Kaderin adalet ettiğine dair bir yazı yazdık, akisler uyandırdı. Lakin bir cihetiyle de yazıya gelen akislerden hedef alınan ismin aklanmaya çalışıldığını gözlemledik. Mesele, vefatı esnasında Demokrat Parti’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in ölümü ve ölümü sırasında yaşanan ve meçhul kalan hadiselerdi. Kimi Risale-i Nur talebelerine göre, Bediüzzaman’a verdiği onca sıkıntının bir sonucu olarak darbeden sonra tazyikten veya panikten dolayı intihar etmiş ve naaşı da çöp arabasıyla kaldırılmış ve ‘el cezau min cinsi’l amel’ ya da kader adalet eder sırrı burada da tecelli etmiştir.
Elbette mesele tarihi bir meseledir, hakkında farklı değerlendirmeler mevcuttur. Lakin Risale Haber’deki yazımda temas ettiğim gibi popüler rivayet Namık Gedik’in çöp arabasıyla da olsa son yolculuğundaki Bediüzzaman’ın Urfa’dan tahliyesini istemesi ve bu yönde talimat vermiş olmasıdır. Dönemin hükümeti Bediüzzaman’ın ısrarla Isparta’ya iadesini istemiştir. İhsan Atasoy gibi araştırmacılar çekilen sıkıntıları ikrar etmekle birlikte tahliye için çöp arabası ibaresi geçmediğini söylemektedirler. Bazı Risale-i Nur şakirtleri ise tezkiye de daha da ileri giderek Namık Gedik’in bizzat Risalelerde dost olarak algılandığını hatırlatarak onu da ‘demokrasi şehidi’ mertebesine isal etmektedirler. Adeta Nur kahramanı yapmaktadırlar.
Burada tarih anlayışında bir kırılma veya kayma olduğunu görüyoruz. Bu kaymanın nedeni menkibecilik ve telifçilik arzusudur. Böylece Gedik’in tasarrufları ile Risale-i Nur’daki tezkiyenin arasını bulmak istemişlerdir. Acaba Risale-i Nur’da inşai bazda kullanılan olumlu ifadeler, akabinde Namık Gedik’in ihbari bağlama düşen tasarruflarını müspete çevirir mi? Zannetmiyoruz. Burada algı hatasına neden olan husus meseleye yüzeysel bakmaktır. Dolayısıyla gerçekler telifçilik anlayışına kurban edilmekte ve Namık Gedik’le ilgili rivayetlerin Nurcular ile Demokratların arasını açmak için uydurulduğu tezi de ileri sürülmektedir. Her şeyden önce Demokratlar, Bediüzzaman’ın teşvikine mazhar dahi olsa televvün yani renklenme halinde bir siyasi parti hareketi idi. Dönem dönem artıları ve eksileri olmuştur. Onu siyah veya beyaz olarak tanımlamak son derece hatalıdır. Olsa olsa fecr-i kaziptir.
Kur’an hadimi olan Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin son demlerinde uzun zamandır muzdarip bulunduğu şeker hastalığı ağırlaşmış, kanında yükselen şeker, bütün gayretlere rağmen bir türlü düşürülememişti. Süleyman Hilmi Tunahan, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, İstanbul Kısıklı’daki hâne–i şeriflerinde Rahmet–i Rahmân’a kavuşmuştur. 72 yaşında vefat eden Süleyman Hilmi Tunahan’ın naaşı, dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in engellemesi sebebiyle Fatih Camii Haziresi yerine Karacaahmet Mezarlığı’nda, polisin gösterdiği yerde toprağa verilmiştir. Hatta cenaze meselesinde Namık Gedik’in tasarrufuyla alakalı, Bediüzzaman’a muamelesine benzer ifadeler aktarılmaktadır.
Namık Gedik’ten menkul ibretamiz ifadelerden birisi şudur: “karşıya geçilmeyecek, Karacaahmet mezarlığında, polisin açtığı bir çukura gömülecek...” Necip Fazıl Kısakürek de Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin yaşadıkları sıkıntılardan bazılarını Din Mazlumları kitabına taşımıştır.
Elbette bu tarihi rivayetler ve tanıklıklar içinde kesin bir hüküm verme durumunda değiliz. En doğrusunu Allah bilir. Biz sadece Mısır eski İçişleri Bakanı Habib Adli ile Namık Gedik arasında ibret köprüsü kurduk ve benzerliğine işaret ettik. Onun ötesini Allah bilir. Lakin toptan Demokrat Parti dönemini aklamak da bizim işimiz değil ve CHP manipülasyonunu önlemek bahanesiyle Nurcuların DP’nin her şeyini sahiplenmesi de başka bir manipülasyon olur. Kaldı ki, Bediüzzaman da CHP’nin zındıka ile bağlantılı kısmının yüzde 5’i düzeyini geçmeyeceğini söylemiştir. Çapraz gerçekleri görmemek kategorik davranmak olur ve bu da bizi basitliğe ve onun ötesinde adaletsizliğe götürür. Gerçekleri karartmak adaleti karartmak olur. Adaleti karartan meselelerden birisi de ölçüsüz sevgi ve nefrettir.
Yeni Akit