Bir fitneyi tutuşturan başındaki 'sapkın' olsa da onun asıl tesir alanını belirleyen etrafındaki 'samimi'lerdir. Malcom X'in hayatına dair malumatı olanlar, Elijah Muhammed'in İslamiyet olarak tanıttığı sapkınlığın (kendisini de 'peygamberi' olarak tanıtıyordu) hakiki tesirinin kendi gayretleriyle değil, Malcom ve benzerlerinin çabalarıyla vücuda geldiğini bilirler.
Nitekim, ne zamanki Malcom hac vesilesiyle hakiki İslamiyetin Elijah Muhammed'in anlattığı gibi olmadığını anlamış ve anlatmıştır, o zamandan sonra Elijah Muhammed'in bir numaralı düşmanı haline gelmiştir. Şehadetinin de yine Elijah Muhammed yanlıları eliyle olduğu söylenir. En azından katillerden birisinin ifadesi/gerekçesi bu yöndedir. Cinayetin Amerika'nın derin devletiyle ilişkisi ise hâlâ sır.
Mürşidim, ahirzamana dair hadis-i şerifler üzerine yazdığı 5. Şua'da fitnenin bu yönüne de dikkat çeker: "Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla anlaşılıyor ki; İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise, gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnat ve o vasıtayla koca ordunun ve hükûmetin teceddüt ve inkılâp ve harb-i umumî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işâa ettirir."
Daha önceki yazılarımda da altını çizdiğim gibi: 5. Şua'ya dair yaptığımız tefekkürleri 'olay' analizinden 'kanun' analizine yükselttiğimizde ahirzaman fitnesinin yapısına dair genel-geçer çıkarımlar da elde ederiz. Örneğin: Bu kısımda, ahirzaman fitne veya fitnelerinin 'bizzat fitnenin kurucusu' tarafından değil de 'fitnenin yayıcısı' konumundaki insanlarca tesirli/güçlü kılındığını görürüz.
Birçok iyi haslet de taşıyan bu yardımcılar, o iyi hasletleri bu kötü yolun/rehberin emrine seferber ettikleri için tehlikelidirler. Bizzat kötü oldukları için değil. Dalalet önderine boyun eğen bu iki karakter, aslında, yine üzerinden kanun okuması yapılabilecek iki insan prototipidir:
"(...) gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker..."
Bunlardan birisi fikirsel yeteneklerini önderinin emrine verirken, diğeri de bedensel yetenekleriyle önderinin emrine girmektedir.
Mezkûr eserde meselenin fikirsel boyutuna değinilen ikinci bir kısım da şurasıdır: "Rivayette var ki, 'Süfyan büyük bir âlim olacak, ilimle dalâlete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi olacaklar.' Ve'l-ilmu indallah, bunun bir te'vili şudur ki: Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar."
Buraya kadar konuştuklarımızın yaşadığımız FETÖ fitnesiyle ilgili olduğunu düşünmekteyim. Neden mi? Bugün de aynı örgütün içinde 'akıllarını sözde mehdisinin cebine koymuş' çok sayıda insan var. Baksanız, belki genel anlamda kötü insanlar da değiller, en azından çevrelerinde öyle bilinmiyorlar. Fakat tüm bu iyi hasletlerini bir dalalet önderinin emrine verdikleri için tehlikeliler. Ve onların dalalet içindeki varlığı fitneyi de daha güçlü kılıyor(du).
Bunlardan kimisi bedensel yeteneklerini/gayretlerini FETÖ'nün hizmetine adamışken, kimisi de fikirsel yeteneklerini/gayretlerini FETÖ'ye adamış vaziyetteler(di). Metinde dikkat edilmesi gereken şeyse şu: Bu insanlar ahmak değiller. Hatta dahi de olabilirler. Ancak 'deha' da olsalar 'teshir' olmuşlar. Zekiler fakat akıllı değiller. Zekanın yola çıkacağı mizanları kendileri üretmiyorlar, önderlerinden replik gibi alıyorlar.
Hepsini aynı şekilde suçlamak yanlış olur. Örgüt içindeki yerleri de, bu yere göre işledikleri cürüm de basamak basamak, mertebe mertebe... Hatta kendisinin bu örgüte mensup olduğunu düşünmedikleri halde suçta payı olanlar da var. Nasıl mesela? Fethullah Gülen'den 'büyük bir dinî önder' gibi bahsettiğinde kitaplarının daha çok satacağını düşünen ve bu sebeple eserlerinde onu okurlarına methedenler de bu suçta pay sahibi. Çünkü bir şekilde 'fetvacılık/meşrulaştırıcılık' yapıyorlar. (Çıkarcı fetvacılar.)
Bazıları da ilmini bu örgütün tastamam hizmetine vererek ehl-i ihtisas olduğu alandaki bilgisini/yetkisini örgütün düşünmesini emrettiği yönde veri üretmek için kullanabiliyor ve onu dinleyenleri de bu şekilde etkileyebiliyor. (Maaşlı fetvacılar.) Kimisi de tam kapılmış. Hakikaten Fethullah Gülen'i asrın en büyüğü olarak görüyor ve çevresine de öyle anlatıyor. Onun yaptığı 'fetvacılık' diğerlerinden de yaman. Zira yıllardır insanlar içinde 'sözüne güvenilir' imajı çizdiği için, onun sözüne inananlar, sizin uyarınıza da inanmaz oluyorlar. (İnanmış fetvacılar.) Bu fetvacılığı/meşrulaştırıcılığı daha fazla da kategorize edebiliriz.
Hepsine verebileceğim örnek isimler var. Ancak onlarla yazıyı uzatmayacağım. Bu yazıda altını çizmek istediğim 'meselenin neden ehemmiyetli olduğu' idi. 'Fetvacılar' eğer fetvacılıklarının tevbesini alenen ve sağlamca etmezlerse, bir ikinci fitnede yine fetvacılık vazifesine dönebilirler. Yine avam-ı nâsın sâfî kalbini/aklını karıştırabilirler. Bu noktada biz de Bediüzzaman'ın İşaratü'l-İ'caz'da öğütlediği gibi davranmalıyız:
"Yaptıkları kizbden pişman olup, nedamet etmedikleri takdirde, beynennas yalancılıkla teşhir ve bir alâmetle tevsimleri lâzımdır ki, başkalar onlara itimad edip marazlarına maruz kalmasınlar."
Unutmayalım: Fetvacılık/meşrulaştırıcılık da süfyaniyetin bir rüknüdür. Görmezden gelen tekrarına katlanır.