Terk edemediğimiz alışkanlıklarımız bizlerin en zayıf noktalarıdır. Herkes hayatını gözden geçirdiğinde görecektir ki bu zayıf noktalar insanları gerçekten çok problemlerle yüz yüze getirmiştir. Bu inkar edilemez. İnsan gerçekten azmederse bu zaaflarını kuvvetlendirip o şeylerden vazgeçebilir. Bunun için o zaaf noktalarla mücadele ederek terk yerine kavi olan noktalarla meşgul olup daha da tahkim ederek o zaaf noktalarımızı da izolasyonunu yaparak kendimizi daha da muhkem edebiliriz.
Zamanımızın sözde sosyal, gerçekte asosyalleşmenin temel etkeni olan sosyal medya insanlık için SOS veriyor. Çünkü sos-yal(ın) yani insan için yalnızlaşmak ve yalınlaşmaya götürmekte. Hani eskiler derlerdi “kavun diye aldık kelek çıktı.” İşte bunun gibi zahirde insanların arasında irtibat ve iletişim sağlamakta; ama hakikate bakılırsa bu sözde iletişim hakikatte ise iletişim kuramamanın temel sebebi ise insanları aynı ortamdayken bile farklı ortamlara sokmakta. Eskide tv’den yakınırdık şimdi bu akıllı telefon, tablet vs. şeyler çıktı. Ailecek oturmaya insanlar hasret kaldı belki evinde mısır patlatıp hep beraber oturmanın tadını yeni nesil bilmiyor ve acı bir şey ki bu halde devam ederse de bilemeyecek. Toplu olarak bir aile meclisi teşekkül ettiğinde herkesin elinde bir cihaz muhtelif yerlerde geziniyor. Birisi bir şey sorup söylediğinde “hı.. afedersin..” gibi cevap veriyor. Çünkü zihin başka yerlerde geziyor. Aynı mekanı paylaşan yabancılar gibi bir tablo çıkıyor karşımıza.
Açık havada çay bahçesinde kitap okumayı severim. Bazen karşıma aynı masada oturan iki-üç kişi çıkıyor. Aynı masada; lakin acı bir tablo..
Bizler dershanelere gidince elimiz boş ise kitap okurduk. Şimdilerde nerede olursa olsun kitap yerine akıl(sız)lı telefonlar aldı. Bu akıllı telefonlar insanın aklını aldı. Gayesiz bir surette insanların iletişimini bozdu. Ve bilinçli olarak kullanılmazsa tıpkı bıçak gibi zarar verecek. Nasıl bıçakla ekmek de doğranıyor cinayet de işleniyor, bunun gibi bu teknolojik imkanlar ile insanın ruh hali bozulmakla beraber bu bozulmayı hırçınlık, ümitsizlik, gayesizlik, boş vermişlik, hiçbir şeyden lezzet alamamak, tatminsizlik olarak görmekteyiz.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu ifsatlarla alakadar “müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler..” [1] demektedir. Yani insanlığı ve insanın alemini tahrip eden, ne psikoloji ne kafa, beyin bırakmayan her şey hususan bu asırda teknolojik aletler sebebi ile insan ve insanlığın kalbi dumura uğramakla karşı karşıya. İnsanlık anjiyo olmakta ve baypaslarla hayata tutunmaktadır. Bu anjiyolar ise toplumu teşkil eden her kurumu tehdit etmektedir.
Kalp krizi geçirip stent takılan en önemli kurum aile hayatımızdır. Bu SOS veren sosyal medya denen illet ise aile hayatındaki beşeri münasebetleri yıpratmak, zayıflatmak ve yıkmak yolunda kullanılmaktadır.
Geçenlerde bununla ilgili bir espriyi arkadaştan duydum: “Elektrik kesildi de evde hanım ve çocuklarla konuştuk gerçekten iyi insanlar” dedi. Tıpkı bunun gibi bu traji-komik şeyler aile hayatımızın durumunu gözler önüne sermektedir.
Bu ise İslamiyetimizi, dinimizi kolay öğrenmek ve doğru öğrenmek için bu teknolojik aletleri yerinde ve doğru kullanmalıyız.
“İnsanın hususan müslümanın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmağa başlamış dedim. Sebebini aradım. Bildim ki: Nasıl, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahete sevketmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de; bîçare nisa taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki: Bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor” [2]
Bu da gösteriyor ki insanlığı bilhassa gençliği yoldan çıkartmak ve geleceğin beyin takımı olan gençleri şimdiden imha etmek için ciddi manada çok güzel kılıflarda zehirler sunulmakta. İnsan ise bu kılıfa, kaportaya aldanıp sorgulamadan geçirmeden direk kabul etmektedir.
İnsanı ve insanlığı yoldan çıkartmak için en tesirli müessir olan kadınları kullanarak akamete uğratmak ise en çok kullanılan silahtır. Biz Müslümanlarca ayağının altında cennet, başında Allah’ımızın ayetini, kalbinde imanı, vicdanı ve şefkati ile mücehhez ve müzeyyen olan şefkat abideleri olan mübarek kadınlar taifesini, adeta mebzul meta ve cinsel obje haline getirmeye çalışılmaktadır. Adeta kullanılmış kirli bir mendil ve zahirde ne edep ne haya çırılçıplak bir hale getirip bizce kutsal bir varlık olan analarımız ve müstakbelde ana adaylarımızı ifsada çalışıyorlar. Bu sistemle İslami aile yapısını çökertmek emelini gütmekteler.
Kadın hakları kadına özgürlük gibi sloganları ve söylemleri kullananlar aslında kadına daha kolay ulaşma özgürlüğünü 25. kare olarak kullanmaktadır. Vitrin başka söylem başka; ama gaye ise kadına daha rahat ve ulaşmak özgürlüğüdür.
Bunun için de ciddi manada dinsizlik namına hareket eden ama ismi başka olan komiteler ve rejimler çalışmaktadır.
Aldatılan eşler, istismar edilen çocuklar, dağılan aileler, ortada kalan çocuklar, ar namus mefhumunu kaybetmiş insanlar, yolun ortasında müstehcen hareketler, kalp ve beden arasına sıkışmış olan insanlar, fikir başka hayat başka insanlar, içi boşaltılmış olan kavram ve tabirler..
Netice ise; elektro şoklarla hayata tutundurmaya çalışılan, bireysel olarak insan geniş tabirle insanlık, beşeriyet..
Buna çare olarak Risale-i Nur Külliyatının ortaya koyduğu Kur’an ve Sünnet-i Seniyye merkezli olan ve Ehl-i Sünnet itikad ve amelini muhafaza etmek yolunu tutup edep, ahlak ve erdemli insan yetiştirmek yolunu tutmak en tesirli bir etken olacaktır.
"Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'an'ın i'cazıyla o geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hasiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz-ı manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır."
Bizler Risale-i Nurun verdiği prensiplerle toplumsal olan her meselede Nurun ölçüleri ile tarz-ı nazarımızı belirlemeli ve Risale-i Nurla topluma yön vermek vazifemizi ifa etmeliyiz.
Rabbim fitne fesat ve fücürden emin olan kimselerden eylesin.
1)Kastamonu L. (30) / Tarihçe (693) / Şualar (179)
2)Lem'alar (201)