Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Yusuf Kaplan, "Sünnet-i Seniyye, hakikatin doğrudan hayat olmasının, insanın fıtratını korumasının tek sigortası" dedi.
Yeni Şafak'taki yazısında Peygamberlik fikri ve hakikati olmadığı için, insanın tanrılaştırıldığına dikkat çeken Kaplan, "Araçlar, amaçların yerine yerleştirilmiş, güç kutsanmış, epistemolojinin / bilginin güç üreten araçları (bilim, teknoloji, hız, haz vs) çoğaltarak bu araçlara sahip olma güdüsünün insanın amaçlarını yitirmesine yol açması engellenememişti. İşte Sünnet-i Seniyye'nin hayatî rolü, ontolojik bir imkân sunması: İki bin küsur yıllık pagan Batı uygarlığı tarihinin ürpertici serüveni, Kitab'ın, sadece okunarak, bilgilenerek hayata geçirilmesinin, sadece bilgilenerek insanca bir dünya kurabilmenin peygambersiz imkânsız olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor" dedi.
SÜNNET-İ SENİYYE: İNSANIN FITRATINI KORUMASININ TEK SİGORTASI
Sünnet-i Seniyyenin, bilginin hayat hâline nasıl dönüştürülebileceğinin yegâne anahtarı olduğunu vurgulayan Kaplan, "Çünkü Sünnet-i Seniyye, hakikatin doğrudan hayat olmasının, insanın fıtratını korumasının tek sigortası. Hakikate, bilme yolculuğuna çıkarak değil, olma yolculuğuna çıkarak ulaşabilirsiniz. “Ben Kitabı okurum, anlarım” diyen kişi, ne dediğinin farkında bile olmayan zavallının tekidir. Çünkü aslolan Kur'ân'dır ama Kur'ân'ı hayat hâline getirecek yol, Sünnet-i Seniyye'dir. Yani Kur'an asıldır; Sünnet usûl. Amaç hakikate vusûl'dür / ulaşmak. Ama usûl olmadan vusûl olmaz. Fusûl / sapma, savrulma olur ancak.
Peygamber'in olmadığı bir yerde bilgi hayata değemez, aksine kör bilinç üretir, hayatı da, hakikati de linç eder. Peygamber'in olmadığı bir yerde, hakikatle doğrudan, dolayısıyla doğurgan bir irtibat kurulamaz. Yalnızca dolaylı, dolayısıyla dolandıran, deneme-yamulma trajedisi yaşatan bir ilişki kurulabilir" şeklinde yazdı.
SÜNNET-İ SENİYYE VE MEZHEPLERİN HAYATÎ ONTOLOJİK FONKSİYONU
Kaplan yazısını şöyle sürdürdü:
"Mezhepler, Sünnet-i Seniyye'nin fonksiyonunu icra eder. Mezhepler, usûl yolculuklarıdır çünkü.
Sünnet-i Seniyye, dolayısıyla mezhepler hem sâbitelerin değişkenler (kültür) tarafından yutulmasını önler; hem değişkenlerin (kültür'ün) sâbite katına yükseltilmesinin önüne set çeker; hem de değişkenlerin (kültür'ün) sâbiteler ışığında sonsuz bir şekilde yorumlanmasının yolunu açar.
"Çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramazsınız.
Biz çağı da hakkıyla tanımıyoruz, kendi kavramlarımıza, dünyamıza da nüfûz edemiyoruz ve tanımlanıyoruz yalnızca.
"Daha da vahimi, Müslüman zihnini ve Müslümanca yaşama zeminini yitirdiğimiz için de, tanıyamadığımız, sürekli tanımlandığımız bir ç/ağ'da zihnimiz, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşüyor ama bunu göremiyoruz bile; çağın ağlarının, bağlarının, dünyasının içinde sürüklenip duruyoruz sadece.
"Sünnet-i Seniyye, bize ontolojik bir alan açıyor: Bizim hem ümmîleşmemizi (çağın ağlarından, bağlarından ve dünyasından arınmamızı) hem de hakikati her dâim hayat hâline getirme, fıtratı yitirmeme kaygısı ile hareket etmemizi sağladığı için ontolojik felâketi önleyecek yegâne kaynaktır.
"Şimdi insanın fıtratını korumasının yolunun nereden geçtiğini ve Batılıların çeyrek asırdır neden hadislere, Hz. Peygambere (sav) ve mezheplere saldırdıklarını daha iyi anlıyor olmalısınız.