Sungur Ağabey’in mizacı derlemek, toparlamaktı

Geçtiğimiz hafta ruhunun ufkuna yürüyen Mustafa Sungur Ağabey’i onu yakından tanıyanlar anlattı

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebesi, manevî evladı Mustafa Sungur, geçtiğimiz hafta ruhunun ufkuna yürüdü. Sungur ağabey, Niyazi Mısri’nin  “Bir damla idik, saldık onu denize/Damla bizi nice anlasın/Umman olan anlar bizi/Anlamaz hayvan olan/Hayran olan anlar bizi” mısralarındaki ifadeleriyle, Üstad’ın ve Nurlar’ın hayranı, Nurlar’ın küçük kahramanıydı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’de köy enstitüleri fırtınasının estiği yıllar... Tek Parti idaresi, yetişmekte olan her Türk gencine tek tip elbise giydirmek istemektedir bu okullar vasıtasıyla. O yıllar bayramlarda “Cumhuriyet’in çatısını biz yapacağız” nutukları atan, sigara içmeyen, köy enstitülü bir genç de milliyetçi duyguları hasebiyle kendini vatanın kurtarıcısı olarak görmektedir. Ta ki, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin çilekeş hayatına ortak olana kadar. İman hakikatlerinin anlatılmasında büyük emekleri geçen Mustafa Sungur Ağabeyden bahsediyoruz. Üstad Hazretleri’nin ‘Küçük Said’ dediği manevi evladı ve ‘Nur’un küçük kahramanı’ndan. Geçtiğimiz hafta ruhunun ufkuna yürüyen Mustafa Sungur Ağabey’i onu yakından tanıyanlar anlattı.

Mustafa Sungur, 1929’da, Kastamonu’nun Safranbolu kazasının Eflani nahiyesinin Çalışlar köyünde doğar. Lise öğrenimini Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü’nde tamamlar. Köyüne on yedi yaşında idealist bir öğretmen olarak geri döner. O zamanlar köyde Üstad Bediüzzaman’dan vaizlik için icazet almış Ahmed Fuad Hoca vardır. Köyde okutulan bir mevlit sırasında Fuad Hoca’ya arka arkaya sorular soran Mustafa Sungur için o gece, hayatının dönüm noktası olur. Büyük bir değişim yaşayan Sungur artık namaz kılmakta, cemaate katılmakta, hatta öğrendiği az miktarda hakikati çevresine anlatmaktadır.

Hapse girmek için edilen dua

Hayatı Nur’larla aydınlanan Mustafa Sungur, Üstad’la tanışma hayali ile yanıp tutuşmaktadır. Henüz on yedisindeki genç delikanlı, bir gece rüyasında Hz. Pir’i görür: “Üstad, bizim camiden çıkmış, böyle cübbeyle, hatta daha sonra o cübbeyi de bana hediye etti. Avludan girer girmez onu kucakladım. Üstad böyle ağzıma hava üfledi. Sonra yağmur yağdı, ben kuyuya atladım. Böyle bir şey… Uyandım ki, onun ağzıma üflediği şeyi aynen hissediyorum.”

Üstad’ı ilk ziyaretinde yanında Ceylan Çalışkan da vardır ve ondan duyduğu ilk söz “Sungur bir Ceylan’dır, Ceylan bir Sungur’dur.” olur. Üstad, Mustafa Sungur’u daha sonraları ‘en fedakâr talebem’ dediği yeğeni Abdurrahman yerinde görecek ve kendisinden ‘Küçük Said’ olarak bahsedecektir.

Aradan geçen zamanda Sungur Ağabey her şeyiyle kendini İslam’a hizmete adar. Onsuz bir gün bile geçirmek istemez. Hatta Bediüzzaman Hazretleri Afyon Hapishanesi’ndeyken, onun yanına gidebilmek için dua eder: “Büyükanam, validem, çocuklar da varken sofra duası yapmıştım orada. Sonunda da sessizce ‘Ya Rab, Üstad’ın yanına hapishaneye gideyim.’ diye dua etmiştim. Sofradakiler de ‘Âmin’ demişti.” Sungur Ağabey, bu duanın üzerinden çok geçmeden tutuklanıp Afyon’a, Üstad’ının yanına sevk edildi. Son nefesine kadar da iman hakikatlerine hizmetten ayrılmadı. Mustafa Sungur’la ilgili daha fazla bilgiyi Nesil Yayınları’ndan çıkan İhsan Atasoy’un ‘Fenâ fi’n-Nur Mustafa Sungur’ kitabından öğrenebilirsiniz.

