Daha once Erenköy'de ikamet ederken son 5 senedir hayatını yazlık köyde geçiren güzel dost Temel Kuru beni arayarak artık Erenköy'e geri döndüğünü ve ilgi alaka beklediğini söyleyince gerçekten çok sevindim. Zira Temel ağabey dört dörtlük bir arkadaş, bir takdir edici yoldaştır. Geçtiğimiz çarşamba günü sabah namazından hemen sonra onu arayıp hazırlanmasını istedim. 15 dakika sonra da evinin kapısının önündeydim. Onu alıp Dilruba restorana gittik.
Said Özadalı ve Sabri Akıncı'yı kitapların başında beklerken bulduk. Bizim de iştirakimizle 7-8 kişilik bir cemaat oluştu. İlk olarak, güzel feyizli bir dersten sonra Said beyin ikramı olan kahvaltıyı yaparak, Vefa borcumuz bulunan aziz kardeşimizi, Mustafa Canelli'yi ziyarete gitmek için yola koyulduk. Ümraniye'deki hekimbaşı kabristanında sırayla once Mustafa Canelli'ye uğradık. Bir Yasin okuyup hem ona hem kendimize dua ettik. Sonra Sabri Akıncı'nın 2001'de vefat eden kerimesi Esra kızımıza uğrayıp bir Yasin de orada okuduk. Tefekkür ve ibret pazarında yaklaşık iki saat geçirdik.
Kabristandan sonra Resul bey kardeşimizin iş yerine vardığımızda saat 11'i gösteriyordu. Mesai arkadaşları ile bir ders yaptık, kâr içinde kârdı. Hem dersimizi yaptık hem de çok nezih ve güzel dostlar edindik. Dersten sonra öğle namazı için Üsküdar'da Bedi dersanesine gittiğimiz zaman, yanımızda Resul beyin yanından aldığımız bir arkadaşımız daha olmuştu.
Çarşamba günlerinde Bedi'de Sungur ağabeyin iştiraki ile vakıflar dersi yapıldığını artık herkes biliyor. Namaz vakti Sungur ağabey aşağı indi herkesin sağlığını, işlerini, hizmetlerini sordu. Namazı kıldıktan sonra da ders başladı. Vakıf dersinde herkes, yani derste bulunanların tümü teberrüken bir parça okur. Ders bittikten sonra çayla birlikte ikram edilen taze ve sıcak simidin verdiği lezzet acıktığımız için midir bilmem ama bana her lezzetten âlâ gelir.
Bir yanda simitler yenip çaylar içilirken öbür yanda Sungur ağabeyin herkesle tek tek ilgisi ve mahallerindeki hizmetleri sorması başlar. Vakıflarla hezmete taalluk eden sohbeti bitirince bu sefer misafirlere dönüp memlekette neler olup bittiğini sorup herkesin yorumunu alır. Sonra da yüzünü dünyaya çevirir ve Asyadan Avrupaya Afrikadan Amerikaya dünyanın dört bir yanındaki hizmetleri sorar. O çarşamba günü once Belarus sonra Petersburg'la ve son olarak da Filipinler'le telefon görüşmeleri yapıp hizmetler hakkında bilgi aldı ve dua etti.
Son olarak Risale Haber'de yayınlanan "AİHM'nin Rusya'ya Said Nursi sorusu" haberini okuttu ve Risale Haber ile ilgili benden bazı bilgileri aldıktan sonra “maşaallah Abdurrahman kardeş siz bu Risale Haber vesilesi ile Risale-i Nur'a büyük hizmetler yapıyorsunuz" diyerek onure etti, teşvik etti. Sungur ağabeyin bu yaş ve hastalığına ragmen herkesi ayrı ayrı mutlu etmeye çalışıp teşvik etmesi ayrıca üzerinde durulacak bir husus olduğunu düşünüyorum.
Ertesi gün perşembe akşam Bedi'de umumi ders yapılır yine iğne atsan yere değmez bir kalabalık var. Her taraf ve bütün katlar hınca hınc dolu. Yatsı namazı kılınacak, fakat yer bulamayan var. Yine Sungur ağabeyin keyfi yerinde. Anadoludan gelenler var herkesi kendi ismi ile çağırıp mahallindeki hizmetleri soruyor anlatılanları da cemaate dinlettiriyor. Eski hatıraları yad edip cematin hoşça vakit geçirmesini sağlıyor.
Yurt içi hizmetleri dinledikten sonra tam 6 ülke ile ayrı ayrı telefon görüşmeleri yapıp mahallerindeki hizmetleri sorup, hedef belirleyip, dua ediyor. Son olarak Polonya'dan Nebi kardeşle konuşuyor. Nebi kardeş aslen Azeri olmakla beraber Rusya ve diger Sovyet ülkelerinin hepsinde büyük hizmetlere imza atmış bir kardeşimiz. Şimdi Polonyada dershane açmış hizmet ediyor. İlk olarak Mucizatı Ahmediye'yi tercüme ettirmiş. Polonya müftüsü Mucizat-ı Ahmediye için, “Kur’an'dan sonra Polakçaya tercüme olmuş tek islami kitap” demiş. İlk baskıdan müftü 400 adet almış, bir başkası 500 alınca kendilerine 100 adet kalmış ve hemen 2. baskıya başlamışlar. Ardından şu ana kadar Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, 23. Söz ve Tarihçe-i Hayat basılmış. Şimdi Sözler'i tercüme ediyorlar. Polonya'da halkın çok büyük teveccühünün olduğunu ve karşılaştıkları bazı kerametvari hadiseleri anlatınca Sungur ağabey duygulanıyor.
Az sonra Mehmet Fırıncı ağabey geliyor. Meğer İngiltere'den yeni dönmüş o da oradaki muazzam hizmeti anlatıyor. Dersaneleri, hanımların ayrı hizmetlerini, yayınları ve devlet nezdinde Risale-i Nuru tanıtıcı hizmetleri... Sungur ağabeyin artık dayanacak hali kalmamıştır. Dudakları büzülüyor. Ve ağlamaklı bir sesle “Elhamdulillah Ya Rabbi elhamdulillah” derken, Fırıncı ağabey “çok şükür boşa geçmemiş” diyor. Evet çok şükür boşa geçmiyor. Saadet ve muhabbetle kalınız.
Not: Cuma günü cuma namazını müteakip Eyüp Sultan Camiinde Risale-i Nura adanmış bir ömrün akibetinin nasıl olduğunu bütün delilleri ile müşahade ettik. Hem Cuma gecesi, -yani herkesin Azraille randevulaşmak istediği bir vakitte- hem Kutlu Doğum haftasında hem de Türkiye'nin her köşesinden temsilcilerin İstanbul'da oldukları bir günde... Evet gerçekten hiç bir şey boşa gitmiyor. Mehmet Kuralkan ağabeyi rahmetle anıyor, başta Mustafa Kuralkan dostumuz olmak üzere bütün ailesine ve dostlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Mekanı cennet olsun.