“Merak Ayağı” isimli bir önceki makalemizde merak hissinin soru sormayı, soru sormanın düşünmeyi netice verdiğine, soru sorabilmenin insan ile hayvanı birbirinden ayıran en esaslı fark olduğu gerçeğine dikkat çekilmişti. İnsanın varlık gayesini tam anlaması, ilim silsilesinde üzerine düşen vazifesini tamamlaması için merak etmesi ve soru sorması gerektiğinin altı çizilmişti. Ayrıca, soru sor(a)mayanların “taallüm” vazifesinde üzerlerine düşen mes’uliyetleri tam olarak göremedikleri ve yerine getiremedikleri ifade edilmişti...
Bu makalede ise; yaratılış gayesini anlamak, cami istidatlarını ilim ve marifet ile nemalandırmak, akılları meşgul eden nereden-niye geldim, nereye gidiyorum gibi varlık sorularının cevaplarını aramak, hakikat bahrinden marifet kovasını doldurmak, sanatlı eserlerinin şehadetleri ile Rabbini bulmak, sahib-i âlemi isim ve sıfatları ile tanımak, külli bir ubudiyete vasıl olmak, bütün mahlûkat namına ‘na’budu’ hitabında bulunmak, bir kumandan-ı a’zam gibi Rabbine kulluğunu sunmak için soru sormanın lüzumiyetine dikkat çekilecektir...
Nurlu eserler dikkat ile mütalaa edildiğinde ekseriyetle imani mevzuların izahı öncesinde bir kısım soruların sorulduğu, merak hissinin uyandırıldığı, zihinlerin verilecek cevaplara hazırlandığı görülecektir. Soru sorulmayınca okunan mes’elenin neyi ifade ettiği, akılları işgal eden hangi müşkile cevap verildiğinin idraki güçleşecektir...
Kur’an ayetlerinin nüzulü öncesinde gelişen hadiseler ile zihinlerde soruların doğması, bu soruları cevaplama sadedinde tenzil sürecinin başlaması soru sorma noktasından hayli manidar görünmektedir. Ayrıca Sahabe Efendilerimize (r.a) dinin esaslarını, imanın erkânlarını ve hayata dair diğer mes’eleleri izahlarından evvel Allah Resulünün (a.s) sualler sorması da soru sorarak öğretmenin ehemmiyetini diğer bir yönden te’kid etmektedir...
Yine Hz. Ali’nin (r.a) gaybîn nazarını celbeden, onun vesilesiyle Rabbinden necat isteyen, vücub-u vücudu ve vahdaniyet-i ilahiyeyi kemal-i vuzuh ile izah eden Ayet’ül Kübra risalesinin “Kâinattan Hâlık’ını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır” ifadesi ile nazarlara sunulması ‘soru sorarak’ talim vazifesine başlamanın ehemmiyetini diğer bir açıdan göstermektedir...
Demek marifete hamile kalmak ve hakikat semerelerini doğurmak adına sancılanmanın bir neticesi olan soru sormak; kuvvetli ve kudsi, ilmi ve huzuri bir tefekkür semeresi olan nurlu eserlerde verilmiş cevapları aramak, gaybi olarak iman edilen hakikatlerin ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin derecelerine ulaşmak için elzem olduğu görünmektedir...
Evet soru sormak; bilmediklerinin farkına varmak, hayatın bir okul olduğunu anlamak, varlık âlemine büyük bir tefekkür levhası olarak bakmak, şuur sahibi ins ve cinnin yaratılışından en ehemmiyetli maksadın ilim ve marifet olduğu gerçeğine ulaşmak, hakikatin elinden icazetnamesini almak için marifete yeni pencereler açmaktır...
Soru sormak; gaflet-i mutlakadan kurtulmak, her şeyden Cenab-ı Hakka bir yol bulmak, huzur-u daimîye kavuşmak için hakikati örten perdeleri aralamak, hakikate marifet pencerelerinden bakmaktır...
Soru sormak; akıl midesini doyurmak, ‘hel min mezid” deyip durmak, hakikat (esma) ile irtibat kurmak, bildiklerinden fazlasına ulaşmak, nefis ve şeytana galebe adına külli ve manevi mes’eleler ile meşgul bulunmaktır...
Soru sormak; yakin mertebelerine vasıl olmak için mevcudatın sonunu ve önünü, görünen ve görünmeyen yönünü, dünya ve ahiretin kıymet ve önemini anlamaya çabalamaktır...
Soru sormak; kâinat denilen Sani-i Ezelinin büyük memleketinde vazifeli bir memur edası ile yaşamak, misafiri olduğu zatın mülkünü tanımada vukufiyeti nispetinde itaat ve muhabbetinin artacağına inanmaktır...
Soru sormak; şubehat ile alude hükema mesleğinin hezeyanlarına mahkûm olmamak için mütekellim erbabının tarikinde cevaplar aramak, minhac-ı sofiye ehlinin dergâhına varmak, kemalât arşına uzanan nurlu yolda marifet-i Sani’den nasibini almaktır...
Soru sormak sorumluluk almak, soru sormamak bir yönüyle sorumluluktan kaçmaktır. Sorumluluktan kaçan insanların soru sormadıkları görülmektedir. Soru sormadan ve düşünmeden yaşamak; nefsin arzularına uymak, fani zevklere mahkûm olmak, ruhen bunalmak, tutku ve zanları arasında manevi uçurumlara yuvarlanmaktır...
Elhasıl; soru sormak düşünmek, düşünmek soru sormaktır. Düşünmeyi unutmak lafzına aşina olduğu ifadeleri anladığını sanmak veya manasını anladığı hakikatlerin maksadından habersiz bulunmaktır. Öğrenme silsilesinde en gizli tehlike soru sormayı unutmak, doğruluğuna inanılan şeylere düşünmeden tutunmaktır...
Fani ve kısa bir dünyaya aldanmamak, haram rüzgârlarıyla savrulmamak, sefahat ve dalalet dalgalarında boğulmamak için insanları soru sormaya ve cevaplarını bulmaya teşvik etmek gerekmektedir. Soru soran akıllar sorumlu, soru sormayan akıllar sorunludur. Akılda soru yoksa sorun akıldadır...