Bir çok kez gündeme gelen "Nurcular başka kitap okumaz" tartışması yine gündeme geldi.
Yazar Fikret Çetin, Nur talebelerini "her şeyi daha iyi bilmek"le eleştirdi. Metin Karabaşoğlu, Çetin'in sözlerini "son derece haklı ve gayet insaflı bir eleştiri" olarak yorumladı ve özeleştiride bulundu.
Takipçilerin de katıldığı tartışmada bir okuyucu Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün "Nur Talebeleri Risale-i Nur’dan Başka Kitap Okuyabilir mi?" başlıklı yazısını, bir diğeri de yazar Hüseyin Yılmaz'in "Nurcular Başka Kitab Okumamalı Mı?" başlıklı yazısını paylaştı.
İşte o paylaşımlar:
NURCU ARKADAŞLARDA SIK GÖRÜLEN BİR YAN ETKİ
Fikret Çetin:
"Nurcu arkadaşlar tabiki sadece risale-i nurla iktifa edebilirler. Haklarıdır. Fakat sadece risale-i nurla iktifa etmeyip eski-yeni birçok muazzam eseri tahsil edenlerden dahi herşeyi daha iyi biliyorlar gibi davranmamak şartıyla. Herşeyin bir maliyeti var.
Bir şerhulmevakıf şerhulmakasıdı ciddi okumuş birinden bile daha iyi kelam bilirmiş gibi tavır takınmalar, klasik kelamın temel meselelerini dahi kavramamışken 20 yıl nurcu abiliği yapmakla kendini âlemin tılsım-ı muğlakını çözmüş sanmalar nurcu arkadaşlarda sık görülen bir yan etkidir.
300 tane popüler bilim kitabı okuduğunda kendisini bilim adamı zannetmeye başlamak ne kadar çocuksuysa, bu tavır da o kadar çiğ...
Birisi bir defa risale-i nur hatmettikte onu 30 yıldır okuyan abilerden daha iyi anladığını söylese nasıl gülüp geçerseniz, Ebussuud'u Keşşafı görmüş bir adamdan Kur'an'ın belagatını sırf 25.sözü 25 kere okuduğun için daha iyi anladığını vehmedersen sana da gülüp geçerler. Ben geçiyorum mesela... mecburen..."
DOST ACI SÖYLER, NUR TALEBELERİ ELEŞTİRİLERİ SONUNA KADAR OKUMALI
Metin Karabaşoğlu:
nur talebelerinin asla hazım sorunu yaşamadan sonuna kadar okuması gereken, son derece haklı ve gayet insaflı bir eleştiri...
eleştiriye bir katkı da ben yapayım:
maalesef nurcuların büyük kısmında islam düşünce tarihini risale-i nur'la başlatma ve de 'çok az bilgiyle çok fazla yorum yapmaya kalkma' gibi iki büyük zaaf var.
dahası, Bediüzzaman'ın islami mirasın içindeki bütün eserleri bir hazine, risale-i nur'u da o hazinenin kapısını açmak için bir anahtar olarak tarif etmesine karşılık, nurcuların büyük kısmı hazineyi yok sayma veya küçümseme eğiliminde... böyle olunca da, bizi hazineye açacak bir anahtar olan risale-i nur'u bilakis kilide dönüştürüyorlar.
bir diğer problemleri de, meşrep taassubunun usulsüzlüğe inzımamı ile, mukayyed cümleleri mutlaklaştırarak asıl muradından uzak şekilde istimal, hatta istismar etmeleri...
dost acı söyler, çünkü senin yanlışından veya eksiğinden kurtulmanı, olduğun halden daha iyi durumda olmanı ister.
âkıl olana yakışan, dostun kalbine itimad ve sözüne itibardır.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz:
NUR TALEBELERİ RİSALE-İ NUR’DAN BAŞKA KİTAP OKUYABİLİR Mİ?
