Bu konuda hususi olarak bir hadis rivayetine rastlayamadık.
Kadı Ebu Yala bir Hanbeli alimidir. Bir anlamda kendi mezhebinin görüşünü seslendirmiştir.
Hanbeli mezhebinde bu konudaki tartışma, İmam Ahmed b. Hnabeli’nin “Her kim vitri terk ederse o kötü bir adamdır. Bu vitir Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’in edindiği bir sünnetir”, Özellikle Ca’fer b. Muhammed’in rivayetinde yer alan “Kötü bir adamdır. Şahitliği geçersizdir” manasındaki sözleridir.
Hanbeli alimleri bu söz üzerine ihtilaf ettiler. Bazılarına göre, İmam Ahmed’in bundan maksadı vitir namazının vacip olduğunu beyan etmektir. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre ise, bundan maksat sünnetleri hafife alarak sürekli terk etmektir.
- Nitekim, aynı kaynakta, Ebu Yala’nın sözlerinden önce “Hanbeli alimlerinin büyük çoğunluğuna göre, sünnetleri sürekli terk edenlerin bu durumu onların dinde laubali olduklarının göstergesidir. Bu sebeple, bunların şahitlikleri kabul edilmez” görüşüne yer verilmiştir.
- Alimlerin ifadelerinden anlaşılan şudur ki, bir sünneti bazen terk etmek bir günah değildir. Ancak, bir sünnete değer vermediği için sürekli terk edenin durumu bundan farklıdır. Bu kişi -bir sünnet terk ettiği için değil- sünnete değer vermediği için mesul olur. Bu da sürekli terk etmekle kendini gösterir.
Nitekim, İbn Raceb’in kitabının aynı yerinde, söz konusu edilen İshak b. Rahuye’nin şu sözleri de bunu göstermektedir: “Bir kimse nafile namazları terk ettiği için azaba çarpılmaz. Ancak her Müslümanın, Hz. Peygamberin farzların dışında ortaya koyduğu -bayram namazları, vitir namazı, Kurban kesmek ve benzeri sünnetlere karşı saygılı olması gerekir. Eğer bu gibi sünnetleri -hafife aldığı için terk ederse, Allah affetmediği takdirde- cezaya çapılır. Özellikle sabah ve akşam namazlarının sünnetlerini terk edenlerin durumundan endişe ederim. Çünkü Kaf: 40, Tur: 49 ayetlerinde bu sünnetlere özel teşvik yapılmıştır.” (bk. İbn Receb, a.g.y)
İmam Nevevi’ye göre; Her kim ratibe(sünnet)leri veya ruku’ ve secdede okunan tesbihatları terk etmeye devam ederse, dinde ki ihmalkarlığından/ dini hafife almasından dolayı şahitliği kabul edilmez. Ashabımız (Şafiiler) bu meseleyi “şahitlikler kitabın”da zikretmişlerdir. (Nevevi, el-Mecmu’ Şerhu’l-Muhezzeb 4/30)
- Özetlersek, fakihlerin cumhuruna göre, özellikle farz namazlardan önce ve sonra kılınan ravatib olan sünnetleri özürsüz terk etmek mekruhtur. Özürlü olarak terk edilirse bir sakıncası yoktur. (bk. el-Mevsuatu’l-Fıkhıyetu’l-Kuveytiye, 25/283)
- Fıkıh alimlerinin ıstılahına göre, Sünnet, şeriatta vacip olmaksızın yapılması ön görülen amellerdir.
Buna göre, sünnet ibadetleri yapanlar sevap kazanır, fakat terk edenler günahkâr olmaz. (bk. Fetava’l-Lecneti’d-Daime-1 4/359)
İbn Abidin’de de şu bilgilere yer verilmiştir:
“Sünnet iki kısımdır:
1) Sünnetu’l-huda: Bunlar, cemaatle namaz kılmak, ezan, kamet ve benzeri sünnetlerdir. Bunların terki isaettir ve mekruhtur.
2) Sünnetu’z-Zevaid: Bunlar, Hz. Peygamberin yürüyüşü, elbisesi, kalkması ve oturması gibi sünnetlerdir. Bunların terki mekruh değildir. Nafile ve mendup olan sünnetleri yapan sevap kazanır, terk eden ise günahkâr olmaz.(...)
Ben (ibn Abidin) derim ki: Nafile sünnetlerle zevaid sünnetler arasında hüküm bakımından bir fark yoktur. Çünkü her ikisinin de terkinde bir sorumluluk yoktur. Aralarındaki tek fark; nafilelerin ibadet, zevaidlerin ise adetten olmasıdır. (bk. Reddu’l-Muhtar, 1/103)
(Sorularla İslamiyet)