“Yedi şey gelmeden evvel hayırlı işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz;
- (İbâdet ve tâati) unutturan fakirlik,
- Azdıran zenginlik,
- (Her şeyi) bozup perişan eden hastalık,
- Saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık,
- Ansızın geliveren ölüm,
- Gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl ve,
- Kıyâmetten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz? Kıyâmet ise belâsı en müthiş ve en acı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 3/2306)
Yüce Rabbimiz, Haşr Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın! Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkan fâsıkların tâ kendileridir.” (el-Haşr, 18-19)
DÜNYA TELAŞINDAN SIYRILMALI, EBEDİ HAYATA HAZIRLANMALI
Hakîkaten insan, ciddî bir şekilde Allah’tan korkmalı ve bu dünyanın yarını olan âhiret hayâtı için ne hazırladığını gözden geçirmelidir. Bugünkü fânî hayat için nasıl hazırlandığıyla, yarınki ebedî hayat için nasıl hazırlandığını akl-ı selîm ile kıyâs etmelidir. Allâh’ın her yapılanı bildiğini de unutmamalıdır. Bütün bunları düşünerek silkinmeli, büyük bir azim ve gayretle hayır yarışına başlamalıdır.
Bir kimse mâzeretsiz olarak hayır hizmetlerinden uzak kalmaya devâm ederse, cennete girse bile çok az hayra sâhip olacağından, aşağı mertebelerde yer alır. Hâlbuki insanoğlu kıyâmet günü en küçük bir hayra bile muhtâc olacaktır.
Enes -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Kıyâmet günü insanlar saf saf olurlar. (Bir rivâyete göre; cennet ehli saf saf olurlar.) Derken cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine rastlar ve:
«–Ey filân! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim?» der, (ve bu sûretle şefaat ister). Mü’min de o kimseye şefaat eder.
(Cehennemlik olan bir başka) kimse, cennetlik olan birinin yanına varır ve ona:
«–Hatırlıyor musun, sana birgün abdest suyu vermiştim?» diyerek (şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder.
Yine cehennemlik olanlardan biri, cennetlik birisine:
«–Ey filân! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben de o gün senin için gitmiştim.» der. Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn-i Mâce, Edeb, 8)
Diğer sâlih ameller de burada nakledilenlere kıyâs edilirse, büyük-küçük ayırt etmeksizin her türlü hayırda yarışmak îcâb ettiği anlaşılmış olur. Zîrâ herkes âhirette -iyi veya kötü- yaptığı her amelin karşılığını görecektir. Hadîs-i şerîfte, o zor gün şöyle tasvîr edilir:
“Allah, sizin her birinizle tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak; âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak; âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak; karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O hâlde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz (söyleyip gönül almak sûreti) ile kendisini korusun.” (Buhârî, Zekât 10, Rikâk 31, Tevhid 36; Müslim, Zekât 97)
“BİR İŞİ BİTİRİNCE BAŞKA BİR İŞE KOYUL”
Şunu da unutmamak lâzımdır ki, Yüce Rabbimiz, ufacık bir hayra bile kat kat fazlasıyla ecir vermektedir. Cenâb-ı Hakk’ın kullarına büyük bir lutfu olan bu keyfiyet, âyet-i kerîmelerde şöyle beyan buyrulur:
“…Hayır olarak kendiniz için önceden ne gönderirseniz, onu Allah katında daha hayırlı ve mükâfâtı daha büyük olarak bulursunuz…” (el-Müzzemmil, 20)
“Her kim bir iyilik yaparsa ona, o yaptığı iyiliğin on katı vardır…” (el-En’âm, 160)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu âyetlerin tefsîri mâhiyetinde şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı:
Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb-ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da bu arzuyu hemen tatbikâta geçirirse, Cenâb-ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hattâ kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb-ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb-ı Hak o fenâlığı sadece bir günah olarak yazar.” (Buhârî, Rikâk, 31; Müslim, Îmân, 207, 259; Tirmizî, Tefsîr, 6/3073)
Hayırda yarışmak ve acele etmek, kâmil ve makbûl bir mü’min olmanın alâmetlerindendir. Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:
“İbâdetlerin kabul ediliş alâmetleri, o ibâdetlerden sonra başka ibâdetlere girişmek, birbiri ardınca hayırlara koştukça koşmaktır.”
Unutmayalım ki mü’min, hayır işlemeye doymaz ve bir hayrın şerefi de, geciktirilmeden yapılmasındadır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet’ten Günümüze FAZÎLETLER MEDENİYETİ – 2,