Röportaj: Abdurrahman Iraz-RisaleHaber
Merhum Mustafa Sungur ağabeyin doktorluğunu yapmış olan Özel Üsküdar Hospital Türk Hastanesi Başhekimi Said Enver Çeleğen Risale Haber’e konuştu. İç Hastalıkları Uzmanı olan Dr. Çeleğen, Sungur ağabeyin hastalığının seyrini anlattı.
Mustafa Sungur Abinin doktorluğunu ne zamandan beri yapıyordunuz?
Yaklaşık 10 yıldır Sungur Abinin tedavisi ile ilgileniyordum. Ancak son dört beş yıldan beri, Mehmet Fırıncı Abinin de isteği ile daha yakından takip ettim. Fırıncı Abi Sungur Abiye sağlık kontrollerinin tek bir hekim kontrolünde olmasını ve bunu da bizim yapmamızı teklif etti. Sungur abi de bu teklifi kabul ederek takiplerini yapmamıza müsaade ettiler. Başka branşlardan konsültasyon ihtiyacı olsa da tarafımdan koordine ediliyordu. Son olarak rahatsızlanıp kaldırıldığı Fatih Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım servisine kadar yakından takip, hastane bölümünde ise yoğun bakımda ziyaret ve hekimlerinden bilgi alma, seyri değerlendirme tarzındaki takibimiz devam etmiştir.
VÜCUDUNU BU KAYITLI DÜNYAYA BIRAKARAK DAR-I BEKAYA GEÇTİLER
Sungur Abi’nin hastalığı ne idi?
MUSTAFA BİRLİK AĞABEYİN CENAZESİNE GİTMEYİ PLANLIYORDU
Yaşı, yaşadığı hastalıklar dikkate alındığında zihni durumu nasıldı? Şuur problemi yaşadı mı?
Sungur Abi'nin zihinsel durumu çok iyi idi. Kavrama, anlama, tanıma, yorumlama, hatırlama yetenekleri yaşının fevkalade üzerinde ve hep yerinde idi. Kendisine, çevresine, dünyadaki olaylara, muhtemel gelişmelere, geçmişle bağlantısına alakalı bir zihin yapısı her zaman canlı idi. Ve her türlü konumdaki farkındalığı da yerinde idi. Hiçbir zaman zihinsel bir problem yaşamadı. Hatta en son yoğun bakıma kaldırılmadan bir gün önce yanına girdiğimde bana sorduğu sorulara cevap vermekte biraz zorlandım. Sabri Okur’un yardımıyla konudan sıyrılabildim.
Aynı gün İzmir‘de Mustafa Birlik Ağabeyin cenazesine katılma planları yapıyor ve gitmek için diretiyordu. Bunları zihinsel durumunun canlılığı hakkındaki müşahade ve bulgularıma birer küçük örnek olması açısından belirtiyorum. Yoğun bakımda yatışı sırasında yutması dahil pekçok reflekslerinin kaybına rağmen anlama, hatırlama yetenekleri yerinde idi. Ayrıca solunum cihazına bağlı bir hastanın basına da yansıyan vefatından dakikalar öncesinde Diyanet İşleri Başkanımıza gözünü açarak tepki vermesi benzeri görülebilir bir olay olmadığını unutmamak gerekir.
İlave edeceğiniz başka husus var mıdır?
BU GECE KADİR GECESİ, BENİM BEDİ'DE OLMAM LAZIM
Çoğu insanı hayattan kopartacak hastalık tablolarında Sungur Abi'nin etkilenmediğini pek çok defa müşahede etmişimdir. Bu nedenle Sungur Abi için "sıra dışı hasta" tanımını kullanmak yanlış olmaz. Kırk dereceyi aşan ateşi, cihazın sinyalle uyaracak kadar yükselmiş şekerine rağmen kısa bir müdahaleden sonra "bu gece Kadir gecesi, benim Bedi'de olmam lazım" diyerek hastaneden tüm ısrarımıza rağmen, nazikçe cevaplarla ayrılması ve geceyi cemaatle beraber Bedi'de ihya etmesi maddi kıstaslarla ölçülmeyeceği aşikardır.
HİZMETLE ALAKALI HABERLERE COŞUYORDU
Benzer tablodaki başka hastalarla benzer semptomlara hiçbir zaman sahip değildi. Bu hususu herkes kendisinde de deneyerek kavrayabilir. Bir konuya tam konsantre olan bir kişi, algılarının farklılaştığını basit bir deneyle anlayabilir. Sungur abinin konsatre olduğu hakikatler O'nu farklı kılıyordu. Sungur Abi, çoğu kez kendisine yatarak tedavi önerdiğimizde uzun seyahatlere çıkarak, toplantılara katılarak etrafını ve bizi şaşırtıyordu. Ateşlenip rahatsızlansa da derslere inip cemaate katıldığı zamanlar hizmetle alakalı gelen bir haberle coşuyor, gözlerindeki heyecan dolu pırıltılar etrafı aydınlatır gibi etkileyici oluyordu.
"İMANDAN GELEN İLACI" KESİNTİSİZ KULLANIYORDU
Sungur Abiyi farklılaştıran moral değerlerinin kaynağını kısaca şöyle özetleyebiliriz. Hayatın bir sermaye olduğunu biliyor boşa zamanını savurmuyordu. Sabırlı idi, "layemut olmadığını, bir vazifesi olduğunu" biliyor, Yaradanını düşünüyor, kabre gireceğini bilip öyle hazırlanıyordu. Nokta-i istinadını ve nokta-i istimdadını yakin derecesinde bildiği için hiçbir zaman sarsılmıyordu. Şikayetçi değildi. Hastalıkların ihsan-ı İlahi ve hediye-i Rahmani olduğunu biliyor ve yaşıyordu. Dünya zevki düşüncesi yoktu. Hastalığın hakikatini biliyor, herşeyin dizgini kimin elinde olduğunu zerrelerine varıncaya kadar hissederek ve bilerek yaşıyordu. Hiç ah ve enini yoktu. Vehim ve endişesi hiç yoktu."Sırr-ı iman ile teslimiyet ve tevekkül ile" yaşıyordu. "Madem O var, sana herşey var" sırrını yaşayarak etrafına anlatıyordu. Hastalığını merakla vücudunda kökleşmesine neden olmuyordu. "Gayet nafi ve her derde deva ve hakiki lezzetli bir kudsi tiryakı" yani "imandan gelen ilacı" kesintisiz kullanıyordu ve kendisine yetiyordu. Hekimlerle münasebeti hikmet dairesinde, ilaçlarla münasebeti de “şart-ı adi“ çerçevesinde idi. Müessir–i Hakiki’den yönünü dönüp sebeplere bakmıyordu. Yani Sungur Abi, kalb ve ruhunun derece-i hayatında yaşıyordu, maddi ölçülerle tartılmıyordu. Kısacası Hastalar Risalesi veya Risale-i Nurun özeti, ”hayatı imanla hayatlandırmanın” müşahhas bir nümunesi idi.