Devrinde imar ve eğitim faaliyetlerine çok büyük önem vermiştir. Okuma yazma oranı büyük ölçüde artmıştır. Ekonomik kalkınmanın yanında ulaşıma büyük önem vermiş, demiryollarının gelişmesi için büyük gayret göstermiştir. Onun zamanında Rumeli Demiryolları inşaatı tamamlanarak, İstanbul yolu Paris, Viyana ve Berlin ile bağlanmıştı. Sultan Abdülhamid zamanındaki demiryollarının uzunluğu 1896 yılı rakamlarına göre Avrupa yakasında 1983 kilometre, Asya yakasında ise 1947 kilometre idi. 1 Eylül 1900 tarihinde başlayan ve Sultan Abdülhamidin çok büyük önem verdiği Hicaz Demiryolu inşaatı 1464 kilometre ile tamamlanarak 31 Ağustos 1908de Medineye ulaştı. Bağdat Demiryolu da yine Abdülhamidin üzerinde titizlikle durduğu bir diğer projeydi.(1) Saltanatı döneminde bir çok defa Çine, Endonezyaya(Açe Bölgesine), Singapura ve diğer Uzak Doğu ülkelerine irşad heyetleri göndermiştir.
Meşrutiyetin ilanı, hafiye teşkilatının fesh edilmesi ve Meclis-i Mebusanın toplanması için yoğun faaliyetlerde bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti, nihayet amacına ulaştı ve Sultan Abdülhamid, 23 Temmuz 1908de Kanun-u Esasiyi yürürlüğe koyarak İkinci Meşrutiyeti ilan etti. Ertesi günde Meclis-i Mebusanı toplantıya çağırdı. Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908de toplandı. Meşrutiyet ile birlikte Genel Af ilan edildi ve İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinden Cemal, Enver, Talat, Necip ve Rahmi Beyler İstanbula gelerek Sadrazama ve devler erkanına baskı yapmaya, hükümetin işlerine karışmaya başladılar.(2) II. Meşrutiyetin ilanından sonra kurulan hükümette Talat Bey Dahiliye Nazırlığına getirilmiştir. İttihat ve Terakkinin hükümete büyük oranda hakim olmasıyla birlikte sansür kaldırılmış, Sultan Abdülhamidin aleyhinde çok sert yazılar yayınlanmaya başlanmıştır. Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtı olarak dikkati çeken İsmail Mahir Paşa, Gazeteci Ahmet Samim ve Hasan Fehmi sokak ortasında öldürülmüşlerdi. Bu tip olayların artması ve huzursuzluğun yayılması ile birlikte halktaki hoşnutsuzluk ta artmıştı. Bu sıralarda Bulgar Krallığı kurulmuş ve Bosna-Hersek Osmanlı devletinden kopmuştu.
Böyle bir kargaşa ortamında 31 Mart Olayı patladı.(13 Nisan 1909) Bu olayları çıkaranların İttihat ve Terakki Cemiyetine bağlı olan ve Selanikten getirilen Avcı Taburları olduğu ve maksadın Sultan Abdülhamidi idareden tamamen uzaklaştırarak, yönetime bütünüyle el koymak olduğu anlaşılacak, fakat bu arada çok sayıda masum insanın kanı dökülecekti. Görünüşte bu olayları bastırmak, fakat hakikatte İttihat ve Terakki Cemiyeti adına yönetime bütünüyle el koymak için Selanikte, içinde çok sayıda Sırp, Bulgar, Yunan, Makedon ve Arnavut çetecilerin bulunduğu ve Hareket Ordusu adı verilen bir silahlı grup oluşturulup başına Mahmut Şevket Paşa geçirilerek İstanbula gönderildi. I. Ordunun, Hareket Ordusunu geri püskürtme teklifi, Sultan Abdülhamid tarafından şu gerekçe ile kabul edilmeyecekti: Biz yalnızca Padişah değil, bütün Müslümanların halifesiyiz. Otuz kusur senelik saltanatımızda hiç kan dökmedik. Hayatımızın sonlarında Müslümanları kırdırıp günaha giremeyiz. Onları Cenabı Hakka havale ediyorum.(3) Hareket Ordusu mensupları, İstanbulda günler süren bir talan ve yağma işine giriştiler. Bu olaylar üzerine, sıkıyönetim ilan edilmesi ile birlikte, yüzlerce insan askeri mahkemelerde yargılanarak idam edildi. Askerin 31 Mart olayları bahanesiyle yönetime el koyması ile birlikte, Cumhuriyet Türkiyesinde de devam edecek bir askeri müdahale geleneği başlamış oldu.
Meclis-i Mebusan, Sultan Abdülhamidin tahttan indirilmesi için Fetva Emini Hacı Nuri Efendiden fetva istemiş, ancak Hacı Nuri Efendi, bütün baskıları göğüsleyerek fetva vermeye yanaşmamış, bunun üzerine İttihatçıların kuklası olan Şeyhülislam Mehmed Ziyaeddin Efendi bu hal fetvasını imzalamış, böylece hal kararının dini prosedürü tamamlanmıştır. 27 Nisan 1909 tarihinde alınan Meclis-i Mebusanın hal kararı, ikisi Müslüman olmayan (Yahudi Emmanuel Karasso, Ermeni Komitecisi Aram Efendi) üç kişilik bir milletvekili grubu tarafından Sultan Abdülhamide tebliğ edilmiştir. 1901 yılında para karşılığı olarak Yahudiler için Filistinden Theodor Herzl ile birlikte toprak isteyen Emmanuel Karassoyu hal kararını tebliğ etmek için gelen heyetin içinde gören Sultan Abdülhamid çok üzülmüş ve bunun aranızda ne işi var diyerek üzüntüsünü ifade etmiştir. Sultan Abdülhamid, daha sonra bir hatırasında, başına gelen bunca eziyeti Yahudilere toprak vermeyişine bağlamıştır.
İslam Birliği siyasetine büyük önem verdi. Asya ülkeleri ile yakınlaşmak için çalışmalar yaptı. Tarihçi Yılmaz Öztunanın Sultan Abdülhamidin İslami siyasetle ilgili görüşleri çok dikkat çekicidir:II. Abdülhamidin İslam dünyasındaki prestiji muazzamdı. Doğu Türkistan ve Orta Afrikadaki zenci Borno krallığı bile Onun adına hutbe okutup para bastırıyor, padişahı metbu tanıyorlardı. Türk subayları, doktorları, hocaları, din adamları İslam âleminde gezip dolaşıyorlardı. Bugün(1967 yılı) bile Afrikanın bazı ücra yerlerindeki camilerde II. Abdülhamid adına hutbe okunduğunun basına intikal ettiği hatırlanırsa, bu hükümdarın şahsi prestiji hakkında bir fikir edinmek kabil olur. Padişahın panislam siyaseti, başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Rusyayı fevkalade ürkütüyordu. Bu ürkekliğin derecesini anlamak için o zamanın diplomatik vesikalarına bir göz gezdirmek kâfidir.(4)
Dipnotlar:
6- Ömer Faruk Yılmaz, Belgelerle Sultan İkinci Abdülhamid Han, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1999, Sayfa:288-293
7- Ömer Faruk Yılmaz, age, Sayfa:159
8- Yavuz Bahadıroğlu, age, Sayfa:747
9- Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Cilt 7, Sayfa:184