Şükrün kazandırdığı nimetleri biliyor musunuz?

Şaban DÖĞEN

Cenâb-ı Hak bir âyetinde, Hz. Davud (as) ve sülâlesine seslenerek, “Ey Davud Hanedanı! Şükür için çalışın” buyurur, sonra da şükredenlerin ise pek az olduğunu bildirir.1

Davud Hanedanı başta Hz. Davud (as) olmak üzere Hz. Süleyman (as) ve sülâleleriydi. Allah onlara göz kamaştırıcı nimetler ihsan etmiş, özellikle Hz. Süleyman’a (as) ihsan ettiği nimetler için “İşte bu ihsanımızdır” dedik. “Dilediğine hesapsız şekilde ver, dilediğinden de kıs”2 buyurmuştu.

Bu nimetler tarihte başka kimseye nasip olmayacak önemde ve büyüklükteydi. Biri de cin ve şeytanları istihdamıydı. Ona hizmet eden cinler vardı.3 Bu cinler, Hz. Süleyman’a (as) yüksek saraylardan, sûretlerden, havuz gibi çanaklardan, yerinden kaldırılmayacak kadar büyük kazanlardan ne isterse yaparlardı.4

Cenâb-ı Hak âsi olan şeytanları bile zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirmişti.5 Bunlar denize dalarak onun için cevherler çıkarır, başka işler de yaparlardı.6

Bütün bu nimetlere mazhar olmasının sebebi onun Allah’a olan mânevî yakınlığı,7 şükürde kusur etmemesiydi. Allah buyurmuyor muydu? “Şükrederseniz daha çok veririm; nankörlük ederseniz bilin ki azabım çok şiddetlidir” diye.

Cinlerin kâfir kısmı olan şeytanların, Süleyman Âleyhisselâm’a zarar vermeyerek onun emrine girmesi de onun bir mû'cizesidir.

Bu âyetler yerin insandan sonra şuur sahibi en önemli sakinleri olan cinlerin insanların emrine girebileceğini, şeytanların da düşmanlığı bırakıp ister istemez hizmet edebileceklerini göstermektedir. Cenâb-ı Hak emirlerine itaat eden bir kuluna cin ve şeytanları musahhar etmiştir. Bu önemli hakikate işaret eden Bediüzzaman Hazretleri şu notu düşüyor: “Cenâb-ı Hak, mânen şu âyetin remziyle der ki: ‘Ey insan bana itaat eden abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emrime musahhar olsan, çok mevcudat, hatta cin ve şeytan dahi musahhar olabilirler.’’8

Aynı yerde yine Bediüzzaman, bu âyetlerin san'at ve fennin kaynaşmasından süzülen, maddî ve mânevî olağanüstü hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi ruhları celbetmek ve cinlerle haberleşme noktasında son sınırı çizdiğini, en faydalı sûretlerini gösterdiğini ve bu yolu açtığını belirtir. Fakat günümüzde olduğu gibi kendine ölü nâmını veren cinlerin, şeytanların ve kötü ruhların emri altına girmek ve onlara maskara gibi oyuncak olmak şeklinde değil, aksine Kur’ân’ın tılsımlarıyla onları emir altına almak ve şerlerinden kurtulmak şeklinde olması gerektiğini söyler.

Dipnotlar:

1- Sebe’ Sûresi: 13. 2- Sad Sûresi: 39. 3- Sebe’ Sûresi: 12. 4- Sebe Sûresi: 13. 5- Sad Sûresi: 38. 6- Enbiya Sûresi: 82. 7- Sad Sûresi: 40. 8- Sözler, s. 234.

Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.