Mustafa Sabri Efendi son dönem İslâm alimlerindendir. Osmanlı şeyhülislamlarının yüz yirmi yedincisidir. İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalif olup, Beyanü’l-Hak dergisinde baş yazarlık yaptı. Çok zor bir dönemde Şeyhülislamlık yaptı. 1922 yılından sonra Kahire’ye giderek yerleşti ve Camiü’l Ezher’de müderrislik yaptı. Bediüzzaman Said Nursi ile samimi dostlukları olup, Risale-i Nur’un Ezher’de okunup yayılmasına yardımcı oldu.
Mustafa Sabri Efendi, 1869 yılında Tokat’ta doğdu. İlk eğitimini memleketinde yaptıktan sonra Kayseri’ye giderek medrese eğitimi aldı. Buradan İstanbul’a geçti. Padişahın ders hocalarından olan Asım Efendi’den ilim tahsil ederek medrese eğitimini tamamladı. 22 yaşında Fatih Camiinde ders vermeye başladı. Çok sayıda talebe yetiştirdi. Bir ara Sultan Abdülhamid’in kitapçılığı görevinde de bulundu. Bu dönemlerde çeşitli nişan ve rütbeler aldı.
1908 yılında Tokat Mebusu olarak meclise girdi. Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye’nin yayın organı olan "Beyanü’l-Hak" adlı derginin başyazarlığını yaptı. İkinci Meşrutiyetin ilanındaki katkı ve çabalarından dolayı İttihat ve Terakki Cemiyeti ile orduya teşekkür yazılarını kaleme aldı. Ancak, istibdada karşı yola çıkan yeni idarenin eski dönemi aratması ve muhalefete hayat hakkı tanımaması üzerine muhalifler safında yer aldı. Önce Ahali Fırkası ve daha sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı.
1913 Bab-ı Âli baskını, giderek sertleşen iktidarın tutumu ve aldığı tehditler üzerine önce Mısır’a, oradan da Romanya’ya gitti. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunun Romanya’ya girmesi üzerine Bursa’ya gönderilerek mecburi ikamete tabi tutuldu. 1918 yılında tekrar siyasi hayatın içine girdi. Aynı yıl Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye azalığına seçildi. Bir yıl sonra Şeyhülislam oldu. Kısa bir süre sonra bu görevden ayrıldıysa da 1920 yılında tekrar bu göreve atandı. Ancak, kabine üyeleriyle anlaşamadığından bu görevi de kısa süreli oldu ve istifa etti. Aynı yıl teşkil edilen "Mutedil Hürriyet ve İtilaf Fırkası" kurucuları arasında yer aldı. (SadıkAlbayrak, Son Devrin İslâm Akademisi Dar-ül Hikmet-il İslâmiye, YAY., 2. Baskı, İstanbul 1973, s. 179)
Damat Ferit Paşa kabinesinde yer alması, Kuva-yı Milliyecilere karşı tutumu gibi sebeplerden dolayı tekrar yurttan ayrılmak zorunda kaldı (1922). Önce Romanya’ya giderek Şehzade Nizamettin Efendi’nin yanında bulundu. 150’likler listesinde yer aldığı için artık dönmesi mümkün değildi. Bir süre oğlu ile birlikte Yunanistan’da "Yarın" gazetesini çıkardı. Bazı eserlerini tefrika olarak gazetesinde neşretti. Daha sonra Hicaz’a ve oradan da Mısır’a giderek Kahire’ye yerleşti. Ezher Üniversitesinde müderrislik yaptı. 12 Mart 1954'te burada vefat etti.
Son Osmanlı ulemasından olup, önemli fikir ve din alimi olan Mustafa Sabri, özellikle İslâm’a yöneltilen haksız ithamlar karşısında fikirlerini beyan ederek karşı çıktı. Bununla beraber bazı din adamları ile de fikri ayrılığa girdi. Mevkifü’l-Akl ve’l-İlm adlı eserinde Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani hakkında çok sert eleştirilerde bulundu. Söz konusu şahısların Ezher’i karıştırdıklarını, adım adım dinsizlere yaklaşarak zararlı gelişmelere sebep olduklarını sert bir şekilde ifade etti. (Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Mustafa Sabri Efendi", TürkiyeG.Y., 15. C., s. 29)
Bediüzzaman Hazretleri, bir soru üzerine Mustafa Sabri Efendi ve Musa Carullah (Risale-i Nur’da Musa Bekuf olarak geçmektedir) ile ilgili izahlarda bulunmaktadır. Birincisi muhafazakâr, diğeri reformist olarak adlandırılan bu şahıslar hakkında; "Birisi ifrat etmiş, diğeri tefrit ediyor" değerlendirmesinde bulunmaktadır.