Böyle bir soruyu sormak dahi, akla, şer’î ilimlere ve Risâle-i Nur’a yüzde yüz muhâlifdir. Bu saçma soruyla alakalı üç cereyan bulunmaktadır:
Birinci grup, Nur dairesinin dışındaki bazı câhil ve muhâlif kesimler, Nur Talebelerinin Risâle-i Nur’dan başka eser okumadığını iddia etmektedirler ki, tamamen yanlıştır. Evvela, bunların ne kitap okuduklarını araştırsan, hemen hemen hiçbir kitap okumadıklarını müşâhede edersiniz. Saniyen, her Müslümanın İlm-i Hal (Ömer Nasuhi’nin İlm-i Hali gibi), Kur’an Tefsiri ve Hadis (Riyâzus’Sâlihîn gibi) üzerine farz denecek kadar önemli olan kitaplar dışındaki kitapları okuması şart değildir. Kaldı ki, ümmî Müslümanlara bu da zarûrî olmayabilir; ağızdan öğrenirler. Salisen, ilahiyat alanında görevli olan İmam, Mü’ezzin, yahut ilahiyat eğitimi gören veya bu eğitimi verenlere elbette ki, Şer’î ilimleri okuması gerekir. Ancak doktorlar, mühendisler ve benzeri meslek sahiplerine, bunları okumaları gerekmez. Okursa da teşvik edilir ve teşekkür edilir. O zaman Nur Talebeleri diye genelleme yapmak tamamen iftiradır. Nur talebesi olan nice âlimler, proflar ve uzmanlar elbetteki ihtiyaç duyduğu her eseri okumalıdır.
İkinci grup, yukarıdaki ayırımı bilmeyecek kadar akıldan uzak yahud câhil olan ve Risâle-i Nuru da tam anlamayan bazı safdil Nur Talebeleridir. Bunların iddialarının hiçbir değeri yoktur.
Üçüncü grup ise, bazı samimi Nur Talebeleridir ki, Bediüzzaman’ın “Bu küfür ve dalalet asrında Risâle-i Nur yeter” ve benzeri ifadelerini yanlış yorumlayarak bunu tamim etmeleridir.
Burada Bediüzzaman’ı herkesin dinlemesi şarttır:
“Mantık öğrenmenin hükmü kişilere göre farklılık arzeder: Mantık ilmini öğrenmek menduptur; çünkü mantık ilimleri tamamlayıcıdır. Yine mantık ilmini öğrenmek mekruhtur; çünkü akılları karıştırır. Yine mantık ilmini öğrenmek mübahtır; çünkü bir ilmi bilmek bilmemekten hayırlıdır. Yine mantık ilmini bilmek farz-ı kifayedir; çünkü mantık akaidi techiz eder. Yine mantık ilmini öğrenmek, gerekli ilmî altyapıya sahip olmayanlar için haramdır.
Hususi konuşmak gerekirken tamim ile konuşmak ve kayıt koymak îcâb ederken mutlak konuşmanın zararı ne kadar büyüktür; bu yüzden bir birine kardeş olan fikirler bir birine düşman hâline gelir.” (Kızıl Îcâz, 1339/1920 Evkaf Matbaası, sh. 10-11.)
Bu düstur, hem sosyal ve siyasî hayattaki münasebetler ve hem de bütün ilimler açısından çok önemli bir düsturdur. Bugün İslâm âlemi, mezkûr düstura her zamankinden daha çok muhtaçtır.
İşte bu yukarıdaki sorunun cevabı da böyledir.
1. Eğer bir Nur talebesi, iman hakikatlarına muhtaç ise ve de âlim değilse, onun Teftazani’nin Makâsıd’ını okuması tavsiye edilmez; onlara Risâle-i Nur iman hakikatları ve akid-i İslamiye noktasında yeterlidir. Bunlara ilm-i hal ve benzeri eserleri de okuma denilemez.
2. Eğer bir Nur talebesi, ilahiyat câmiasına mensub yahud Risâle-i Nuru tam anlamaya kendini vakfetmiş birisi ise, onun tefsir, hadis, İslam tarihi gibi eserleri okuması şiddetle tavsiye edilir. Bunlara Risâle yeter demek fuzûliliktir.
