İnşirah Suresi (94/1-8)
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2, 3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?
4. Senin şânını yükseltmedik mi?
5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.
8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.
Bu ayetten inanç sahiplerinin hiç boş durmaması ve bir işi bitirince bir diğerine başlamaları gerektiğini, karşılaşılan sorunlar karşısında Allah’ın gönülleri genişlettiğini, çözümleri ilham ettiğini, güçlüklerin içinde kolaylıkları barındırdığını, Allah’a yönelerek çalışan ve isteyenlerin yaptıkları ile yüceltildiklerini ve dahi bunun bir tavsiye ve emir olduğunu anlamak mümkündür.
Bu hitâbı hem zahir (dış dünya ile ilgili) hem bâtın (insanın kendi iç dünyası) konu ve sorunlar için anlamak ve üstelerinden gelmek için rehber edinmek mümkündür. Böylelikle manevi yolculukta ilerlemeler kaydedilirken ve maddi alanda da yeni buluşlar, icatlar ve geliştirilen sistemler sayesinde insanoğlu daha müreffeh, gelişmiş ve huzurlu bir hayata doğru ilerleyecektir.
Aslan da ceylan da her gün bir önceki günden daha hızlı koşmak zorundadır. Çünkü aslanlar en yavaş koşan ceylanı dün yemiştir, bugün daha hızlı koşan bir ceylan yakalamak zorundadırlar. En yavaş koşan ceylan da dün yakalandığına göre bugün daha hızlı koşan bir ceylan yakalanacağından bütün ceylanlar yakalanmamak için dünden daha hızlı koşmak zorundadırlar.
Bu durum ticarette ve üretimde böyle olduğu gibi, bilimsel çalışmalarda ve diğer alanlarda da böyledir.
Nasıl ki vücuttaki hastalıkları yok etmek için kullanılan antibiyotiklere karşı mikroplar/bakteriler direnç kazanıyor, ilaçları tanıyarak kendilerini koruyacak bir yapıya ulaşıyorlar ve bu yüzden sürekli yeni ilaçlar bulmak gerekiyorsa; işte aynen öyle olmak üzere, nefis ve şeytan da kaybettiğinde dahi bir daha kaybetmemek üzere yeni stratejiler geliştirmektedir. Durum böyle olunca sadece dış dünyada değil iç dünyada da sürekli gelişim halinde olmak gerekmektedir.
Evrendeki şerlerin, belaların, şeytanların ve zararlıların yaratılmaları ve ortaya çıkarılmaları şer ve çirkin değildir. Çünkü çok önemli sonuçlara gebedirler. Örneğin, meleklere şeytanlar musallat olmadıkları için, hayırda mesafe katedemezler, ilerleyemezler. Makamları sabittir, değişmez. Keza hayvanlara da, şeytanlar musallat olmadıkları için, onların da mertebeleri sabittir. İnsanlık âleminde ise yükselme basamakları ve alçalma çukurları sonsuzdur. Nemrutlardan, firavunlardan Allah’a sadakatte ileri mertebelerde bulunan evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir yükselme imkânı vardır (Mektubat, s.73).
Bu yüzden bir imtihan arenası olan bu dünyada okurken, dinlerken, seyrederken, münazara ederken, araştırır ve yazarken hep öncelikle kendimizi geliştirmeyi, yeni bir şeyler öğrenmeyi öncelikli hedef olarak belirlemeliyiz. Bunun belirgin iki nedeni vardır: Birincisi başkasına öğretme niyetinin gerisinde kendimizin ihtiyacı olmadığı gibi bir algı ve kabul olabilir, bu da enaniyet ve kibire yol açar ki; ahlaki ve ilmi/mesleki çöküntünün başlangıcıdır. İkincisi de, “Nefsi ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez” (Sözler, s.362) sözünden de anlaşılacağı üzere, öncelikli sorumluluğumuz kendimizedir. Uçaklarda da uçuştan önce yapılan duyuruda her seferinde tekrarlarlar “önce kendi maskenizi takın sonra çocuğunuzunkini”, yoksa çocuğunuzu da kendinizi de kurtaramazsınız.
