Hükümetler zaman zaman ekonomik ve sosyal meseleler karşısında çaresiz kalınca, çare olur anlayışıyla “istikrar paketleri”ni uygulamaya koyarlar. Türkiye’de geçmişten günümüze doğru baktığımızda ekonomik alanda ağırlıklı olarak istikrar paketlerinin uygulandığını görüyoruz. Bu paketlerden bazıları, 4 Ağustos 1958 Kararları, Mart 1978 istikrar paketi, Mart 1979 Tedbirleri, 24 Ocak 1980 İstikrar Paketi, 1988 Kararları, 5 Nisan 1994 Kararları, 6 Mart 1996 Kararları, 1999 Kararları, 2002 den bu yana AK parti iktidarı da birçok paketleri uygulamaya koyarak ekonomide istikrarı sağlamayı başarmıştır. Son olarak ta, ‘Yeni Ekonomik Program Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’ paketinin uygulamaya konduğunu görüyoruz.
Adalet sosyal ve ekonomik hayatın temelidir
Adalet bir toplumun sosyal ve ekonomik istikrarının, huzurunun ve mutluluğunun temelini meydana getirir. Yaşadığımız dünyada en çok şikayet edilen konuların başında hayatın her safhasındaki adaletsizlikler gelmektedir. Adaletsizlikler ekonomik ve sosyal hayatta huzursuzlukların, çatışmaların en başta gelen sebebidir. Adalet mülkün temelidir. Adalet, hükümranlığın, egemenliğin, iktidarın, devletin temelidir. Devlet adaleti sağladığı ölçüde güçlü olur. Onun için zulüm ile abad olunmaz, Zulüm ile abad olanın, akıbeti berbat olur, adaletle abad olunur. Zulüm ile devlet korunmaz, adalet ile korunur. Zulüm ile medeniyet inşa edilmez, adaletle edilir. Sosyal ve ekonomik hayattaki istikrar da adaletle sağlanır.
Türkiye’de son on beş yılı aşkın sosyal ve ekonomik hayattaki istikrarlı gelişmeler Avrupa zalimlerini ve Asya münafıklarını rahatsız etmektedir. Türkiye’nin önünü kesmek için, diz çöktürmek için yapılmayan hainlikler kalmadı. İslam aleminin son umudunu, son merhamet ve şefkat kalesini düşürmek, ele geçirmek için, yıkmak için her şey yapılıyor. İşte bunlardan hepimizin bildiği bazıları. Gezi olayları, 17–25 Aralık yargıda darbe girişimi, MİT Tırlarının durdurulması, 15 Temmuz FETÖ terör örgütü darbe girişimi. Türkiye, ‘Her şeyi affedin, ama vatanınıza ihanet edenleri asla affetmeyin.’ Hz. Ali (ra) anlayışı ile, 15 Temmuz FETÖ terör örgütü darbe girişiminden bu yana, artan şekilde etkin olarak, dış güçler tarafından desteklenen PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ terör örgütleriyle mücadele etmektedir.
Türkiye’nin terör örgütleriyle mücadelesi devam ederken. 15 Temmuz FETÖ terör örgütü darbe girişiminden sonra, içeride FETÖ ile mücadele ediyorum diyen kripto FETÖ’cülerin, masum insanlara çamur atması, iftira ile etiketlemesi gerçeği de yaşanmaya başlandı. FETÖ ile mücadelede haksızlığa uğrayan insanların feryadını duymaya başladık.
Türkiye’de mağduriyetler yaşanıyor. Mağduriyet demek adaletsizliklerin, haksızlıkların yaşanmaya başlaması demek. İşsiz kalan insanların ekonomik ve sosyal sıkıntıları yaşaması demek. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bu mağduriyetler sorulduğunda şöyle diyordu: “Şu var ki, at izi it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Özellikle yazılı ve görsel medya dünyasında bu çok var. Bazen fırsat bulduğumda TV'leri izliyorum. Öyle yorumlar yapıyorlar ki, suçladıkları o insanın bu işle hiç alakası yok. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım.” 'At izi, it izine karıştı' ata sözü durumun dramatik bir halde olduğuna işaret eder. Çünkü bu, haklıyla haksızın, namuslu ile namussuzun, dürüst ile sahtekarın, suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığını ifade etmektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “at izi it izine karışmış ” sözünün gereğinin yapılması için devletin ciddi bir çalışma yapmadığını görüyoruz. Adaletin tecelli etmesi için at izi ile, it izinin birbirinden ayrıştırılması konusunda devletin ciddi, kalıcı sosyal politikalar üretmesi gerekir. Bu durum adaletin tecelli etmesi için devletin çözmesi gereken acil bir meseledir.
