Risale Haber-Haber Merkezi
Suffa Vakfı Yönetim Kurulu, darbe girişimi ve ardınan meydana gelişmeler üzerine bir açıklama yaptı. “Camiamıza önemli bir duyuru” başlıklı açıklamada “müsbet hareket” prensibine uymanın önemine vurgu yapıldı.
Açıklama şöyle:
İç ve dış mihraklar, hasım ve düşmanlarımız ittifak ederek; tarih boyu bu millete ve Anadolu insanına reva gördükleri zulmü, cinayeti ve ihaneti, bu defa da paralel terör örgütünü kullanarak, alçak ve sinsi planlarını bir daha devreye sokmuşlardır.
Vatanımızın, ülkemizin ve milletimizin birliğine ve dirliğine kastetmek, maddi ve manevi anlamda terakki edip ayağa kalkmasını engellemek için, bütün imkânlarını seferber etmişlerdir.
Fakat bu planları; Allah’ın(cc) inayeti, milletin feraseti ve Cumhurbaşkanımızın dirayeti sayesinde akamete uğrayarak, bu darbe teşebbüsü en az zayiat ile şimdilik durdurulmuştur.
Bu; tehlikenin tamamen bittiği ve ortadan kalktığı anlamına gelmez. Zira büyük nimetler, büyük külfetleri de beraberinde getirir.
Ülkemizin; ayağa kalkma, İslam âleminin birliğine ve kardeşliğine kuvvet verme, uluslararası arenada varlığını hissettirme hedef ve maksadına matuf adımlar attıkça; bu mukabeleler, operasyonlar ve ihanetler her zaman mukadderdir ve beklenmelidir.
Bu mevzuda, topyekûn bir millet olarak; uyanık olmaya, hep birlikte hareket etmeye, devletimizin ve hükümetimizin arkasında durmaya, hürriyet ve istiklalimizi her ne pahasına olursa olsun sahiplenmeye, muhafaza etmeye azami gayret göstermeliyiz.
Bu mücadeleyi verirken; kargaşa, terör ve anarşiye fırsat vermeden, asayişi ihlal edici her türlü hareket ve faaliyetten istinkâf ederek, hukukun doğru işlemesine ve güvenlik birimlerinin işlerini suhuletle ifa etmesine elimizden geldiği kadar destek ve yardımcı olmalıyız.
“Batan geminin lüks kamarası olmaz” kaidesince; vatanımıza, hürriyetimize ve milletimize isabet edecek az bir zarar, kendimize ait hususi faaliyet alanlarımızda ve hizmetlerimizde bomba tesiri yapar. Burada ehemmi mühimme tercih etme mecburiyetindeyiz. Zira “ümmeti, milleti ve toplumu ilgilendiren bir hukuk velev sünnet ve nafileler kabilinden dahi olsa; şahsi feraizden daha ehemmiyetlidir” bir kaide-i mukarreredir.
Şu unutulmamalıdır ki: maddi ve manevi bütün faaliyetlerimiz, menfaatlerimiz, faziletlerimiz, ibadetlerimiz, huzur ve saadetimiz; vatanımızın, bayrağımızın, milletimizin ve istiklalimizin emniyet ve istikrarı sayesindedir.
Ülkemizin müptela olduğu bu musibet ve badirenin atlatılması ve suhuletle halledilebilmesi için fevkalade hal ilan edilmiştir. Bu fevkalade halin uygulanması esnasında, mahiyeti itibariyle bazı sıkıntılar, problemler ve sıradışı muameleler zuhur edebilir.
Bu hususta devletimizin ve hükümetimizin azami hassasiyet göstereceğine, kurunun yanında yaşın da yanmaması için itinalı davranacağına güven ve itimadımız tamdır.
Buna rağmen ülke çapında cereyan eden ve yekvücut milleti ilgilendiren bu operasyon ve yeniden yapılanmada, yüzde yüz adaleti uygulamak ve hakkı ile emniyeti temin etmek sizler de takdir edersiniz ki kolay olmayacaktır.
