağladıkları bir umut onlarınki...
Her hafta onlarca çocuğun hayatını kaybettiği Mogadişu'daki mülteci kamplarında ölüm ve yaşam arasındaki çizgi çocuklar için çok kısa. Yetişkinler, yardım kuruluşlarının kendilerine verdikleri gıdalarla güç bela ayakta kalmayı başarırken çocuklar, bu zor şartlara dayanamıyor. Zatürree, kolera, kızamık ve yetersiz beslenmeye bağlı ölümler kamplardaki günlük hayatın bir parçası durumunda. Sağlık taraması yapan Türk doktorlar, ellerinden geldiğince daha fazla çadırı gezip daha çok çocukla ilgilenmek istiyor ama sayı çok fazla. Tıbbi malzemelerin miktarı da büyük önem taşıyor. Sıvı kaybı yaşayan insanlar için sürekli serum tedarik edilmesi gerekiyor ancak mesafeler uzak ve güvenlik en büyük endişe kaynağı. Anlamsız bir iç savaşın bedelini küçücük çocuklar ödüyor. Onlar için ne bir oyun parkı ne de gidebilecekleri bir okul var. Ahşap sıralarda oturup kara tahtaya yazılan yazıları okumaya çalışmıyorlar. Onlar için tek bir gerçek var, o da yarını görüp göremeyecekleri!
Zaman