“Darbe dönemleri ve sonrasında Türkiye’de bürokrasinin, siyasetin ve özellikle yargının dengesi hep bozulmuştur. 15 Temmuz sonrasında da yargının şirazesi epeyce kaçtı. FETÖ ithamı o kadar ucuzladı ve yaygınlaştı ki mesele neredeyse işportacının zabıtaya karşı direnirken kullandığı güçlü bir silaha dönüştü. Sadece rakiplerini değil farklı düşündüğü, ayrı hareket ettiği kişileri de itibarsızlaştırmak, tasfiye etmek ya da bizzat mahkûm etmek için ispiyonaj-jurnal ağları hızla FETÖ ithamına sarılmakta tereddüt etmedi. Peki, ortaya çıkan siyasal ve toplumsal manzara doğru, iyi, güzel ve de hayırlı bir sonuç mu verdi? 15 Temmuz sonrası yaşanan sancıları işitmemiş, görmemiş gibi yaparak yol aldık belki ama sonrasında Türkiye bu sancıları daha ne kadar taşıyabilecek acaba?
Kanun Hükmünde Kararname ile açığa alınan, meslekten ihraç edilen insanların sayısına bakmakta fayda var. Üstelik KHK ile ihraç olan insanların önemli bir kısmı için hiçbir yargı kararı yok. Yargılananların önemli bir kısmı beraat etti. Fakat beraat edenler için mesleklerine dönüş neredeyse imkânsız gibi. Meselenin ekonomik boyutu, geçim derdi kadar aile içi ve çevresinde yaşanan derin sarsıntıları da var. 15 Temmuz darbesinin sıcaklığıyla hissedilmeyen sancılar artık toplumun daha farklı kesimlerinde de acılar oluşturuyor, stresi ve depresyonu tetikliyor. ” [1]
“FETÖ, hiç bir Müslüman cemaatte görülmeyecek karaktersizlikleri sergilemekten çekinmiyor: Yalan, iftira, kumpas gibi iğrenç yollara başvurarak masum insanları mazlum konumuna düşürecek her tür şeytanî yola başvurmaya devam ediyor hâlâ! Bunlardan biri de KHK üzerinden tezgâhlandı: Amaç, masum insanlara zulmetmek ve böylelikle Erdoğa'ın altını oymaktı! ” [2]
FETÖ 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, bürokraside her tür kılığa giren kriptolarını kullanarak, FETÖ'yle uzaktan yakından ilişkisi olmayan hatta FETÖ'yle kıyasıya mücadele eden insanları iftiralarla işlerinden uzaklaştırdı, cezaevlerine girmelerine sebep oldu. At izi, it izine karıştırıldı. Hain FETÖ'cüler, kripto FETÖ’cüler elbette ihraç edilecek ve kanun önünde hak ettikleri şekilde cezalandırılacaklardır. Bunda tereddüt edilmemeli, taviz verilmemelidir. Devletin bu konudaki ciddi çalışmalarını bilhassa kripto fetö’cüleri ortaya çıkarmasını alkışlıyoruz.
Sosyal barış paketi
Türkiye’de at izinin, it izine karışmaması, karışanların ayıklanması, sosyal barışın sağlanması, bir ve beraber olabilmek için yukarıdaki tespitler dikkate alınarak, bizi bölmek, birbirimize düşürmek isteyen iç ve dış hainlere karşı mecliste sosyal barış paketi hazırlanarak bu olayın kökten çözümlenmesi sağlanmalıdır. İslam aleminin son umudu, son merhamet ve şefkat kalesi Türkiye bunu başarmalıdır. Mağduriyetler sonucu feryatların yükseldiği adaletin tecelli etmediği bir ortamda istikrarlı bir kalkınma, huzur sağlanamaz. Türkiye’de tam bir sosyal barış sağlanarak hainlerin planları akim bırakılmalıdır. Kalkınmamızda, huzurlu bir ülke olmamızda, İttihad-ı İslam’a giden yolda sosyal barışın sağlanması elzemdir. Cumhurbaşkanımız, “Birileri ne yaparsa yapsın biz 82 milyonun her bir ferdini Türkiye ortak paydasında buluşturmanın mücadelesini vereceğiz” derken sosyal barışın ilk şifresin veriyor.