Bediüzzaman’a göre; Mustafa Sabri Efendi görüşlerinde Musa Carullah’a göre haklı olmakla beraber, "Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyenin bir mucizesi bulunan bir zâtı tezyifte haksızdır… Mûsâ Bekûf ise, ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe mümâşâtkâr efkârıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor. Ebu’l-Âlâ-yı Maarrî gibi merdut bir adamı muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnete muhalefet eden meselelerine ziyade taraftarlığından, ziyade ifrat ediyor." (Lem’alar, s. 272, 273)
Hüseyin Cahit Yalçın saldırgan bir ifade ile; Arap kültürüne ihtiyacın olmadığını açıkça ifade ettiğinde, dini duyarlılığı olanların tepkisine yol açtı. Gerek o zaman gerekse sonraki dönemlerde "Arap kültürü" maskesi kullanılarak dini değerlere saldırılar yapıldı. İslâm’a açıktan saldırma yerine Arap kültürü ifadelerinin kullanılması tercih edildi. Yalçın’a karşı en sert tepkiyi gösterenlerden birisi de Mustafa Sabri Efendi oldu. Yazılarıyla İslâmiyet’in üstün bir kültüre sahip olduğunu dile getirdi. Müslümanları harekete geçmeye çağırdı. (Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı, İletişim Y., İstanbul 1992, s. 221-226)
RİSALE-İ NUR'UN EZHER ÜNİVERSİTESİNDE OKUNMASINA KATKIDA BULUNDU
Mustafa Sabri Efendi, Kahire’de bulunduğu sıralarda hem Bediüzzaman hem de Risale-i Nur ile alakasını kesmedi. Ezher Üniversitesinde Nurlara özel önem verdi, okunmasına katkıda bulundu. (Sözler, s. 713) Bediüzzaman, "Dârü’l-Hikmet’te benim arkadaşım" dediği Mustafa Sabri Efendi’ye verilmek üzere Camiü’l-Ezher’e "hediye-i vakfiye… olarak on bir tane hususî mecmuaları[nı]…" gönderdiğini belirtmektedir. İslâm’ın büyük medresesinin o sıralarda 27 bin öğrencisinin olduğu belirtilmektedir. (Emirdağ Lahikası, s. 301) Böylece Nurlardan çok sayıda kişinin istifadesi sağlanmıştır.
Bazı hatıralarda, Risale-i Nur Külliyatı içinde neşredilmek üzere Mustafa Sabri Efendi’nin bir eserini gönderdiği nakledilmektedir. Eseri getiren şahıslara Bediüzzaman’ın, böyle bir şeye müsaadenin olmadığını, eserde ihtilaflı konuların bulunduğunu, Nurların ittifakı esas aldığını belirterek selamını götürmelerini istediği belirtilmektedir (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, 3. C., s. 118-119). Ezher’de okuyanlardan Hacı Ali Kılıçalp, Mustafa Sabri Efendi’nin aracılığıyla Bediüzzaman tarafından üniversiteye hediye edilen Külliyatın kütüphaneye teslim edildiğini ve teslime dair resmi bir belgenin kendisine verildiğini nakletmektedir. (Şahiner, 3. C., s. 133)
BEDİÜZZAMAN İLE BAZI FİKİR AYRILIKLARI
Bediüzzaman ile aralarında samimi bir dostluk olmakla birlikte temel bazı fikir ayrılıkları da mevcuttur. Muhyiddin-i Arabi konusunda farklı yaklaşımlarının yanında başka görüş ayrılıkları da olmuştur. Mesela, Mustafa Sabri Efendi Kuva-yı Milliye hareketine karşı olmasına rağmen Bediüzzaman, Kuva-yı Milliye hareketinden yana tavır koydu ve esaret altındaki İstanbul’da Şeyhülislamlık tarafından verilen menfi yöndeki fetvaya karşı çıktı.
BEDİÜZZAMAN DÂVÂSINDA MUVAFFAK OLDU BİZ HATA ETTİK
Mustafa Sabri Efendi, Bediüzzaman’ın çok sayıda talebesi olmasına rağmen neden cihat için harekete geçmediğini, Ezher’de okuyan talebeler aracığıyla sordu. Bediüzzaman, en büyük cihadın iman dâvâsı olduğunu, en önemli meselenin imanı kurtarmak olduğunu, dahilde müspet hareket ederek asayişe zarar verilmemesinin ehemmiyetine işaret ederek cevap verdi. "… bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için, bilatereddüt sarf edecek." O dâvâ da imanı kazanma veya kaybetme dâvâsıdır (Asa-yı Musa, s. 20-21). Prof. Dr. Ali Özek, Bediüzzaman’ın imanın ehemmiyeti hakkında uzun bir izahatta bulunduğunu ve söylediklerini daha sonra Mustafa Sabri Efendi’ye aktardığını belirtmektedir.
Mustafa Sabri Efendi, Bediüzzaman ve söyledikleri hakkında; "…Said Efendi gerçekten haklıdır! Evet söyledikleri doğrudur. O dâvâsında muvaffak oldu. Biz hata ettik. O memleketten hiçbir yere ayrılmadı, sebat etti…" ifadeleriyle Bediüzzaman’ı tasvip ve takdir ettiğini belirtti. (Şahiner, Son Şahitler, 4. C., s. 442)
Mustafa Sabri Efendi; "Yeni İslâm Müçtehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi" adlı eserinde Musa Carullah’ın fikirlerini tenkit etti. "Savm-ı Ramazan" adlı eserinde, orucu fidye ile geçiştirmeye çalışanları eleştirdi. Gerek Türkiye’de gerekse Mısır’da benzeri tartışmalarla namazda surelerin tercümelerinin okunması şeklindeki görüşlere karşı, "Mesele-i Tercemetü’l-Kur’ân" adlı eseri kaleme aldı. Beyanü’l-Hak ve Yarın gazetesi dışında Malumat, Yeni Gazete, Tasisat, Alemdar, İkdam gibi muhtelif yayın organlarında çok sayıda makalesi yayınlandı.
Risale-i Nur Enstitüsü