Son dokunuş

Abdulkadir SELVİ

Minarelerden ezanlar yükselirken, yağmur hafif hafif çiseliyordu. Cenazeyi taşıyacak top aracı her zamanki yerinde duruyor, tören mangası biraz sonra omuzlayacağı tabutu almak için hazır bekliyordu.

Yine bir şehit cenazesinde ve yine Kocatepe Camii'ndeydim.

Kaçıncı şehit cenazesini takip ediyorum bilmiyorum.

Ama ilk kez bir şehit cenazesiyle karşılaşıyormuş gibi, yüreğim yanıyor.

Hep bu musalla taşı burada ve biz yine genç bir fidanların arkasından cenaze namazı kılıyoruz.

Ben bir annenin acısına tanıklık ettim dün.

Yıkılmamak için dağ gibi ayakta duran bir babanın gözyaşlarına.

Şehidimizin, 'Elif'im hakkını helal et' diye son nefesinde aradığı eşinin içindeki yürek yangınını gördüm.

Allah'ım ne büyük acı.

Şehit ailesinin olduğu bölümdeydim.

Namaz kılınmış, sıra helallik alınmaya gelmişti.

Hocaefendi, 'Hakkınızı helal edin' deyince, yıkıldı o anne. Başı hemen yanındaki yaşlı kadının omuzlarına düştü.

Kendini toparlayıp, öyle bir, 'helal olsun' deyişi vardı ki, tarifi imkânsız.

Tabut omuzlandı, artık şehidi yolcu etme vakti gelmişti.

Dizlerinde derman kalmamıştı. Güçlükle doğruldu. Önünden evladının bayrağa sarılı naaşı geçerken bir 'Yavrum' deyişi vardı ki, yüreğinden bir şeyler koptuğu belliydi.

O feryat, yüreğimizden çok şeyler kopardı.

Şehidin eşi sessiz sessiz akıtıyordu gözyaşlarına içine.

Kız kardeşi şehide son kez dokunabilmek için fırladı kalabalığın arasından.

Kardeşe son dokunuş...

Kardeşinin tabutuna elini sürüp, öptü koklamak için çırpınıyordu, zorla ayırdılar.

Ve önce el salladı evladının ardından.

Sonra daha fazla dayanamadı ayakları, yüreğinde taşıdığı acıya.

Bir adım attı.

'Yavrum' diye inledi, bir adım daha attı ve oraya yığıldı, kaldı.

O ananın ahı orada kalmaz.

O gözyaşının yıkmayacağı Kandil yok.

Bir gün döner vurur PKK'yı. Şehit cenazelerinde gördüğüm ama içimi kanatmasına rağmen paylaşmadığım bir nokta var.

Belli ki görev gereği orada bulunuyorlar.

Olabilir.

Bunu anlayışla karşılayabilirim.

Ama orası manevi olarak bir milletin gözyaşı döktüğü yer.

Yani şehit cenazesi.

Hani Akif'in,

'Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber

Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber'

dediği şehidin cenazesi.

Aynen NTV spikerinin; şehit haberi verilirken şarkı mırıldanması gibi sahneler vardı.

Bir grup işi fıkra anlatıp, kıkırdamaya kadar götürmüştü.

Şehit cenazelerinde kimyam bozuluyor.

O çocukların bir daha gelmeyecek babaları, o eşlerin bir daha dönmeyecek kocaları bekleyeceğini düşünüyorum.

Başlarına yorganı çekince, acısıyla baş başa kalacak olan o anneleri unutamıyorum.

Şehit cenazesinin arkasından kıkırdayarak yürüyenleri görünce.

İkinci kez kimyam bozuldu.

Yazmak istemezdim bunu ama artık canıma tak dedi.

Ölümü kanıksamak.

Ne oldu bu millete?

Ve ne oldu idraklerimize.

Biz değil miydik, kalemle silah bir tutulamaz, fikirlere bomba muamelesi yapılamaz diyen.

Zaman zaman açıklamaları ile tartışmaya neden olan bir isim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin.

Bu kez de, 'Bu çatışma İstanbul'da kalemle devam ediyor, İstanbul'da kitapla devam ediyor. Geçimli'de atılan havan mermisiyle burada, Ankara'da yazılan yazıların bir farkı yoktur' sözleriyle gündemde.

Ben bunların Bakan Şahin'in samimi görüşleri olduğuna inanıyorum.

Kendisiyle yaptığım uzun sohbetlerin birinde,'Arkadaş, ben bu işe baş koydum' demişti.

Bir İçişleri Bakanı'nın terörü sonlandırmak için bu işe baş koyması kadar normal bir şey yok.

Ancak bu, kalemi silahla, mermiyi fikirle eşdeğer gören zihniyetle olmaz.

Dost da olsak. Birbirimizi eleştirebilmeliyiz.

Ben de isyan ediyorum. Devlete dönüp, elini tetikten çek diyenler var. Devlete dönüp şu yanlışları düzelt diyenler var. Ben de diyorum.

Denilmeli de.

Ama bunlar PKK'ya dönüp, Şemdinli'ye baskına niye geldin, Elif kadını niye dul, Buğrayı niye yetim bıraktın diye sormuyor.

Devleti eleştirelim. Eski devlet şimdiye kadar yapılabilecek her türlü yanlışı yaptı. Ama o zihniyet yok artık. Yanlış yaptığında da devlet, hükümet, bakan, milletvekili demeden sorumlu mevkide kim varsa, eleştirelim. Ama Karayılan'la röportaj yapan beyler, siz de bu adama, 'Bu çocukları niye yetim bıraktın?' diye sorun.

Churchill'in, 'Savaş askere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir' dediği gibi, terörle mücadele de askere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş.

30 yılda karakolunu bile yapamayan, bu yapıdan terörü bitirmesini beklemek imkânsız.

Başbakan Erdoğan'ın işe el koyma zamanı...

Yeni Şafak

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.