Bazı nadanlar, naehiller, tarafgirler, menfaat zebunları, şahsi ve özel meselelerini ülkenin meselesi ile karıştıranlar, kin ve haset sahipleri, darbe teşebbüsünde bulunup muvaffak olamayarak canı yananlar, siyasi anlamda ikbal ve istikbal peşinde koşanlar, anarşi ve teröre prim verenler, hassaten ülkemiz üzerinden operasyon yapmaya alışmış fırsat bekleyen düşmanlarımız ve onların istihbarat örgütleri bu zor zamanı ve vetireyi fırsat bilerek; hukuku ve emniyeti iğfal edip asayişi ihlal edeceklerdir. Bu güruh ve mihraklar; sapla samanı birbirine karıştırarak milleti ihtilafa sevk etmeye, devletle vatandaşın arasını açmaya, bazı dernekleri ve vakıfları ihbar ederek hükümet ve idareyle çatışma zemini hazırlamaya, mağdurlar üzerinden operasyon yapmaya gayret göstererek, bu fırsatı ve dumanlı havayı kullanacaklardır.
Hatta, bu haysiyetsiz insanlar ve hainler; sosyal medya üzerinden ifşalar, iftiralar, ihbarlar, yanlış yönlendirmeler, şantaj ve montajlarla müthiş bir dezenformasyon ve bilgi kirliliği alanı oluşturarak, ihanetin bir başka versiyonunu ortaya koymuşlardır.
Bu hususta, camiamıza şunları istirhamla hatırlatmak isteriz:
1 – Ülkemizin, vatanımızın ve milletimizin beka ve istiklali için büyük olaylar ve hadiseler cereyan etmektedir. Büyük hadiselerde ve olaylarda, yalnız kusurları görmek ve göstermek aldatıcıdır. Zira; mahiyeti itibariyle bazı eksikler ve kusurlar olacaktır.
2 – Bilgi kirliliğine ve dezenformasyona sebebiyet veren şahıslara, bilgilere, paylaşımlara haberlere ve kurumlara itibar etmeden, soğukkanlılığımızı muhafaza etmeliyiz. Dezenformasyonu artıracak şekilde, mücadele ve münakaşa ortamından uzak durmalıyız. Bu gibi aldanmış ve aldatılmış şahıslara veya kurumlara karşı fikren mukabele edip cevap vermeliyiz. Ülkenin başını ağrıtacak, asayişi ve emniyeti ihlal edecek ve karıştıracak bilgi ve paylaşımlardan uzak durmalıyız.
3 – Bu kusurların ve yanlışların muvakkat olduğunu düşünerek, meselelere sabır ve temkinle yaklaşmalıyız. Durum ve vaziyeti, o mahallin en etkili ve yetkili resmi kurumlarına ve idarecilerine arz ederek neticeyi beklemeliyiz.
4 – Bir meselede haklılık kifayet etmez. “Faydalılık” da düşünülmelidir. Haklı olan bir adam; hakkını takip ederken, hasmının ve düşmanının işine yarayıp, ekmeğine yağ sürmemelidir. Aksi halde hakkından ve hukukundan feragat etmeyi faziletli bir davranış olarak benimsemelidir.
5 – Gerek şahsımızla ve gerekse de hizmetimizle ilgili olarak; emniyet mensuplarımızın ve devlet idarecilerimizin taleplerine ve isteklerine müspet yaklaşmalıyız. Bu ağır şartlarda, vatanımız ve milletimiz adına vazife ifa eden bu kardeşlerimize yardımcı olmalıyız.
6 – Bu büyük hadisatın içerisinden çıkarken; mahiyeti itibariyle haksız ve yanlış muameleye muhatap olmuş vatandaşlarımız ve kardeşlerimiz varsa, onlar üzerinden mağduriyet operasyonu yapmak isteyen mihraklara ve tahrikçilere fırsat vermeyelim. Bu hususta camiamıza tavsiyemiz; müspet hareket etmek, itidal-i demmi muhafaza etmek, bu muamelelere ve yanlışlara “muvakkat” nazarı ile bakmak, devletimize ve emniyet mensuplarımıza güvenmektir. Zira “yanlış hesap Bağdat’tan döner” meşhurdur.