Hüseyin Kara Bey bu gerçeği ve sorumluluğu çok güzel ifade etmektedir: “Her yazı ve çalışmanın muhatabı öncelikle yazarı ve çalışanı olmalı… Çünkü yapılandan yararlanan daha çok yapandır. Başkaları için, başkalarına göre yazmak ve iş yapmak, en azından en küçük eylemde bile olması gereken kendini ihmaldir, savsaklamaktır. Yaptıklarının sorumluluğunu taşıması gereken şüphesiz yapandır.” (https://www.risalehaber.com/lemaat-ekseninde-duygu-cagrisimlari-1-14709yy.htm )
Evreni ivmesi artan bir şekilde genişlemek üzere kurgulamış olan Yaradan, insanı da her gün bir önceki günden daha gelişmiş olabilecek şekilde yaratmıştır. Ancak insanın bunu gerçekleştirebilmesi için ataleti terk ederek aktif kader anlayışına sahip olması; mücadeleci sabırla müteşebbis mütevekkil tarzı benimsemesi ve hayatına uygulaması gerekir.
Yoksa tembelliğin, nemelazımcığın ve havaleciliğin yol açtığı ataletin dinde yeri olmadığı gibi bu tür insanların da toplumda yeri yoktur.
İnanç insanı sabır, cesaret ve gayret ile teşebbüse teşvik eder. “Saadet istersen, tevekkül et. Fakat tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, sebepleri ve sonuçları Yaratandan isteme ve bunlar için çalışmadır” (Nur'un İlk Kapısı, https://www.risalehaber.com/tevekkul,-sebepleri-reddetmek-degildir-140484h.htm )
Evet, girişimci tevekkül edenin istifadesi, bu dünyada ve ahirette huzurda olması ve arzulanan sonuçlara ulaşmasıdır. Dünya istirahat yeri değil âhiretin tarlası, çalışma ve kazanma yeridir. “İnsan için ancak çalıştığı vardır ve onun da karşılığını görecektir” (Necm 53:39-40) ilahi fermanıyla beslenen çalışma ile Allah’ın sevgili kulu olmaya hak kazanmak, bu dünyaya gelişimizin maksadına ermek demektir.
Asıl olan dünyaya boş vermek ya da onu terk etmek değil, gönülden çıkararak yük ya da amaç değil araç konumuna döndürmektir. Dünya iyi bir uşak, kötü bir efendidir.
Aktif kader anlayışı ile tevekkül ve sabrı kendi özgün mihrabına yerleştirerek nemelazımcı ve teslimiyetçi Müslümanların yerini girişimci-mütevekkil, mücadeleci-sabırlı müminler almalıdır. Kuvvetli imanın besleyeceği müteşebbis mütevekkiller, iktisadi erenler (tabir Ahmed Güner Sayar’a aittir), şehir evliyaları i'lâ-yı kelimetullâhın akıncı beyleri, alperenleri olacaktır.
Sınırları aşmadan ama çalışarak genişletmek, başlangıçta sınır ötesinde olan şeye haddi aşmadan da ulaşmak mümkündür.
Dursun Sivri Bey, Risale Akademide Gençlik Rehberi Ankara Seminerinde anlattığı Risale-i Nur’daki keşifler ve keşfedilmeyi bekleyen hakikatlere nasıl ulaşılacağını “Ülfet perdesini kaldıran keşif yolculuğu” başlıklı yazısında (https://www.risalehaber.com/ulfet-perdesini-kaldiran-kesif-yolculugu-14719yy.htm ) izah etmiş.
Alışkanlıklar insanın bilmediğini bilmemesinin üzerine çekilmiş perde gibidirler (Ülfet ise, cehl-i mürekkep üstüne serilmiş bir perdedir, Mesnevi-i Nuriye), sürekli gelişim halinde olabilmek için öncelikle bu perdenin kaldırılması, merak ile hikmeti araştırmanın önünün açılması gerekir.
cehl-i mürekkep: Bilmemekle beraber, bilmediğini de bilmemek, katmerli cahillik, kara cahillik.
i'lâ-yı kelimetullâh: 1-Allah'ın adını, Allah'ın birliğini yükseltme, yüceltme. 2-İslâmlığı yüceltme, İslâm hakikatlerini yaymaya çalışma.