Üstad’ın en çok seyahat eden ve ders yapan talebesi

Mehmed Kırkıncı:“Sungur Ağabey’i 1950’lerde gıyaben, ismini duymuştum.1955’te Üstad’ı ziyaret etmek istedim. Fakat Erzurum’dan dışarı çıkmamıştım daha önce. Benden daha eski olan Zekeriya isimli talebem bana eşlik etmişti. O sırada Sungur Ağabey’in Samsun’da asker olduğunu duyunca önce Trabzon’a, oradan da Samsun’a gidip ziyaret ettik. Sonra onunla çok seyahatler yaptık birlikte. Türkiye’yi birkaç kez dolaştık.

Onu Üstad’ın diğer hizmetkârlarından ayıran en önemli özelliklerinden biri hizmet adına yaptığı uzun seyahatleri. Çünkü Nur hizmetkârları arasında onun kadar seyahat eden ve ders yapan ikinci bir talebe yoktur. İlerleyen yaşına ve şeker hastalığına rağmen bu hizmet seyahatlerinden asla geri durmaz, her vesileyle yola çıkmaya hazır bir asker gibi, kar-kış dinlemeden, yurtiçi yurtdışı demeden yollara düşerdi. Sungur Ağabey’in Nur’a vukufiyeti eşsizdir. Onun nefesi kadar Risale-i Nur’a sarf edilen bir nefes yoktur. Nebatatın yaprakları kadar ders okumuştur desem mübalağa olmaz.”

Onun mizacı derleyip toparlamaktı

Hekimoğlu İsmail: “Sungur Ağabey’i anlatmam, damlanın denizi anlatması gibi bir şey. Onun hayatı gözümün önünden geçiyor da, tavrı, durumu, çektikleri, onunla gezmelerimiz… Üstad’ın yanında yıllarca kalmış, görmüş, ondan ders almış. Hep onlarla yaşıyor, bize örnek oluyordu. Ona karşı devamlı hürmetim olmuştur. Sungur Ağabey’in mizacı derlemek, toparlamaktı. Hiç kimseyi itmez, sen şusun, busun demezdi, toplayıcıydı. Bir zamanlar yazıcısı, okuyucusu çıkmıştı. Sungur Ağabey’de bu yoktu. Üstadımız ne diyorsa onu uyguladı. O da Zübeyir Ağabey gibi müspet ilimlerle dinî ilimlere sahipti. Mustafa Sungur Ağabey hep ‘Risale-i Nur kâfi ve vâfi.’ derdi.”

Sungur Ağabey’i görünce Üstad’ı görmüş gibi oluyorduk

Dr. Ali İhsan Erdemir: “1982’de Erzurum’da diş hekimliği okuyordum. Bir gün Kırkıncı Hoca ile tatlı konuşmasına şahit oldum. O zaman bende ona karşı büyük bir muhabbet hâsıl oldu. Daha sonra onunla Anadolu’da çok seyahat ettik. Manevi bir şahsiyeti vardı. Hareketlerinde, konuşmalarında, faaliyetlerinde tam bir fenâ fi’n-Nur’du. Risale-i Nur’un canlı bir örneği, yaşayan bir nurdu. Sungur Ağabey’i görünce insan sanki Üstad’ı görmüş gibi oluyordu. Hatta Azerbaycan’da çoğu insan ‘Biz Sungur Ağabey’e bakınca Üstad’ı görmüş gibi oluyoruz.’ diyorlardı.”

Sofi feylesof ve Nur’un termometresi

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz: “Mustafa Sungur Ağabey hakkında serd-i kelam etmem biraz hikmete uzak. Sungur Ağabey, Üstad’ın ifadesiyle sofi feylesof, âcizane benim ifademle de Nurların termometresidir. Üstad’ın yakın talebeleri arasında Risale-i Nur külliyatının, iman ve Kur’an hakikatleri itibarıyla ruhuna en vâkıf biri olarak Sungur Ağabey’i tanıdım. Üstad’ın ona sofi feylesof demesini buna bağlıyorum. Mustafa Ağabey’in yanında yıllarca ders yaptım ve çoğu defa ‘Ahmet kardeş, izah et, açıkla! Üstad, şurada bizi dinliyor, istifade ediyorum.’ demiştir.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Nur Talebeleri Haberleri