7 – Bu darbe teşebbüsüne kalkışanlar ve bunların dışarıdaki üst akılları; durmayacaklardır. Bir de, ikmal edemedikleri bu teşebbüsün tahriki ile daha tehlikeli ve daha dehşetli kıyama ve hadisata sebebiyet verebilirler. Millet olarak, müteyakkız ve uyanık olmaya devam edeceğiz. Hükümetimizin talimatlarına riayet ederek, vazifemizi azami derecede ifa etmeye çalışacağız.
8 – Çevremize ve etrafımıza, ülkemizin maruz kaldığı meselenin ehemmiyetini ve ciddiyetini nazara vererek gündemi sıcak tutmaya gayret göstereceğiz. Ancak; bu teşebbüsün devam etmeyeceğini, istikbalde güzel günlerin geleceğini müjdeleyerek, ye’sin kırılıp ümidin kuvvetlenmesi için fikri ve manevi anlamda takviyede bulunacağız.
9 – Musibetler ve belalar; hususi ibadetlerin, duaların, ilticaların ve yalvarmaların bir nevi vakitleridir. Bu hususta camiamızın herbir ferdi, kendisine terettüp edenin azamisine gayret göstermelidir. Bu şahs-ı manevi ve bu halet-i ruhiye ile, hükümetimizin ve devletimizin arkasında manen bir kuvvet-üz zahr vazifesi ifa etmelidir.
10 – Camiamızın istikbale yönelik planlanmış ve programlanmış bazı faaliyet ve çalışmaları var ise; ilan edilen olağanüstü hal şartları muvacehesinde tekrar gözden geçirilmelidir. Bu hususta ölçü ve mizan; hükümetimize ve emniyet mensuplarımıza yardımcı ve destek olma gayesine matuf olmalıdır.
11 – Bu son hadisat ve darbe girişiminden sonra herkesin; eşini, işini, dostunu, arkadaşını, meslektaşını, dava arkadaşını top yekün dost ve ahbabını bir daha gözden geçirerek, müteyakkız olmalarını tavsiye ederiz.
Son Hadisat ile İlgili Bazı Mülahazalar:
- Bu darbeciler, her şeyi planladılar ve programladılar. Fakat müsebbib-ül esbabı unuttular.
- “Fıtri kuvvet mukavemetsuzdur.” Milletin; hesaba katılmayan bu hamiyetli gücü ve davranışı, bunların bütün mukavemetlerini yıkmıştır.
- Bu millet, misyonu ve vizyonu itibariyle tarih boyu; ahlak nokta-i nazarından şahıslar bazında, cihat nokta-i nazarından ise kavimler ve milletler bazında vazifelidir. Bu vazife bazen incelse de, kopmamıştır. İşte bu son hadisat, milletimizin o vazifeyi tekrar deruhte edeceğini ispat etmiştir.
- Bu vatan ve bu Anadolu; cebel-i cudi gibi hıfz ve himaye altındadır. Tarih boyu da böyle olmuştur. Kimsenin istilaya, gücü ve takati kifayet etmeyecektir.
- Bu milletin; bu vatanda ikametinin tensibi ve takdiri bir tesadüf değil, belki de kaderin bir plan ve programıdır.
Bu plan ve program; istikbale yönelik bazı vazifeler ve gayelere matuftur. Bu son hadise de, bu vazife ve gayelerin tahakkukunun bir miladı ve başlangıcı olacaktır. Yani kahır tecellisi içinde, lütuf tezahür edecektir.
- Allah(cc); dinini koruyacak ve nurunu tamamlayacaktır. Bu bir ahd-i ilahidir. Bu ahd-i ilahi ve koruma ise; bin yıldan beri bu aziz ve necip milletle tahakkuk etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hakk (cc), adetullah ve sünnetullah kaidesine binaen her neticeyi bir sebebe bağlamıştır.
İşte bu nurun tamamlanması ve bu dinin muhafazası mazide olduğu gibi; istikbalde de bu millet ve Anadolu insanının istihdamı ile inşallah tahakkuk edecektir. Bu ulvi ve yüce vazifeden dolayı bu millet, inayet altındadır ve himayetin tasarrufundadır.