3. Eğer bir Nur talebesi, ilahiyat alanı dışındı tahsilli, uzman yahut öğretim elemanı ise, ona da iman hakikatları ve akaid konusunda elbetteki Risâle-i Nur yeterlidir. Zaten farza yakın olan İslamî ilimler dışındaki eserleri okumaya zorlanamaz. Ancak kendisi istekli olursa, teşvik edilir.
İSLÂMÎ İLİMLER BİLİNMEDEN RİSÂLE-İ NURDAN İSTİFADE EDİLİR ANCAK TAM ANLAŞILAMAZ
BİRİNCİSİ; İslâmî ilimler bilinmeden Risâle-i Nurdan istifade edilir; ancak tam anlaşılamaz. Bunu inkâr eden ya akılsızdır ya da câhildir. Onun için diyoruz ki, iman hakikatları ve akid mevzuunda;
“İntibaha gelmiş olan ehl-i medrese vâkıf oluyorlar ki; eski zamanda medrese usûlü ile onbeş senede elde edilebilen imanî ve İslâmî netice, bu zamanda Risale-i Nur'la onbeş haftada elde edilebiliyor. Üstadımız buyuruyorlar ki: "Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatlı bir âlimi olabilir." (Tarihçe-i Hayat sh.695 )
“Mühim bir hakikatı, bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir mes'eleyi beyan ediyorum. (Kastamonu Lahikası 228 )
Bedîüzzaman “ehl-i medresenin ve hocaların hakikî malı olan Risale-i Nur” (Emirdağ Lahikası-1 182 ) diyor.
İKİNCİSİ; Bedîüzzaman hem Muhâkemât’ta ve hem de Sözler gibi temel eserlerde, gücü yeten şu.. şu İslamî eserler müracaat etsin derken, yukarıda zikredilen ahmakçasına ve cahilce iddiaları nakz ediyor:
“İşte denizden iki katre sana misal.. onlara kıyas et. Mizan-ı Şa'ranî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle müvâzene edebilirsen et.” (Sözler, 487).
“Ey arkadaş! Bu letaifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgatı göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbab-ı Belâgat’a müracaat etsin.” İşarat-ül İ'caz ( 33 )
Şimdi bir Nur talebesi âlimin bu Abdülkahir Cürcânî‛nin Erbab-ı Belâgat’a mürâcaatı da mı yasaktır.
“Buna şahid istersen lügatın teceddüd ve tegayyüratının ve iştirak ve teradüfün sırlarına müracaat et.” Muhakemat ( 26 ) derken, İlm-i Mantık, İlm-i Vaz‛ ve İlm-i Belâğat’a ehl-i ihtisâsı havale ediyor.
Ben de şunu sormak istiyorum, “Risâle-i Nur’dan başka eser okunmaz” diyerek tahsisi ta’mim eden ve mukayyedi mutlak hale getiren biçarelere şunları hatırlatmak lâzımdır:
Tefsir Usûlünü bilmeden Mucizât-ı Kur’aniye risâlesinden elbetteki herkes istifade edebilir; ancak bu risâleyi anlamak mümkün değildir.
Kader Risâlesinde bahsedilen “Ehass’ul-hâvâss” Nur Talebeleri içinden çıksa red mi edeceğiz?
Bedîüzzaman’ın Muhâkemât, Münâzarât, Mesnevî-i Nuriye ve benzeri eserleri, İslamî ilimler olmadan anlaşılamaz; ancak elbette ki istifade edilir.
NUR TALEBELERİ ŞU ESERLERİ MUTLAKA BULUNDURMALI; EĞER GÜCÜ YETİYORSA OKUMALIDIR.
Bunlar:
1. Ömer Nasuhi Bilmen’in İlmihali. Yahud benzeri.
2. Sâlih Suruc’un Hazret-i Peygamber’in Hayatı adlı ederi yahud Osman Topbaş Hocamızın aynı adlı eseri.
3. İmam Nevevî’nin Riyâz’üs-Sâlihîn adlı eseri.
4. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini ve Kur’an Dili adlı Tefsiri.
Bunlar her evde bulunmalıdır. Ehil olanlar da okumalıdır.
Ben de diyorum ki, bu asırda Risâle-i Nur okumayan bir âlimi şahsen tam bir İslâm alimi kabul edememem.
NURCULAR BAŞKA KİTAB OKUMAMALI MI?
Hüseyin Yılmaz:
Dün, kadim dostlarımdan Osman Okçu bana bir mikdar kitab göndermişti. Ben de, hem küçük bir teşekkür, hem de herhangi bir sebep tahtında ilgilenenlere bilgi kabilinden fotoğraflarını çekip bu sayfada paylaştım.
İlk yorum, kısa bir Nur metni olarak geldi. Metin şöyle:
“Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahip ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum ki:
“Risale-i Nur, hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır. Evet, on beş sene yerine, on beş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikiye îsal eder.
“Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel, kesret-i mütalaa ile bazen bir günde bir cilt kitabı anlayarak mütalaa ederken yirmi seneye yakındır ki Kur'an ve Kur'an'dan gelen Resaili'n-Nur bana kâfi geliyorlardı. Bir tek kitaba muhtaç olmadım, başka kitapları yanımda bulundurmadım. Risale-i Nur çok mütenevvi hakaike dair olduğu halde, telifi zamanında, yirmi seneden beri ben muhtaç olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyade muhtaç olmamak lâzım gelir.
“Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur'a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir. (Kastamonu Lahikası- 62)
Metni iktibas eden mübarek Nur Talebesi, bir kalemde Üstad’ı karşıma dikmiş, en hafif ifadesiyle kulağımı çektiriyordu. Daha önce, bu metne istinaden başkalarından da benzer ikaz ve itirazlarla karşılaştığım için gülümsedim. Kırk yıldır, Nurları doğru okumuyor ve doğru anlamıyoruz, demekten yoruldum. Bir daha izah edeyim:
Risâle-i Nur'un her metin, her satırından alacağımız dersler vardır, şüphesiz. Ancak her dersin de bir mevkii, zamanı, muhatabı ve maksadı vardır. Mutlaklaştırır ve aklımıza gelen her yerde istimaline çalışırsak, yanlış olur.
Yukarıdaki metin de bu kabildendir. Bir kere takdim cümlesi, muhatabların has bir kitle olduğunu ifade ediyor:
“Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahip ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum ki.”
Sonra yazıldığı devirde mutlak bir rüçhaniyet kazanan, fakat müntesibleri çok az olan iman hizmeti mensublarını ikaz eden bu metnin asıl maksadı, imân hizmeti ki, daha çok akaid noktasından Nurlar’ın başka eserlere ihtiyaç bırakmadığını ifâde etmektedir.
Bunun dışına çıkar ve hayatın hemen her sahasına bakan bütün kitabları red ile yasaklama mânâsına alırsanız; bu, aklı mahcûb eder.
Bugün Nur talebelerinin kahir ekseriyeti mekteplerden geçiyor. Kimyadan fiziğe bir çok kitabı okuyorlar... Yasaklamak mı gerekiyor? Hemen hepsinin elinin altında internet var ve bir yığın bilgiyi buradan alıyorlar; yasaklayabilir misiniz? Sonra yasaklamak mı lâzım?
Bunları geçiniz, en basitinden bir ilmihal dersini Nurculara nasıl aldıracaksınız? Külliyat, ilmihâl kitabı mıdır? Fıkıh kitabı mıdır? Bütünüyle siyer midir? Külliyatın dışındaki bin yıllık İslâm irfânını hâvi bütün kitabları yakmamız mı, yasaklamamız mı lâzım? Ya bundan sonra, bizzat Üstad’ın yazılmasını istedikleri de dahil bütün gayretlerin önünü mü tıkayacağız?
Yapmayın kardeşim. İhata, muhakeme, muvazene ile yaşamalıyız.
İfrat ve tefrit iki düşman-ı habisdir, uzak durmak selâmetli yoldur.