“Gördüm ki, ben bir yolcuyum” diyor Bediüzzaman Hazretleri, uzun bir açıklamadan sonra yolculuğu ise şöyle tarif ediyor.
“O yolculuk ise, âlem-i ervâhtan, rahm-ı mâderden, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, berzahtan, haşirden, köprüden geçen ebedü’l-âbâd tarafına bir yolculuktur.” (Sözler sh.295)
Bu tarif ne yazık ki hepimize uyuyor. Çünkü gerçekte yolcu olan sadece Üstadımız değil, bu tarife göre hepimiz birer yolcuyuz.
Bu fakir kardeşiniz ise o yolculuğun ‘ihtiyarlık’ bölümünde yoluna devam etmektedir. Artık aynalara bakmama gerek de yok Çünkü, vücudumda tavattun etmiş birçok hastalık bana her gün ihtiyar olduğumu zaten hatırlatıyor.
Hatta yaşadığım bazı olaylar hatırlatmakla kalmayıp derinden sarsıyor.
Hz. Ömer (ra) saçları ağarınca kendisine ihtiyarlığı hatırlatan zat-ı muhtereme “artık sana ihtiyacım kalmadı” demiş. Üstadımız da en mesut denecek zamanında aynada saçlarının beyazlaştığını görünce şu ifadeleri kullanmış, “saçımda ve sakalımda gördüğüm beyaz kıllar beni hayli sarstı.”
Demek insanı ilk sarsan şey saçların beyazlaşmasıdır.
Biz o günleri fazlasıyla geride bıraktık artık beyaz saçları da arar olduk. Saçlardan sonra onlarca şey ihtiyarlığımızı hatırlatmada yarış halindeler.
Üstadımızın dersleri sayesinde ihtiyarlığımıza seviniyoruz, üzülmüyoruz. İhtiyarlıktan ziyadesiyle memnunuz. Bu imtihan dünyasında yakın gelecekte sıramızı savacak olmamız bizi sevindiriyor. Dünyanın gıllugışından kurtulacağız. Allah imandan Kur’an’dan ayırmasın Amin. Her neyse…
Sizi o derslere havale ile beni bu günlerde fazlasıyla sevindiren aynı zamanda ihtiyarlığımı hatırlatan önemli bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gerçi bugün itibariyle tam iki hafta oldu, ismini Elif koydular, Allah analı babalı büyütsün Anladınız sanırım dünya tatlısı bir torunumuz oldu.
Aile dostumuz Umran Ceran abimiz var. Onun torunu geçen yıl gelmişti. Gerçi o benden yaşça hayli büyük ama hayat bu, her istek zamanında olmayabiliyor. Yani onun torunu yaşına göre hayli geç gelmiş. O nedenle fazlasıyla o konuda heyecanlı. Hem insanoğlu gariptir. Nedense büyük olmayı, önde olmayı seviyor. Bu abimiz de bu anlamda beni birkaç kez ikaz etti “bana bak ben büyük dedeyim, sen küçük dede ona göre” ben de her seferinde “hayhay abicim sen büyük dedesin ben küçük dede, kabul” diye cevap veriyorum. Tabi ardından kahkahayı basıyoruz.
“Sabavetten, gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa” diye devam eden yolculuğun “ihtiyarlık” bölümünde olmak bir ayrıcalık “seviniyoruz” dedik ama kabri fazlasıyla hatırlatıyor. Zira bundan sonraki durak “kabir.”
Hani şehir içi trenlerde iç cephede pencere camlarının üstünde yolculara hatırlatmak için konmuş bir şerit var. Bu şerit üstünde gideceğiniz güzergâhta bulunan durakların isimleri yazılıdır. Her uğradığınız durakta ayrıca bir de anons edilir. Mesela şayet Bahçelievlere geldiyseniz “Bahçelievleeer” diye bir ses duyarsınız. Veya Maltepe’ye geldiyseniz “Maltepeee” diye bağırılır. İşte bu anonsların en garibi “son duraaak” diye bitenidir. Nedense bunu duyunca içim cız eder.
İşte bizim yolculuğumuzda da zaman zaman adeta bağıranlar var. Özellikle ihtiyarlık bölümünde bağıranlar hayli fazla, torun bunlardan biri her yüzüne baktığımda adeta bana bağırıyor. “İhtiyarlıııık.”
Yakın gelecekte Allah verirse bu bağıranların sayısı artacak, belkide koro halinde bağıracaklar. “ihtiyarlıııık”, “ihtiyarlııık” diye. Ben şimdilik fazla endişeli değilim çünkü ses fazla yüksek çıkmıyor, henüz tek başınadır. Ne zaman ki koro halinde bağırırlarsa işte o zaman ayvayı yeriz. Neden? Çünkü, o hengamede biri “son duraaak” diyen bağırabilir. İşte o çağrıdan korkuyorum. Korkuyorum çünkü zamansız yakalanırsam alimallah bir daha iflah olamam. Allah korusun…Amin.
“Yolcu yolunda gerek” diye bir darb-ı mesel var. Başınızı ağırttıysam kusura bakmayın. Hadi bana eyvallah “yolcu yolunda gerek” neme lazım.