- Muazzez Üstadımız buyuruyor ki: “Acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz.” Bizim milletin kış mevsimi geçti, bahara giriyoruz. Bahardan sonra da yaz beklenir. Dolayısıyla biz millet olarak yaza girerken, düşmanlarımız ve hasımlarımız ise kışa giriyorlar. O hâlde; olaylara ve hadisata, fikret ve ibret gözlüğü ile bakmalıyız.
- “Yeis; mani-i herkemaldir.” Yeis; Allah(cc)’ın, kudret ve rahmetine itirazdır. Mümin yeisle hemhal olamaz. O halde, imanın keyfiyeti mü’mini ümitlendirmelidir. Bu hakikate binaen, son hadiseye yeisle değil, ümit gözüyle ve nazarıyla bakmalıyız.
- Cenab-ı Hak; alemi iki manevi sistemle idare eder. Bu, ya celalidir veya cemalidir. Gece ve gündüz gibi. İman ve küfür gibi. Cennet ve cehennem gibi. Kış ve yaz gibi. Med ve Cezir gibi. Cazibe ve dafia gibi. Kabz ve bast gibi. Havf ve reca gibi.
Yani; sistem bir mekik gibi çalışıyor. Cemal, bizzat sevilir. Celal dolayısıyla sevilir Ve cemali ikmal eder. Cemal tecelliyatı bizi sevindirir. Celal tecelliyatı ise, bizi üzer ve canımızı yakar. Fakat; celalin ilcaatından olan hadisat, belki de cemalin tecelliyatından daha müessir, daha faydalı, daha mükemmel neticeler verebilir. Çünkü; “cemalin gözünce celal, ne kadar cemildir” sözü meşhurdur. O halde, bu son olay ve darbe teşebbüsü, biraz canımızı yaksa da neticesi itibariyle inşallah hayra tebdil edilecektir.
- Hadisat ve olaylar turnusol kağıdı gibi; insanların mahiyetlerini deşifre eder, ortaya çıkarır. Çünkü insanlar; yaptıklarında değil, yapamadıklarında gizlidirler. İnsanlar; söylediklerinde değil, söyleyemediklerinde saklıdırlar. İnsanlar; zahirlerinde değil, batınlarında ve iç dünyalarında hakikaten temessül ederler. İşte; bu anlamda ki hadiseler, inayet-i ilahiye ile herkesin içini dışına, batınını zahirine çevirerek bizi uyandırıyor, ikaz ediyor ve hakikatlerle yüzleştiriyor.
- Buna mümasil ağır hadiseler ve imtihanlar; bir elek gibidir. Hangimizin bakır, hangimizin demir, hangimizin altın, hangimizin kömür, hangimizin pırlanta, hangimizin kum ve kül olduğunu ortaya koymak için ilahi bir plandır.
- Milletin ihtiyaç duyduğu, ittifak ve beraberlik ruhu bu hadisatla zuhur etmiştir. Hatta, birbirleri ile mücadele eden siyasiler dahi, asgari müşterekte bir araya gelerek bu menfur darbeyi lanetlemişlerdir. Birlik ve beraberlik ruhuna katkıda bulunmuşlardır. Bu da, ülkemizin ve milletimizin ihtiyaç duyduğu ve özlediği bir hal idi. Böylece zuhur etmiş oldu.
- Müminde; hırsın, ne kadar tehlikeli olduğu ortaya çıkmıştır. Herkes; Cenab-ı Hak’kın takdir etmiş olduğu imkân nispetinde, hizmet ve vazife ile muvazzaftır. Hiç kimse haddini aşarak hırs gösterip tekellüflerle üstüne olmayan vazifelere ve hizmetlere talip olmamalıdır.
- Hiçbir hizmet, hiçbir dava, hiçbir meslek, hiçbir mezhep ve hiçbir tarikat; dinin ve islamın kaide ve kurallarını inciterek veya yok farz ederek muvaffak olamaz. Zira; meşru gayelere, gayr-i meşru yollarla gidilemez.
