Son Saatler

Caner Kutlu'nun hikayesi...

Konsolosluk binasının karşısındaki caddenin kıvrılarak önüne kattığı araçlardan birindeyim... hem şehri hem insanlarını seyrediyorum.

Yıllardır değişen yalnız benim sanki.  Dönüşlerdeki hız ve savrulma acısı bile aynı.

Fazla uzun sürmüyor, yavaşlıyor, yumuşak bir frenle dürüyor.  İniyorum. Güvenlik kulübesi yanındaki personelin geçtiği bölümden kendimi içeri bırakıyorum.

Burası dünyanın en eski müzelerinden bir tanesi. On yıl önce ilk tanıştığımız yer. Hala burada çalışıyor.  İdari bölümde önemli bir görevde. Soluk yüzü, muhteşem açık pembe dudakları, zayıf kolları... incecik uzun parmakları ve her zaman dikkat çeken endamı... yıllarca damarlarıma kan pompalayan açılıp kapanan uzun kirpikleri.  Bir Fransız inceliği... benim gibi biri için beş yıllık bir ayrılığın bile bükemediği bir iç huzuru.

Yıllarca büyüttüğüm, her gece kıvrandıran acılarımla yataklardan düşüren, habis rüyaların, artık ömrümün son demlerinde bana bir kaç gün izin verip son ziyaretimin ardından götüreceği kimsesizler yurdundan önceki son saatlerim...

Kafeteryada çocuklarım beni bekliyorlarmış.  Görevlinin yol göstermesiyle uzun bir koridordan, etrafı büyük camlar ve yeşil yapraklar arasından açılan kapısından geçiyorum. Ayakları ve gövdesi demirden, üstü camdan bir masada oturan, paltolarının düğmeleriyle oynayan ve birbirleriyle şakalaşan çocuklarım...

Yemeklerini getiriyorlar.  Mutlular.  Şarkılar söylüyorlar. Bana verdiği en güzel hediyeler...  Sadece seyrediyorum onları.

İçimdeki habis düşler ayağa kalkıyor.  İç bölüme geçiyorum, camekân içindeki altın paraları seyrediyorum.  Osmanlı paraları,  Sultan Süleyman Zaman'ından.

Oradan süzülüp, müzenin dışına çıkıyorum.  Trafik gürültüsü kafamda büyüyor. Caddenin karşısına geçiyorum.  Apartmanın eski asansörü son katta dürüyor.  Çok daha eski bir dost aile. Eski konsolosluk çalışanlarından birinin hanımı, kız kardeşiyle birlikte burada yaşıyor.  Üzümlü kekini unutamadığımı biliyor.  Nefis bir kahve eşliğinde...

Eski günleri yadediyoruz.  Seni çok özledi diyorlar.  Çocukları her Pazar getirirmiş. Seni anmaktan hiç bıkmadı. Ben de diyorum.

Son nefesimi yanında vermek için buradayım. Onun karşısında hep dik duracak bir taşım olacak nihayet.

Her Pazar çocuklarımı da getirirsiniz değil mı?
 

Edebiyat Haberleri