Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Geçtiğimiz günlerde vefat eden Aydınlar Ocağı kurucularından Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı cenaze namazının ardından dualarla ebedi aleme uğurlandı.
Prof. Dr. Süleyman Yalçın, 1952’de, İstanbul’da, Akşehir Palas Oteli’nde Bediüzzaman Said Nursî ile görüşmüştü. Yalçın, yıllar önce Necmettin Şahiner'e hatıralarını şöyle anlatmıştı:
SAİD NURSİ, İSLAM VE İMAN ADINA ÇABALAYAN MÜBAREK BİR ŞAHSİYET
“Said Nursî’yi bir idealin mücadelesini veren, İslam ve iman adına çabalayan bir mübarek şahsiyet olarak tanıyorum. Onun ismini ilk defa, üniversite talebesi olduğum zamanlarda duymuştum. Onu tanıyan, tesirinde kalan ve davasını bilenler vasıtasıyla onun hakkında ilk bilgilerimi almıştım.
Keza, Nureddin Topçu Hoca’dan, mahkemelerindeki ‘ateşin’ müdafaalarından örnekleri ve yaşadığı çileli hayattan bazı renkli çizgileri dinlemiştim. Sebilürreşad ve Büyük Doğu mecmualarında da bazı yazıları ile birkaç eserini okumuşumdur. Bu bakımdan onu tam ve kâmil olarak tanımadığımı, bütün yazdıklarını bilmediğimi itiraf etmeliyim.
Onun hakkındaki bilgim, bu yazılar ve talebelerinden akseden nakışlara aittir. Onu, dinî hayatı yasaklanan, mistik duygusu körletilen nesiller ortasında, İslam imanını duyurma ve bunu kaybeden nesilleri kurtarma kaygısında olan bir ‘mistik idealist’ olarak görüyorum. Fakat hemen, onun yazı dili ve ifade şeklinin bu nesiller için rahat ve kolay olmadığını, oldukça karmaşık ve bazen de herkesin anlayamayacağı kadar yüksek sanatlı olduğunu beyan edeyim.
BU GİBİ MÜCAHİTLERİN MEVCUDİYETLERİNİ HAMD İLE KARŞILIYORUM
İnsanoğlu, kendini sadece maymundan bir adım ötede, ‘ekonomik bir hayvan’ olarak gören, maddeci görüşlerin bunalttığı; tekniğin, zenginliğin ve bol hürriyetin çıldırttığı bir çağda yaşıyor. İçimizdeki şeytan, nefis veya hayvanî tarafımız günü birlik yaşantının gürültülü akıntısı içinde kaybolmuştur.
Bu durum gerçek tarafımızın; yani insanî, İslamî ve manevî hayatımızın üzerine kesif bir örtü çekmektedir. İnsanoğlu günlük heyecanlar, zevkler ve emeller peşinde ne olduğunu, ne için yaşadığını, varlığın ve öz varlığının muhasebesini yapma lüzumunu duymakta, ancak bunun için zaman bile ayıramamaktadır.
Bundan dolayı Kur’an’ın bildirdiği ‘hayvan-ı natık’tan ‘beşer’e; ‘beşer’den ‘ins’e yani insanlığa geçişin ne idrakini, ne de zevkini duymamaktadır. Amma bazı büyük ruhlar, inanmışlar ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!’ diye haykırarak, madde köpürüşü arasında kaybolabilecek bazı nasiplilerin kurtuluşuna vesile olmaktadır.
Bu gibi büyük insanların ve mücahitlerin mevcudiyetini takdir ve hamd ile karşılıyorum. İnsanı kurtarıcı, dolayısıyla toplumu maddî ve manevî daha ileri ufuklara götürecek olan bu mücahitlerin artmasına ve kurtarıcı fikirlerin yayılmasına dua ediyorum.
TÜRK İNSANININ MANEVİ MAYASI BOZULMUŞ
Bugünkü dinî ve manevî hayatımızın görüntüsü, tek kelime ile ürkütücü, hatta korkunçtur. İki asırlık materyalist cereyanların birikmiş tesiri ve yıkılan Cihan İmparatorluğu’muzun enkazından geri kalan kötülük ve hataların tevarüsü, Cumhuriyet nesillerini dinî ve manevî yönden boş, hem de bomboş olarak bırakmıştır. Tabiî buna, yine aynı sebeplere bağlı olarak, laik devlet anlayışının dinî düşünce ve dinî hayata düşman tatbikatını bilhassa ilave etmek gerekir.
