Risale Haber-Haber Merkezi
1 وَأَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ - 2 وَشَاوِرْهُمْ فِى اْلأَمْرِ
(HAŞİYE) Tarih bize gösteriyor ki, İslâm ne derece dine temessük etmişse terakki etmiş, ne vakit dinde zaaf göstermişse tedennî etmiştir. Başka dinde, bilâkis, kuvveti zamanında vahşet, zaafı zamanında temeddün hâsıl olmuştur.
Cumhur-u enbiyanın şarkta bi’seti, kader-i ezelînin bir remzidir ki, şarkın hissiyatına hâkim, dindir. Bugün âlem-i İslâmdaki tezahürat da gösteriyor ki, âlem-i İslâmı uyandıracak, şu mezelletten kurtaracak, yine o histir.
Hem de sabit oldu ki, bu devlet-i İslâmiyeyi bütün öldürücü müsademata rağmen, yine o his muhafaza etmiştir. Bu hususta garba nispetle ayrı bir hususiyete malikiz; onlara kıyas edilemeyiz.
Saltanat ve hilâfet gayr-ı münfek, müttehid-i bizzattır. Cihet muhteliftir. Binaenaleyh, bizim Padişahımız hem sultandır, hem halifedir ve âlem-i İslâmın bayrağıdır. Saltanat itibarıyla otuz milyona nezaret ettiği gibi, hilâfet itibarıyla üç yüz milyonun mâbeynindeki rabıta-i nuraniyenin mâkes ve istinatgâh ve medetkârı olmak gerekir. Saltanatı sadaret, hilâfeti meşihat temsil eder.
Sadaret üç mühim şûrâya bizzat istinat ediyor, yine kifayet etmiyor. Hâlbuki böyle inceleşmiş ve çoğalmış münasebat içinde, içtihadattaki müthiş fevzâ, efkâr-ı İslâmiyedeki teşettüt, fâsid medeniyetin tedahülüyle ahlâktaki müthiş tedenniyle beraber, meşihat cenahı bir şahsın içtihadına terk edilmiş.
Fert tesirat-ı hariciyeye karşı daha az mukavimdir. Tesirat-ı hariciyeye kapılmakla çok ahkâm-ı diniye feda edildi.
Hem nasıl oluyor ki, umurun besateti ve taklit ve teslim câri olduğu zamanda, velev ki intizamsız olsun, yine meşihat bir şûrâya, lâakal kazaskerler gibi, mühim şahsiyetlere istinat ederdi. Şimdi iş besatetten çıkmış, taklit ve ittibâ gevşemiş olduğu halde, bir şahıs nasıl kifayet eder?
HAŞİYE : Bidayet-i Hürriyette şu fikri Jön Türklere teklif ettim, kabul etmediler. On iki sene sonra tekrar teklif ettim, kabul ettiler. Lâkin Meclis feshedildi. Şimdi âlem-i İslâmın mütemerkiz noktasına tekraren arz ediyorum.
1) “Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38.
2) “İşlerinde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159.
LÜGAT
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
arz etme : söyleme, sunma
bi’set : Allah tarafından peygamber ve elçi olarak gönderilme
bidayet-i Hürriyet : Hürriyetin başlangıcı, İkinci Meşrutiyet’in ilân edildiği 1908 yılları
bilâkis : aksine, tersine
binaenaleyh : bundan dolayı
Cumhur-u Enbiya : Peygamberlerin çoğunluğu
devlet-i İslâmiye : İslâm devleti
fevzâ : kargaşa
Garb : Batı
gayr-ı münfek : birbirinden ayrılması imkânsız
hâkim : hükmeden, egemen
halife : Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkan
hâsıl olmak : meydana gelmek
hilâfet : halifelik
hissiyat : duygular, hisler
hususiyet : özellik
içtihadat : içtihatlar; dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur’ân ve hadîse dayanarak hüküm çıkarma işlemleri
istinat etme : dayanma
istinatgâh : dayanak noktası
kader-i ezelî : ezelî kader; Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi
kifayet etmeme : yeterli olmama
mâbeyninde : aralarında
mâkes : ayna, yansıma yeri
malik : sahip
medetkâr : yardımcı, muîn
meşihat : şeyhülislâmlık, Osmanlıda Diyanet İşleri Başkanlığı
mezellet : aşağılık, zelillik
muhafaza etme : koruma
muhtelif : çeşitli, ayrı ayrı
münasebat : ilişkiler, bağlantılar
müsademat : çarpışmalar, vuruşmalar
mütemerkiz nokta : merkezleşmiş nokta, bir araya toplandığı nokta
müttehid-i bizzat : bizzat müttehid, birleşik, tek vücut (ikisinin tek vücut olması dışarıdan bir vasıtaya bağlı değil)
nezaret etme : yönetme, idare etme
nispetle : oranla, kıyasla
rabıta-i nuraniye : nurlu, mânevî bağ
remz : işaret
sadaret : Osmanlı İmparatorluğunda başvezirlik, sadrâzamlık, başbakanlık makamı
saltanat : sultanlık, egemenlik, hâkimiyet, otorite
sultan : hükümdar, padişah; otoriteyi elinde tutan
şark : doğu
şûrâ : şûrâ meclisi, danışma kurulu
tedennî etme : alçalma, gerileme
tekraren : defalarca, tekrarlanarak
temeddün : medenileşme, medeniyet alanında gelişme
temessük etme : sarılma, tutunma
terakki etme : ilerleme, yükselme
tezahürat : yansımalar, belirtiler
zaaf : zayıflık, güçsüzlük
Devam edecek
ÖNCEKİ BÖLÜMLER:
O ışığı siyaset aleminde tasavvur ederdim
Ayetlerden çıkardığım notlardan hoşuna geleni al gelmeyene ilişme
Kim 'Filân adam fenalık etti, belâsını buldu' dememiş ki
İslamiyet unsuriyetin bu şekildeki uyanışını reddeder
Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inayet besliyor
Şehidin kendini hayatta bilmesinin sırrı
Bir masumun kanı ile insanlık nazar-ı adalette birdir
Öyle zaman olur ki, bir kelime bir orduyu batırır
Küfürle ithama çabuk cüret edenler düşünsünler!
Bunu yapamayan yaratma dâvâsında bulunamaz
En büyük, en küçüğe müsavi; zerrat yıldızlara emsâl olur
Kâinatın iki ciheti var aynanın iki vechi gibi
İşte anlatmayı, anlamayı kolaylaştıran sır
Hıristiyanlarda serveti çok olan, İslamiyette az olan dine yakındır
Bazan nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nakıs oluyor! Neden?
Ümmet-i İslâmiyenin dini esaslarda gösterdiği ihmalin sebebi şudur
Halkın nazarını Kur’ân’a çevirmenin üç yolu var
Müslümanlar böyle yapsaydı Kur'an bütün mânâsıyla hâkim olurdu