Sonsuzluk tasavvur edilebilir mi?

Hikmet HOCAOĞLU

Zaman, eşyanın hareketi ile ölçülüyor.

Atomun etrafındaki döngü ise hızını belirliyor.

Einstein’ın izafiyet teorisini yeniden ele almak gerek belki de!

Zaman her yerde aynı işlemiyor mesela, bir örnekle; aynı anda iki kişiden biri yeryüzünde 10 saat geçirdiğinde, diğeri atmosferin üstünde 7 saat geçiriyor!

Moleküllerin yavaş işleyişi bunu sağlıyor.

Başka bir örnekle; bisikletin küçük çarkının döngüsü ile tekerdeki büyük çarkının döngüsünü hayal etsek mesela, dünyanın kendi etrafındaki dönüşünü 24 saat olarak ölçüyorsak, büyükten küçüğe ters bir bakışla, dünyanın merkezine, çekirdeğine inebilse biri, aynı döngüyü yani 24 saati, 2 dakikada katedebilir mi?

Göreceli zaman esnemelerine (elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir!) gibi, çok değinmek istemiyorum, zîrâ “algıya dayalıdır!” diye somut bir tepki, çok olası, değil mi?

Diğer yandan, zamanın esnekliği ondan kayıtsız olabilmenin idraki için bir pervaz açıyor sadece.

Zaman, cansız herşeyin kıyafetidir.

İçinde yaşadığımız beden dâhil, kesif alemdeki her hareketin kabıdır zaman.

Beden hapishanesindeki ruhumuzun zamanla kayıt altına alınabiliyor olmasını, en güzel rüyalarımız ispat etmiyor mu?

Bir kaç salise önce Hindistan’da ya da koca evrendeki herhangi bir gezegende bulunan ruh, uyuyan kişi dürtüldüğündeki bedene dönüş hızı, tayyi mekân ve tayyi zaman için, ruhun böyle bir kabiliyet ve potansiyeli olduğunun açık ispatı değil mi?

Zamanın tiktaklarını hayatı ölüme taşıyor diye katil addediyoruz, oysa zaman aslında sadece bedenin celladı değil mi?

Ruhun yaşlanmıyor olması, facebook profillerimize gençlik resimleri koymamızı sağlayan, yegâne sebep değil mi?

Biz hızlandıkça, zaman yavaşlıyor (!) ve uzaklıklar kısalıyor!

İlki bastı zaman, ikincisi ise tayyi mekân değil mi?

Einstein’dan önce ses hızından ötesi tasavvur edilememiş, bilim adamlarının çıtası orada kalmış.

Einstein’ın zamanında ise, ses hızı ölçülmüş, ışık hızından fazlası tasavvur edilememiş, çıta biraz daha yükselmiş.

Oysa şimdi ışık hızı ölçülmeye başlanmış ve aşılmaya başlanmıştır.

Tüm bu bilimsel veriler ışığında bir SONSUZLUK tasavvuru hayal etmeye çalışsak, kayışları yakar mıyız?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nurlarda bir çok yerde bizlere ipuçları veriyor bu konuda. Özellikle zerre bahsinde, eşyanın arkasında işleyen esma okunur da hakkı verilirse, her atomunun ahir âleme manen ışınlandığını ve burada ağzımızdan çıkan Bismillah, Elhamdülillahları orada yeriz diye ifade ediyor.

Bir ince bilgi var ki; fiziğin algıladığı dile mutabık bir ispat sunuyor.

“Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; camid zerreler ona girerler, nurlanırlar. Âdeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasıyla HAYATTAR olan dâr-ı âhiretezerrat olmak için liyakat kesbederler.”

(Ene Zerre – 46)

Ahirette taş, duvar, ağaç, köşk, minber, bardak Vs. her şeyin CANLI olacağını bildiriyor bizlere.

Cansızın olmadığı yerde, zamandan bahsedemezsek, sonsuzluk ortaya çıkan doğal ve bilimsel neticedir(!) diyebilir miyiz?

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.