Böylece Türk insanının manevî mayası ve yapısı bozulmuş, dinî hayat yaşadığını zannedenler dahi bencil, materyalist, hurafe dolu bir yaşama örneği ortaya çıkmıştır. Dinî hayatı, kandil simidi almak ve radyodan mevlit dinleme olarak görenlerle dolu bir devreye ulaşılmıştır. Tabiî her şeye rağmen İslam’ın getirdiği ulvî hayat nizamını duyan ve bunu yaşayabilen, bunu yayma gayreti taşıyan insanların, az da olsa, mevcudiyeti, şikâyetçisi olduğumuz şartların düzelme ihtimali için büyük ümittir.
SAİD NURSİ'NİN USTACA SERPTİĞİ FİKİRLER
Nurculuğu, İslam’a imanın içinde bir hizip veya mezhep görünümü içinde görmemek lazımdır. Bu fikir ve iman hareketinin tutulmasında en önemli, aslî nokta; insan aklı ve ruhunun inanma ihtiyacıdır. İnsanın bu beşerî ve fıtrî ihtiyacına Cumhuriyet Türkiye’sinde uzun seneler hiç önem verilmemiştir.
Bir süre için, inkılabın ilk heyecanlı yıllarında Kemalizm veya ‘altı ok’ prensibi olarak ileri sürülen görüşün nesillere benimsetilmesi gayreti de bu inanma ihtiyacını doyuramamıştır. Hatta açlığı daha da arttırmıştır. Zira bu ‘ilke’ler, hiçbir ideoloji haysiyetine sahip olmayan, ne insan ve ne de kâinat meselesine zerrece temas etmeyen bazı iddia ve temennilerdi.
Bundan dolayı, rahmetten mahrum çorak topraklar gibi insan ve bilhassa genç adamın ruhu ve kafası kendini doyurucu bir fikrin, bir imanın açlığına düşmüştür. İşte bu ihtiyaç ve açlıktır ki, Said Nursî’nin ustaca serptiği fikirler ve bir veli sabrı içinde sürdüğü çileli hayatının örnek misalleriyle süslenmesi, onun davasının tutmasının başlıca saikleridir. Tabiî aynı inanma ihtiyacı ve özel çevre şartları, bazı kafalarda sapık, Marksist fikir ve ideolojilerin oturmasından da mesuldür.
SAİD NURSİ NE YAPMAK İSTEDİ?
Onun ‘ne yapmak istediğini’ bilebildiğim kadarıyla tekrar etmek gerekirse diyebilirim ki:
‘İmanı boğazlanan nesillere, hayat kurtarıcı İslam ve iman telkinini yapmıştır. Ve böylece İslam’ın hayat nizamını yaşama çağrısında bulunmuştur.’ Bunu derken de ‘Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok’ sözündeki ahlakî olgunluğa dikkati çekmek isterim.”
CENAZESİNİ CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN OMUZLADI
Çoklu organ yetmezliği dolayısıyla vefat eden 90 yaşındaki Prof. Dr. Süleyman Yalçın'ın cenazesi Fatih Camisi'nde kılınmıştı. Cenazeye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da katılmıştı.
SÜLEYMAN YALÇIN KİMDİR?
Prof. Dr. Süleyman Yalçın, 1926'da Çanakkale'de doğdu. İlk ve ortaokulu Çanakkale'de bitiren Yalçın, 1944'te Kabataş Lisesi'nden, 1950'de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı üniversitede asistanlık ve doçentliğini tamamlayan Yalçın, 1973-1988 arasında profesör olarak öğretim üyeliği görevini sürdürdü. Prof. Dr. Yalçın, bir süre yurt dışında da görev yaptı.
Düşünce, sanat, edebiyat, kültür ve medeniyet merkezli birçok faaliyetin içinde yer alan Yalçın, yazar olarak Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla tanındı. Aydınlar Ocağı Genel Başkanı olarak yazdığı yazılar ve yaptığı konuşmalarla dikkati çeken Yalçın, yazılarını Büyük Doğu (1956-59, 1972), Yeni İstiklal (1962-63), Kök (1981-82) ve Boğaziçi (1984-86) dergileri ile Orta Doğu (1974) ve Tercüman (1976-88) gazetelerinde yayımladı.