Subayın evindeki dini eserlere baskın

Tarihe post modern darbe olarak geçen 28 Şubat sürecinde binlerce insan fişlendi, bir o kadar insan ise sözde 'irticai faaliyetler' kapsamında ordudan atıldı

Emrullah Bayrak'ın haberi

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) mağdurlarından biri de Kıdemli Üstçavuş Sinan Kalkan. Başçavuş olacağı yıl hiçbir gerekçe gösterilmeden ordudan atılan Kalkan, Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) çürük elmaların temizlenmesi gerektiğini söyledi.

Namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle ordudan ihraç edilen Kalkan, çürük elmaların pırıl pırıl elmalara zarar verdiğini belirterek, TSK'nın bu zan altından kurtulmasını istedi.

1968 Kırıkkale doğumlu ve emekli bir işçinin çocuğu olan Kalkan, 1983 yılında ortaokulu bitirdikten sonra babasının istememesine rağmen askeri okul sınavlarına girdi. Çankırı Astsubay Okulunu kazanan Kalkan, babasından habersiz okula başladı. Elbiselerini Kırıkkkale'den gelen yabancı biriyle eve gönderen Kalkan, babasının olayı öğrenmesinin ardından fazla kızmadığını, memnun olduğunu belirtti.

Kendi dönemlerinde Çankırı Astsubay Okulu'nda ilk 50'ye girenlerin üniversiteye gönderilip teğmen olarak göreve başladığını anlatan Kalkan, ilk 50'ye girdiğini ancak Kara Kuvvetleri'nin yayınladığı bir emir gereği o dönem üniversiteye adam gönderilmediğini aktardı. 1986 yılında Mamak Muhabere Okulu'na katılan ve bir yıllık stajın ardından 1987 yılının Ağustos ayında Malatya'ya tayin olan Kalkan, Erzincan ve Lüleburgaz'da görev yaptığını, hiçbir zaman savunma vermediğini ve denetimlerde hep teşekkür aldığını ifade etti.

Öğrencilikle birlikte 13 sene TSK'da görev yaptığını dile getiren Kalkan, atılma haberini nasıl aldığını şöyle anlattı: "1997 yılı Haziran ayıydı, öğle paydosuydu. Bölük komutanımız dahil subay, astsubaylar voleybol oynadık. Voleybol bitti, beni çağırdılar. 'Sinan sen askeriyeden ayrıldın' dediler. Ne diyeceğimi bilemedim, bir şey de diyemedim. Tek dediğim vatan sağ olsun. Sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri bir tanedir. Sahip çıkmamız lazım, Allah başımızdan eksik etmesin. Ama bazen yanlışlar da olabiliyor. Bu da kişilerin şahsi yapılarından kaynaklanmış olabilir diye düşünüyorum."

"EŞİM BAŞÖRTÜLÜ DİYE PSİKOLOJİK SAVAŞ YAPILDI"

Askeriyede namaz kıldığını söyleyen Kalkan ama hepsini bir usul çerçevesinde yaptığını ve mümkün mertebe evde kıldığını belirtti. Namaz kıldığının bilindiğini dile getiren Kalkan, atılmadan 4-5 ay önce komutanları ile arasında geçen diyalogları şöyle anlattı:

"Bölük komutanı beni yanına çağırdı; 'Sinan hanımını kokteyllere getirmiyorsun' bu bizzat söylendi tarafıma. Genelde kokteyllere yalnız gidiyordum, eşim kapalıydı. Kapalı olarak gidilmesi uygun değildi, gitseydi tepki görecekti, tatsız durumlar olacaktı. Yalnız emirlere de uyuyordum, katılıyordum. Katıl deniyordu, katılıyordum ama eşim katılmıyordu. Eşimin kendi de katılmak istemiyordu. Bir gün yine Tugay Komutanı beni çağırdı, bunu bana söyledi. Güzel bir şekilde durumu izah ettim komutana. Komutan manalı ve biraz mizaç yapısıyla sert bir tepki gösterdi. Benimle psikolojik savaş yapıldı. Eşim başörtülü diye hafta sonu mesailerine bırakıldım. Angarya işlere gönderilmeye çalışıldım. Bu şekilde bir tepkiyle karşılaştım."

"ATILMADAN 1 AY ÖNCE EVİMİ ARADILAR"

Atılmadan yaklaşık bir ay önce ordudan ihraç edilebileceğini sezdiğini anlatan Kalkan, "İstihbarat subayı yüzbaşı, inzibat subayı yüzbaşı, topçuydu kendisi. Bunlar kapımı çaldılar, açtığımda bana komutanlıktan bir emir gösterdiler. Gördüğüm kişiler asker olduğu için emri de tam okuduğumu söyleyemem. Evimi arayacaklarını söylediler, komutanlığın emri olduğunu söylediler. Evin her tarafını aradılar. Çok kaset vardı, içlerinde ilahi kasetleri de vardı. O ilahi kasetlerinden 4-5 tane aldılar, müzik kasetlerini almadılar. İmam Gazali Hazretleri'nin İlahi Nizam adlı bir kitabını aldılar. Hakikat adlı bir kitabı aldılar. Türklükle ilgili Atatürk'le ilgili kitabı almadılar. Bunları alıp gittiler. Tabi bunun üzerine ister istemez içimden bir his, sanki Askeri Şura da yakındı, biz de bu grubun içerisinde olabiliriz duygusu doğdu bizde. Türkiye çapında 161 kişi atıldık." diye konuştu.

