Sn. Akgündüz hocamız ehlince bilinen bir gerçeği kamuoyuyla paylaşmış oldu. Artık belgesi de var. Said Nursi ehl-i beyttir.
İnsanlar inanır mı? Orası meçhul… İstemeyen kendince bir bahane bulur.
Buna inanmak farz mı? Elbette hayır. İnanmayanlar küfre gider mi? Haşa böyle bir şeyi konuşmak bile abestir.
Bu durum O’nu farklı kılar mı? Yani bu gün verilen değerden daha fazla bir değer ve saygı verilir mi?
Sanmam, zira yakından tanıyanlar için bu bir sürpriz değildir. Daha önce belge gösterilemiyordu, şimdi belgelenmiş oldu.
Peygamber olmak veya peygamber neslinden gelmek elbette bir ayrıcalıktır. Zira Rabbimiz onlara karşı “meveddeti” istiyor. Yani onları sevmemizi istiyor.
Ama bu sevgiyi onlar gerçekten hak ediyorlar. Hak etmedikleri bir sevgi değil. Hz. Zeynelabidini sevmemek, Hz. Gavsi Geylaniyi sevmemek mümkün mü? Onları bütün dünya seviyor.
Ama ehl-i beytten olupta sevgiyi hak etmeyenler yok mu? Elbette var. Ve onlar sevilmeye layık değiller.
Peygamber Efendimiz (ASV) kendi kızına söylediği mealen “seni ben bile kurtaramam” ifadesi her şeyi apaçık ortaya koymuş oluyor.
Ama insanlara konuşacak konu lazım. Akgündüz, bu konuyu ellerine vermiş oldu.
Bir atasözü vardır ya, “bu hamur daha çok su götürür” diye işte bu açıklama ve sonuçları daha çok su götürecek gibi.
Çok konuşulacak ve zaten konuşuluyor da, “sırası değildi, nazik bir dönemi yaşıyoruz, Kürtler Müslümanlıktan uzaklaşacak” gibi…
Bu endişelerin haklı bir tarafı var mı? Elbette var.
Bediüzzaman Said Nursi açısından bir sakınca görmüyorum. Zira, Üstad Bediüzzaman İle ilgili bu saatten sonra ne söylenirse söylensin, ne anlatılırsa anlatılsın bir şey değişmeyecek. O zaten gardını almış kendini ispat etmiş, yani bir noktada ununu elemiş eleğini de asmış. Her sırrı ortaya çıkmış, bilinmeyen her hangi bir yönü kalmamış.
Ancak, bu dünya imtihan yeridir. Hizmet ve meşakkat yeridir. Her şey güllük, gülistanlık değildir. Her yol Cadde-i Kübra değildir. Maazallah yoldan çıkanı döndürmek çok zor. Bunların hepsi birer imtihan vesilesidir. Her şahıs her şekilde değişik eleklerden geçiyor. Üstte kalmak çok önemli, alta düşenlerin vay haline.
Kısacası bu meseleyle ilgili olarak bir kısım insanların yoldan çıkması muhtemel, bir kısmının da doğru yola girmesi mümkün. Madem bir lafızla cennete gitmek mümkündür. O halde her zaman her şahıs için her şey olabilir.
Bir şahsın dediği gibi “Ona Kürt diyorlardı, her Erzurumluda biraz Turancılık vardır, o nedenle o zaman gidip onu ziyaret etmedim” gerçeğini görmek lazımdır. Bu meselenin açıklanmasından sonra bir kısım insanlar kızıp onun eserlerini okumama gibi bir pozisyona girebilir. Nur Talebelerinden uzak durmaya çalışabilir. Bu onlar için elbette zarardır. Onları böyle bir noktaya sürüklemek de hiç kimsenin hakkı değildir. Varsın cezalarını çeksinler mi diyeceğiz? Bana göre diyemeyiz.
Bu konuda Üstad Bediüzzaman Hazretlerini örnek almak lazımdır. Bu kabil meselelerde ne kadar sukut edilse o kadar güzel oluyor.
Bunda da sukut edilseydi daha doğru bir yaklaşım olurdu. Nazik bir dönemi yaşadığımız gerçeğini görmek lazımdı.