- Sevk ve idare şerik kabul etmez. Bir köyde iki muhtar ve bir vilayette iki vali olamaz. Bir memlekette iki padişah olursa, işler birbirine karışır. Eğer “birden fazla ilah olsaydı alemin nizamı fesada giderdi” ayeti kerimesi de, sevk ve idarede çok önemli bir esası sünnetullah ve adetullah kanunu olarak icbar etmektedir. Ülkemizde cereyan eden son hadise, bu ikilemin ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymuştur.
- Hakkı dava eden, İslamiyete hizmet ifa etmek isteyen ne kadar cemiyet, cemaat, vakıf ve dernek varsa; herkes hizmet alanının konumu içerisinde cevelan etmelidir. Bu anlamdaki cemiyet ve cemaatlere iki alan yasaklanmıştır. Tarih boyu, bu iki yasağa uyulmaya çalışılmış ve gayret gösterilmiştir. Aksi hareket edenler ise; büyük bedeller ödemişlerdir. Bu yasak alanların biri ticarettir, diğeri siyasettir. Ticaret yapmak isteyenler, şirket adı altında yapmalıdırlar. Siyaset yapmak isteyenler ise; parti vasfı ve sıfatı içerisinde yapabilirler. Dolayısıyla; Üç mühendis bir araya gelerek, bir sağlık kabini açamayacağı gibi; hak ve hizmet dava eden cemaatler, cemiyetler, tarikatlar, dernek ve vakıflar da bu sıfat ve isimlerle ticaret yapamazlar ve siyasete müdahil olamazlar. Zira; riyakarlık olur.
- İfrat da tefrit de muzırdır. Fakat; ifrat tefriti doğurduğundan daha ziyade zararlıdır. Muhabbette ve korkuda ifrat; mabudları, aliheleri ve şirkleri zuhur ettirir. Bu yanlışlıklar ve hatalarda; mahiyeti itibariyle tefrit canibini üreterek mücadele zeminini hazırlar ve nifakın tohumları ekilir. O halde; muhabbet ve korkuda şeriatın muvazenesini muhafaza etmek bir zarurettir. Çünkü; “hiç kimse layuhti değildir.”
- Muazzez Üstadımız Hutbe-i Şamiyenin başında ki bir haşiyede: “Hicri 1371 de fecri sadık çıkacak. Eğer bu, fecri kazip dahi olsa 30-40 sene sonra fecri sadıkı göreceksiniz” buyurmaktadır. 1371, miladi 1951’dir. 1951’de Rahmetli Menderes’in iktidarı ile millet maddi ve manevi nefes almıştır. 1960’da ihtilal ile bu fecir geriye dönmüştür ve fecri kazip olmuştur. 30-40 sene sonra diye ifade edilen 1981’den sonra ki gelişmeler, İnşallah batmayacak ve uzun ömürlü bir fecrin doğacağına alamet ve işarettir. 1981’e 40 sene daha ilave edersek 2021 eder ki; İnşallah Türkiye’nin şaha kalktığı, belki de İslam âleminin önderliğini ve liderliğini yapma ve ifa etme zamanına denk gelmiş olur.
- Biz de; “üç nur”un birbiri arkası inkişaf edeceği Üstadımız tarafından müjdelenmiştir. Bunun ilki imandır. Bu milletin efradının kahir ekseriyetinin hakaik-i imaniye ile kemal noktaya gelmesidir. İkincisi şeriattır ki; İslam âleminin ittihad-ı İslam adı altında birlik ve beraberliğidir. Üçüncüsü hayattır ki; hakiki İseviliğin zuhuru ile Hristiyanlığın tasaffi etmesidir. Bu üçünün zuhur etmesi ile, kıyametten evvel kısa bir süre dahi olsa Allah(cc) nurunu tamamlayarak, insanlık huzur ve adaletli bir dönemi yaşayacaktır.
NOT: Elimizde istikbalimizin; emniyet, huzur ve selameti hususunda sağlam ve muhkem olarak, maddi ve manevi bu kadar delil ve bürhanlar varken; geçici olan muvakkat arızalarla hadisata yeis ve ümitsizlikle bakmak doğru değildir.
Kaderin de bir planı vardır. O plan da, Allah(cc)’ın nurunu ikmal etmesidir. Kafirler ve onların safında olanlar istemeseler de… Vesselam
Suffa Vakfı Yönetim Kurulu