"NEDEN ATILDIĞIMI ÖĞRENMEK İSTEDİM, 75 MİLYON İSTEDİLER"

Ordudan neden atıldığını hala bilmediğini vurgulayan Kalkan, birinin de şu ana kadar kendisine 'sen şundan ayrıldın' demediğini aktardı. Sebebini öğrenmek için 1999'lı yıllarda bilgi edinmeye başvurduğunu anlatan Kalkan, "Bilgi edinmeye internetten başvurduğumda bana cevaben o zamanın parasıyla '75 milyon para yatır söyleyeceğiz' dediler. Maddi durumum yeterli olmadığı için 75 milyonu yatırmadım ve onu da tam öğrenemedim. Her şeyde bir hayır olduğuna inanıyorum. Her zaman 'Niyet hayır, akıbet hayır' sözünü örnek almışımdır. Mahkeme yolumuz kapalı dendi. İnsan haklarına başvuracaktık. O zaman bizden sadece çeviri için 200 dolar istediler. Maddi durumum müsait olmadığı için veremedim. OYAK'tan halen maaşımdan kesilen parayı almış değilim." diye konuştu.

Darbe planlarına akıl sır erdiremediğini vurgulayan Kalkan, şöyle devam etti: "Türkiye'de yaşayacaksın, Türk vatandaşı olacaksın; sonra bir yerlerde Türk vatandaşına eziyet edilmesi istenecek. Ben Yunan, Rus çocuğu değilim. Türkiye Cumhuriyetinin has be has çocuğuyum. Darbe planı niye yapılır, niçin yapılır?"

"ERGENEKON TSK'NIN ÇÜRÜK ELMALARI"

YAŞ kararlarının yargıya açılmasını, askere girdiği ilk günden beri istediğini vurgulayan Kalkan, "Askere ayrı, sivile ayrı bir kanun uygulayacaksın. Ben istiyorum ki ordu evleri, tesisler bütün sivillere açılsın. Her şey şeffaf olsun. Bundan sonra da olacağına yüzde 99 inanıyorum. Yüzde 1 ihtimal o fitne sokacaklardan korkuyorum yine de. Bunun içinde basın da var. Sonuçta adaletsizliği kim isteyebilir? Halk bir şeye doğru diyorsa, halk doğruyu söylüyordur. Halkın söylediği yanlış, benim söylediğim doğru demek olur mu? Bu yanlış bir olay. TSK'ya sahip çıkarken haksızların da temizlenmesi lazım. Bu iş Genelkurmay Başkanımıza düşüyor." şeklinde konuştu.

Ergenekon davasında ortaya çıkanlara çok üzüldüğünü vurgulayan Kalkan, yargılanan askerleri TSK'nın çürük elmaları olarak nitelendirdi. Biran önce o çürük elmaların, içerdeki yetkin, pırıl pırıl elmalara zarar vermemesi için temizlenmesi gerektiğini vurgulayan Kalkan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de bu zan altından kurtulmasını istedi.

"TSK BAŞÖRTÜSÜYLE DEĞİL GÜÇLE UĞRAŞIR"

TSK'nın başörtüsüne bakışına karşı mantıklı olarak bir izahat bulamadığını vurgulayan Kalkan, şöyle dedi: "İçinden çıkamıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin eri yoksa komutanı yoktur. Komutan kimin komutanı olur? Er kim; senin, benim, bizim çocuğumuz, Anadolu kadınının çocuğu. Bunların çocuklarına sen komutanlık yapacaksın. Onlar senin emrinde olduğu sürece sen komutan olacaksın. Başörtüsüyle niye uğraşılır ki Türk Silahlı Kuvvetleri güçle uğraşır. Uğraşan kesimi de ben TSK'nın zihniyeti olarak kabul etmiyorum. O art niyetlilerin zihniyeti. O gündem oluşturmak isteyenlerin zihniyeti. Yoksa sen ne başörtüsüne kurşun atabilirsin, ne başörtüsünü öldürebilirsin ne de başörtüsüne kılıç çekip kesebilirsin."

Disiplinsiz diye ayırdıklarını dile getiren Kalkan ama öyle bir şey olmadığını ve ayrılırken bir savunmasının dahi alınmadığını vurguladı. "Bugün zaten mahkeme yolu açılsa, hakime 'ben niye ayrıldım bilmiyorum' diye soracağım." diyen Kalkan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Gerçekten bilmiyorum, bir tanesi çıkıp sen şundan ayrıldın desin. İrtica şu demek desin. Ben irticanın da ne demek olduğunu bilmiyorum. Herkes irtica irtica diye konuşuyor da hiçbir Allah'ın kulu çıkıp da televizyonda 11 senedir ayrıldım, irtica şudur demedi. Ben sözcük anlamına baktım, irtica sadece 'geri kalmak, geriye dönmek' anlamında. Bu Peygamber Efendimiz (SAS) zamanında puta tapanlara denen irticaymış. İrtica puta tapanlara deniyor, biz puta tapmıyoruz ki Allah'a tapıyoruz."
 

Toplum Haberleri