Göklerden boşanmış bir sudur ruhumuz. Cıvıl cıvıl bazen, bazen bir ırmak gibi gür. Su bazen derinleşir, bazen sessiz sedasız öylece duruverir; hemen biraz sonra kopacak olan bir fırtınanın öncüsü gibi.
Birikir kuytu köşelerde su. Durağanlaşır. Huzur bulur bazen. Göl olur.
Ben hep göllerdeki sulara acımışımdır. Siz yıllar boyu birikip birikip çağlayacakken, bir el gelip sınırlayıvermiştir sizi. Başınızı taştan taşa vurup o hasretini çektiğiniz Dostu arayacakken, bir tabut olmuştur etrafınız size.
Kuşlar Dost’un aşkıyla sarhoş olmuşken, kalbimin bitmeyen hüznü hep O’nu, hep O’nu ararken, nasıl olur da ruhum bir göl gibi belli sınırlar içine hapsolabilir?
Bir sudur ruhumuz.
Yarin cemalini görmüş gibi. İçe doğru, hep içe, hep kendine diyen bir sese meftun olmuş gibi.
Durmak, zapt olunmak bilmeyen bir sudur ruhumuz.
Sevgilinin ruhundan üflenmiştir.
Nasıl dursun? Nasıl O’nu, hep O’nu aramadan yaşayıp gitsin bu hayatta. Nasıl gözlerimiz O’nun esmasıyla yanıp tutuşmasın.
Benim ruhum bir ırmak gibi. Hep akmak, hep çağlamak, hep coşmak isteyen bir ırmak gibi.
Sevgiliye koşmadan nasıl dursun?
Dökülüp saçılmak isteyen bir denizdir ruhum. Onun için böylesine derin, böylesine dipsiz.
“Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su”
Ey göz! Gönlüm öylesine ateşlerle dolmuş ki, Dostu aramaktan öylesine yanıp yakılmış ki, bu ateşlere gözyaşımdan sular saçma. Böylesine tutuşan ateşlere su fayda vermez ki.
Ruhum bir yandan ateş olmuş yanar, bir yandan okyanus olmuş deli dalgalarla oynaşırken bu ateşi hangi su söndürebilir? Bu suyu hangi ateş durdurabilir?
Ay ışığını Senden alır ey Dost!
Güneş diye bellettiler bize. Oysa güneş de ışığını Senin esmanın bir cilvesinden alır. Ya ben ışığımı kimden alırım? Sensiz hangi derya giderebilir susuzluğumu? Sensiz hangi su söndürebilir ruhumun ateşini?
“Sen hüznümün tek tesellisi!”
Böylesine sevdan düşmüşken gönlümüze. Böylesine gökler Senin nurunla nurlanmışken, ancak dalgalar anlatır Seni bana. Ancak çölleşmiş ruhuma Senin rahmetinden bir damla düşerse cennete döner ruhlarımız.
Ruhumun derinlerine sevdanın ateşi düşmüştür artık.
Ben bir onulmaz yara, ben bir akrep, ben Muhammed’in bakışındaki hüzünüm.
Beni onaramaz artık medeniyetler, kahkahalar, kadehler, hazlar, kazanımlar…
Ben Senin özleminle kavrulan su!
Ben Sensiz olan her ânı kör kuyulara atan su!
Denize sevdanın, denize sensizliğin hasreti düştü!
Ben Sensiz suya düştüm.
Su içimde bir yılan.
Bakışlarımdaki yalnızlık kadar Sensiz.
Sensizlik onulmaz bir yangın.
Sensizlik cehennemin ta kendisi.
Cennet neresidir diye sordular?
Senin olduğun her yerdi cennet. Rahmetinin kuşattığı her yerdi.
Cehennem neresidir dediler?
Senin olmadığın yerdir diyecektim. Ama öyle bir yer yok.
Suydum iki damla yeryüzünde.
Akarsuya dönüştüm.
Secdelere akmak için…