Sungur Ağabeyin destansı hayatını okurken, yanına yakıla Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetine katılmak istediğinde gönül hoşluğu ile “git oğul, ben senin işlerini de yaparım” diyen annesi ile hiçbir serzeniş eseri göstermeden geride kalıp çocuklarını kemal-i rıza ile büyüten, Üstadın tabiriyle “dünyanın fenasını anlamış” muhterem hanımı Emine Teyzeye duyduğum hayranlığı ifade eden bir yazı yazmıştım. Sungur Ağabeye okumuşlar. Çok duygulanmış ve benimle konuşmak istemiş. Said Yüce Bey kardeşimin telefonundan aradılar. Heyecanımdan neredeyse tek kelime edemedim.
Sungur Ağabey!.. Bediüzzaman hazretlerinin “Hayatım, hayatınla devam edecek” dediği, Risale-i Nurun varislerinden, sahiplerinden, Rusya, Filipinler, Azerbaycan gibi pek çok ülkenin manevi fatihi, cevval, âlim, Sungur Ağabey ile telefonda konuşmak tâkâtimin fevkindeydi.
Gıpta etmek isteyen, onunki gibi hayatlara gıpta etsin!.. Neredeyse çocuk yaşta asrın sahibinin tedris ve terbiyesi altına girmek, bütün dünyası iman hakikatlerine göre şekillenmek, konuşan Risale-i Nur olmak, âleme Risale-i Nurun gösterdiği yerden bakmak, sadakatte zirve yapmak, tıpkı Üstadı gibi binler manevi evladlara sahip olmak kaç kişiye nasib olmuş?
Hazret-i Üstada muhabbeti nihayetsiz idi. En şefkatli bir anne-baba gibi ona yönelmişti. O da ona “sana yüz annen kadar şefkat ediyorum” diyordu. Ona ait her şeye gönülden sahip çıkardı. İhsan Kasım Ağabey anlatmıştı: Üstad hazretleri kendisini yazısından ötürü yarım ümmi olarak tavsif edermiş. Yazısı güzel değildi. İhsan Kasım Ağabey Üstaddan bahsettiği bir mecliste Üstadın yazısının çok güzel olmadığını söylerken Sungur Ağabey demiş: “Güzeldi, güzeldi…”
Onun için Üstadına ait her şey çok güzeldi.
Benim için de onun dolu dolu iman ile, iman hizmeti ile geçen hayatı çok güzel, çok parlak, çok şaşaalı.
Rahmet-i İlahiyeden kuvvetle ümid ediyorum ki Bediüzzaman Hazretleri vefatı hengâmında onu da “Bu bizden” deyip alıp götürmüş olsun.