Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Bursa’da iman ve Kur’an hizmetleriyle ilgilenen, Bediüzzaman Said Nursi ile görüşmüş Son Şahitlerden Ali Çakmak ağabey vefat etti.
Bir süredir tedavi gören Ali Çakmak ağabeyin cenazesi yarın (pazar) Tavşanlı Ulu Camiinde kılınacak ikindi namazının ardından defnedilecek.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİYLE GÖRÜŞMESİ
Ali Çakmak ağabey, daha önce Risale Haber'e konuşmuş ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile nasıl görüştüğünü şöyle anlatmıştı:
Bursa'daydım ama Bediüzzaman'ı ziyaret etme imkanım yoktu. Çünkü nüfus kalabalık. 25 lira haftalıkla çalışıyorum. Bir gün çalışmasam ekmek yok. Gitme imkanım yok. Düşünemiyorum bile gitmeyi. Böyle devam ederken, yangın çıktı ve dükkanım yandı. O da çok hadiseli oldu. Böylece buradaki dokumacı arkadaşlar vasıtasıyla kumaş alıp satmaya başladım. Kütahya, Eskişehir, Tavşanlı'ya kumaş götürüyordum. Bandırma, Balıkesir derken bir ara da Ankara'ya gittim. Bir gece kaldım. Orada bana bir mektup verdiler. Üstad'dan her beş günde bir mektup gelirmiş. Baktım lahika mektubunda, “Ben hastayım. Beni ziyarete gelmeyin. Her risale bir Said'dir. Benimle değil de Kur'ani olan Üstadınız benden on defa daha faydalıdır” diyordu.
Tarih 13 Haziran 1958... 14 Haziran'da Ankara'dan çıktım. O mektup da cebimde. Dedim, “Dur buraya kadar gelmişken, Emirdağ'da Üstad'ı ziyaret edeyim.” Eskişehir'de indim. Emirdağ'a gittim ama kimin yanına vardıysam, benden kaçıyordu. Mehmet Çalışkan'ın dükkanını kimden soracağım? Bir adama sordum sonunda. Söyledi ama hemen gitti. Tabelalara bakarak dükkanı buldum bu defa da dükkan kapalı. Komşusu dedi ki, “Diğer çarşıda Osman'ın dükkanı var, ağabeyi...” Oraya gittim. Bakkal dükkanı... 25 yaşlarında bir delikanlı var. Sonra öğrendim ki, İhsan Çalışkan ağabeymiş. “Ben Bursa'dan geliyorum. Üstad'ı ziyaret etmek istiyorum” dedim. “Üstad hasta. Kimseyi kabul edemiyor. Ancak anahtar Mustafa Acet'te...” O nerede? “Falanca caminin imamı” dedi. Gittim. O camide namaz kıldıktan sonra, -Allah rahmet etsin- Mustafa Acet'e de Üstadı ziyaret etmek istediğimi söyledim. “Üstad hasta. Sesi çıkmıyor. Halep'ten, Van'dan gelen herkes otelde bekliyor. Sen Osman'ın dükkanında bekle. Ben Üstada haber vereyim” dedi. Gitti. Ben de bakkal dükkanında bekliyorum. Ki hayatımın unutamayacağım dakikaları yani. Vakit geçmiyor. Dakikalar saat oldu. Öleceğim gibi bir his var içimde.
“Bir haber alayım da öyle öleyim” diyorum. “Evet” kelimesi hayal. Ümidim yok ama bir ara Ahmet Urfalı geldi. “Bursa'dan gelen siz misiniz?” dedi. “Evet” dedim. “Üstad sizi bekliyor” dedi ve yürüdü. Tarifi imkansız bir hale girdim. On metre arkasından ben de takip ettim. Bir eve girdi, arkasından ben de girdim. Ahşap bir ev... Eşya namına hiç bir şey yok. Merdivenlerden çıktık. Bir kapı açıldı. Mustafa Acet “Gel kardeşim” dedi. Girdim içeri.
Üstad yatak üzerinde yarım yatıyormuş. Ben girince kalktı, doğruldu. Elini öptüm. Eli yumuşacık... Uzun parmakları var. Beyaz bir cüppe var üstünde. Çağla renginde bir sarık var başında. Saçları hem kulaklarının üstünden hem arkasında omuzlarına dek düşmüş. Yüzü pembe ve tek kırışık yok. Gözlerine bakmak mümkün değil zaten. Elimi tuttu. Beni yere oturttu. Fakat sesi hiç çıkmıyor. Mustafa Acet'i çağırdı. “Sen vasıta ol, benim sesim çıkmıyor” dedi. Sonra, “Adın ne?” diye sordu. “Ali Çakmak” dedim. “Annen, baban hayatta mı?” dedi. Vefat ettiklerini söyledim. Nerelisin? dedi. “Tavşanlılıyım, Bursa'dan geliyorum” dedim. “Bir zamanlar Konya ehli tahkik'in merkeziydi. Bursa ehl-i tahkikin merkeziydi” dedi.
Sonradan bunu Sungur ağabeye söylediğimde o şöyle tefsir etti. “Konya medresesi, Bursa tekkesi” dedi. Üstad bir de, “Bursa kadınları bid'atlardan mahfuz kalmıştır” dedi. Bursa hanımlarını methetti. “Bursa'dan kız alanlar, mutlular” dedi. O nedenle bir zaman Bursa'da hiç kızımız kalmadı. Ben bunları anlattıktan sonra çok konuşuldu Bursa'da bu mesele. Sonradan Fırıncı ağabeyden öğrendik. 1952–53 senelerinde İstanbul Gençlik Rehberi mahkemesine giderken Üstad Bursa'dan arabayla geçmiş. Buradan geçerken araba bahçe aralarından mesture hanımlar arasından geçmiş. Onları görünce, “Bursa kadınları namus perdesini yırtmadı” demiş. Şimdi ben Bursa'dan deyince, onu hatırladı herhalde. Bana da öyle söyledi. Ehl-i tahkik demesi de çok ilginç. Ben bilmiyordum. Sonradan araştırdım. Tahkik; nübüvvetten sonra en büyük ilimmiş.
Üstadın sesini duymuyorum tabi. Naklen duyuyorum. Bir ara “Kardaşım” dediğini duydum. Şark şivesiyle söyledi. “25 sene samimi hizmet eden kardeşlerimi kabul edemiyorum. Hastayım. Sizi 25 sene hizmet etmiş gibi talebeliğe kabul ettim” dedi. Ben bunu duyduktan sonra bittim artık yani. Nasıl ayrıldığımı, nasıl dışarı çıktığımı da hatırlamıyorum.