Türkiye’de 82 milyonun her bir ferdinin Türkiye ortak paydasında buluşturmak için, yapılması gerekenlerden birisi de, at izinin, it izine karışmasının ayıklanmasının meclisin gündemine alınarak, sosyal barış paketinin uygulanmasıdır. Çünkü, adalet ve barış yoksa, toplumda huzur ve istikrarın sağlanması zorlaşır.
Sosyal barış paketi uygulamasını, İslam Dünyasının Kalkınmasının Şifreleri ve Türkiye’deki Gelişmeler, makalemde gündeme getirmiştim. Burada konuyu biraz daha açmak istiyorum.
01.09.2016 tarihli 672 Sayılı “Kamu personeline ilişkin tedbirler”i konu alan KHK ile çok sayıda kamu personeli terör örgütü ile bağlantılı olduğu iddiasıyla ihraç edildi. Burada, dikkat edilmesi gereken nokta şu; Türkiye’de OHAL, FETÖ’nün darbe girişimi neticesinde gerekli tedbirleri almak ve hızlı şekilde uygulamak amacı ile ilan edildi. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığı halde işten çıkarılanların feryatlarını duyuyor, mağduriyetlerine şahit oluyoruz. Devletin zirvesinden, sade vatandaşa kadar herkes bunu dile getiriyor, “at izi it izine karışmış” diyor. Hepimiz ülkemizin, bu kanlı darbe girişimine karışan, kırk yılı aşkın süre ülkeye hadsiz hesapsız zarar vermiş hain FETÖ terör örgütü mensuplarından arınması ve bu kişilerin cezalandırılmasından yanayız. Fakat bu olağanüstü durum sırasında “at izi it izine karışmış” ise bu meselenin nasıl çözümleneceği konusu da sosyal barışın, adaletin tecelli etmesi açısından çok önemlidir. KHK ile ihraç olan insanların önemli bir kısmı için hiçbir yargı kararı olmadığı da bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Bakanlar kurulu tarafından, KHK ile suçu olmadığı halde açığa alınan, suçsuzluğu ispatlanan, hiçbir yargı kararı olmadığı halde işlerinden ihraç olan, iftiraya uğrayan ve buna benzer sebeplerden dolayı mağduriyet yaşayanları içine alan sosyal barış paketi kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine, sunularak uygulamaya konması sağlanmalıdır. Böylece devletin KHK’larla mağdur edilen kesimlerle barışması sağlanmış olur. Bu yapılmadığı taktirde KHK’larla mağdur edilenlerin, mağdur yakınlarının yaşadığı ekonomik, sosyal, psikolojik sıkıntılar, sosyal dışlanmalar devam eder. KHK süreçleri mağdurların, aile-içi ve yakın akrabalık ilişkilerine önemli zararlar vermesinin yanında; komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine de çok büyük zararlar verdiği ve vermeye devam ettiği, boşanmaları artırdığı, devlete olan güveni sarstığı unutulmasın.
Hainler ülkemizde emellerine ulaşmak için kaos ortamının devam etmesini istiyorlar. Devletle millet arasında sosyal barışı baltalamak için mağduriyetlerin devam etmesini istiyorlar. Mağduriyetlerin devam etmesi hainlerin ekmelerine yağ sürüyor. FETÖ soruşturmalarının sulandırılmasının önüne geçmenin en kestirme yolu, mağduriyetlerin mecliste sosyal barış paketi hazırlanarak, suçsuzluğu ispatlananların, hiçbir yargı kararı olmadığı halde işlerinden ihraç olanların, iftiraya uğrayanların, bylock mağdurlarının, banka hesabı mağdurlarının haklarının iade edilmesidir. Ülkemizde hain FETÖ kumpasını çökertmenin yolu, sosyal barış paketinin uygulanmasıyla olayın kökten çözümlenerek, adalet ve sosyal barışın sağlanmasından geçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu başararak toplumda gerçek adalet ve barışı sağlamalıdır. Artık Fetö hainlerinin ekmeğine yağ sürülmemelidir.
[1] – Yeni Akit, Kenan Alpay, 17 Mayıs 2019 (Haluk Savaş, Cavit Bircan ve Diğer Mağduriyetler-Başlıklı makalede üniversitelerde FETÖ suçlamasıyla çok sayıda akademisyenin mağdur edilişi anlatılıyor. Makale şu ifadelerle sona eriyor. ‘Hükümet ve YÖK’ün hiç unutmaması gereken kaide şudur: Şizofren rektörler, tacizci dekanlar, intihalci akademisyenler dönemi tümden son bulmadan Türkiye’de ne bilim gelişir ne de hukuk yerli yerine oturur.’)
[2]- Yeni Şafak, Yusuf Kaplan, 17 Mart 2017