Türkiye'de yüzyıllardan beri laikleşme, çağdaşlaşma, batılılaşma ve sekülerleşme gibi, zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılan yol haritalarıyla, toplumun üretim gücünü büyütme stratejileri tartışılıyor. Çünkü tarihin her döneminde, çağlarına adını veren ve çağlarının önünde giden devletler, bilgi, hizmet ve ürün üretmesini bilen, üretim gücü büyük toplumlar olmuştur. Üretim gücünün kaynağında da, seküler değerler değil, kutsal değerler vardır.
*
Kültür, sanata, politika, ekonomi ve teknik gelişmelere yön veren ve yeni boyutlar kazandıran kaynakların başında, kutsal kitaplar gelir. Dünyanın, bilimsel ve teknolojik birikimi, insanlıkla yaşıt olan, kutsal kitapların, yüzyıllar boyunca tekrar tekrar yorumlanarak, yeni açılımlar kazandırılmasından oluşmaktadır. Fransa ve Türkiye başta olmak üzere, son yüzyıllarda bütün ülkelerde, çok sancılı bir laikleşme süreci yaşanmıştır.
*
Avrupa ülkelerinde, Hristiyanlık içindeki savaşlara bir çözüm bulmak amacıyla, iki dünyayı birbirinden ayıran sekülerleşme süreci, kısa zamanda bütün dünyayı etkisi altına alan, bir siyasal yapıya dönüşmüştür. Marx dinler arasında hiçbir fark gözetmeden, bütün dinleri, toplumların üretim güçlerini dinamitleyen bir tehdit olarak görmüştür. Sekülerleşmenin hiçbir taviz vermeden, en katı uygulama örneği, Sovyetler Birliği döneminde, Rusya'da verilmiştir.
*
Türkiye'de de, Cumhuriyet'in tek parti yönetimi yıllarında, laikliğin baskı ve şiddette Rusya'yı aratmayan ve Türk toplumun üretmi gücünü tahrip eden, acılarla dolu bir uygulaması yapılmıştır. Anadolu'nun bin yıllık tarihinde, Türklerin içselleştirerek, bütün dünyaya taşıdıkları kutsal değerleri, Cumhuriyet döneminde, ekonomik, siyasal ve kültürel yapıdan, tek tek sökülüp atılmıştır. Cumhuriyet'in temellerinin oluşturan bütün kurumlar ve yasal altyapı Fransa'dan ithal edilmiştir.
*
"Serbest Pazar Ekonomisi"nin "Etik Pazar Ekonomisi"ne, "Temsili Demokrasi"nin "Katılımcı Demokrasi"ye dönüştüğü, Yirmibirinci yüzyılın başında, bütün insanlığın, kutsal kitapların içinden süzülüp gelen evrensel hukuk ve ahlak ilkelerine, her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Hem demokratik mekanizmanın, hem de pazar mekanizmasının, en büyük ve en etkili güvencesi, kutsal kitapların değerleriyle yoğrulmuş dürüst insanlardır.
*
Normatif değerlerle, pozitif değerler birbirlerinden aşılmaz duvarlarla ayrılmış iki ayrı dünya değildirler. Laik bakışın iddia ettiğinin tam tersine, iki dünya birbirini tamamlayan, birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde olan bir bütünün iki ayrı yüzüdür. Onları birbirinden ayırmaya kalkanlar, iki dünyayı birden yitirirler. Hayatı zenginleştirenler, iki dünyayı birlikte değerlendirmesini bilenlerdir.
*
İslam dünyasında olduğu kadar bütün dünyada da barışın güvencesi, bir insanı öldürmekle bütün insanlığı öldürmeyi bir tutan, kutsal kültürün kutlu değerledidir.
*
Canalıcı olan iki dünyanın birbirinden ayrılması değil, birbiriyle bütünleştirilmesidir.
*
Kutsalı olmayana herşey mübahtır.
Yeni Şafak